Yanlış mı Anladık Acaba?

 

CHP Ordu İl Başkanı Osman Güngör, ‘‘Ordu ile Giresun’un’’ birleştirilme düşüncelerine karşı yerinde bir açıklama yapmış. Biz de gazetelerden okuduk. Ancak söz konusu açıklamayı okurken açıklamanın bir bölümündeki bazı düşünceleri kafamızı karıştırdı.

Acaba dedik biz mi yanlış anlıyoruz.? Tekrar tekrar okuduk anlamaya çalıştık.

Belki de habere yanlış yansımıştı.

Bu kadar üzerinde durmamızın nedeni ise Osman Bey’in CHP’li oluşudur.

Şunu da belirtelim amacımız Osman Bey’in bir iki cümlesini alıp tüm fikirlerini bu çerçeveye hapsetmek falan değildir.

Amacımız faydalı  olacağını düşündüğümüz bir tartışma ortamı oluşturmaktır.

Osman Bey’in bahsimiz olan ve ‘‘Ordu Hayat Gazetesi’’nden alıntıladığımız cümleleri aynen şöyle…

‘‘...Türkiye’de merkezi otoriteye doğru bir yöneliş var

 “Dünya, demokrasiyi yerinden yönetimi güncelleştirirken Türkiye'de de tam tersine bir merkezi otoriteye doğru yöneliş var” diye konuşan Güngör, Merkezi otoritelerin daha çok faşizan yönetimlere özgü yönetimler olduğunu kaydetti.

Bu tutumun demokrasi için hoş bir yaklaşım olmadığının da altını çizen Güngör;

 “Bunun için Türkiye’de daha önce adem-i merkeziyet diye tanımlanan bu yapılanma maalesef Türkiye'nin şuan ki konjüktürleri nedeniyle, Güneydoğu'da ki birtakım sorunlar nedeniyle adem-i merkeziyetten gittikçe uzaklaşıp daha merkeziyetçi bir anlayışı sergilemeye çalışmaktadır. 

Bu da Türkiye'nin geleceği ve demokrasisi için çok hoş değildir.’’

Biz bu cümlelerden özetle şunu anladık. ‘‘Merkeziyetçilik faşizan bir yönetim biçimidir. Adem-i merkeziyet uygulanmalıdır…’’

Eğer böyle bir anlam çıkarımımız doğru ise işte o zaman büyük bir çelişki önümüzdedir demektir.

Şöyle ki,

‘‘Merkeziyetçilik’’ Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyet’inin üniter devlet örgütlenmesinin idari yapısıdır.

Üniter devlet örgütlenmelerinde idari yapılanma merkeziyetçilik ilkesi üzerine yükselir. Üniter yapılanmanın temeli oluşturan bu ilke, siyasal iktidarın ve idarenin bütünlüğü temelinde işler. Devlet örgütlenmesinde başlangıç noktası ulusal bütünün çıkarı olarak belirlenir ve örgütlenme yukarıdan aşağıya kurulur. Dikey kademeler arasında işbölümü birincil düzeyde görev paylaşımına göre değil, yetki paylaşımına göre yapılır. Görev bir bütün olarak idareye aittir; idarenin her parçası her görev için yetkili kılındığı çerçevede etkinlik gösterir.

Diğer yandan üniter devlette, millet unsuru da tek ve bölünmez bir bütündür. Milleti teşkil eden insanlar arasında din, dil, etnik grup vb. bakımlardan ayrım yapılamaz. Üniter devlet sadece yer bakımından federalizme değil, cemaatler veya etnik gruplar temelli federalizme, yani “korporatif federalizm”e de kapalıdır.

Buna karşılık federal devlet örgütlenmelerinde idari yapını temelini ademi merkeziyetçilik (subsidiarite) yerellik ilkesi oluşturur. Burada ana kademeler arasındaki ilişki görevler ayrımından hareketle gerçekleştirilir. Her kademe kendine ait kılınan görevlerden doğan gelir kaynaklarına, görevin gerektirdiği personel ve mal varlığına, görevle ilgili olarak karar alma ve kararları yürütme, serbestçe harcama gücüne sahiptir. Görevler ayırımı, görevin bırakıldığı kademeye o alanda hükümranlık sağlar. Başka bir kademenin o alana karışmasına imkân vermez. Bir üniter yapılanmada merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki ilişkilerin böyle bir çerçevede yeniden düzenlenmesi devlet örgütlenmesinde ilke değişikliğine doğru yönelmek anlamına gelir. Bir başka deyişle talep edilen ademi merkeziyetçiliktir*

Bu topraklarda bu iki düşüncenin çatışmaları ise Tanzimat dönemine kadar inmekle birlikte asıl tartışma ve ayrışmalar ise Şubat 1902’de Paris’te toplanan 1. Jön Türk Kongresinde yaşanmıştır. Bu kongrede“Ademi-i Merkeziyet ve Teşebbüsü Şahsi” fikrini savunan Prens Sabahaddin ile, merkeziyetçi bir meşrutiyeti savunan Ahmet Rıza ekibinin ayrışmasıyla başlamıştır. Daha sonraki yıllarda da bu ayrışma derinleşerek büyümüştür.

Ademi merkeziyet ve teşebbüsü şahsi” fikrini savunan ve dayısı II. Abdülhamit’e her zaman muhalif olmuş olan Prens Sabahaddin aslında bir maden mühendisi olan ve sosyal olayları jeoloji örneğine göre analiz eden Le Play'in takipçisi Edmond Demolins’in düşüncelerinin temsilcisiydi. Merkeziyet fikrini savunanlar ise başta Ziya Gökalp olmak üzere, sosyal olayları fiziki kanunlara göre analiz eden fizikçi Auguste Comte’un takipçilerinden olan Durkheim’den etkilenmişlerdir.. Adem-i merkeziyetçi Prens Sabahaddinciler liberalizmin öncülüğünü yaparken, Ziya Gökalp gibi merkeziyetçilerde halkçılık ve milliyetçiliğin birlikte ele alındığı Solidarizmin temsilcileriydiler. Nitekim Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Türkiye Cumhuriyetinin temellerini merkeziyetçi bir anlayış üzerine inşa etmiş ve en büyük mücadelesini de adem-i merkeziyetçi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına karşı vermişti.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucularından olan Rauf Orbay, Adnan Adıvar, Kazım Karabekir, Refet Bele Ali Fuat Cebesoy ve parti programını hazırlayan Cavid Bey gibi isimlerin kurduğu bu partiyi Atatürk, Nutuk’ta ‘‘en hain kafaların ürünü’’ nitelendirmiştir. Parti programında yer alan bazı hükümler ise şunlardı.

İç politikaya ilişkin ilkeler arasında, "idari adem-i merkeziyet esası kabul edilecektir" (madde 14), "İlk mekteplerin idareleri mahallerine ait olacaktır" (madde 52) Ekonomik konular arasında, Halk Partisinin sadece iç kaynaklarla kalkınmayı öngören iktisat anlayışına karşı serbest ticaret ilkeleri savunulur.’’ (madde 30-32); sadece iç mali kaynaklara dayanarak kalkınma görüşü eleştirilir (madde 40-41).

Terakkiperver Fırkası’nın parti programında yer alan sadece bu birkaç hüküm dahi birçok şeyi anlatmaya sanırız yeterlidir.

Velhasıl Osmanlıdan bu yana devam eden adem-i merkeziyetçi ve merkeziyetçi çatışması aslında günümüzde de devam etmektedir. Bir yanda özerklik isteyen adem-i merkeziyetçiler. Bir yanda üniter devlet yapısını savunan merkeziyetçiler gibi.

Ve son yıllarda yeni yapılacak anayasanın Prens Sabahattin’in ilkeleri doğrultusun hazırlanması konusunda taleplerin arttığı da görülmektedir.

Sayın Osman Güngör’ün sözlerinin bunlarla bir alakası olmadığını da tahmin ediyoruz.

Not: Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyetinin merkeziyetçiliği 1921 Anayasası da dahil tüm anayasalarımızda teminat altına alınmıştır.

Mesela 1961 Anayasası:

C) İDARE

I. İdarenin Esasları 

a) İdarenin Bütünlüğü ve Kamu Tüzel Kişiliği 

MADDE 112.- İdarenin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır.

İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.

 

*Mahmut Bozan, ‘‘Asırlık Tartışma, Merkeziyet ve Adem-iMerkeziyet’’http://www.risaleakademi.com/rnyay/tebliler/muenazarat-sempozyumu

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.