Doç. Dr. Birol ERTAN

Doç. Dr. Birol ERTAN

İRAN : SON KALE

Kritik soru şudur : Türkiye, Türk insanının bugünkü ve gelecekteki ortak çıkarları için yönetiliyor mu? Yoksa, dış politikamız, yeni kamplaşma ve yeni soğuk savaş atmosferinde küresel güçlerin biçtiği rollerin oynanması biçiminde mi yürütülüyor? Bu konuda önyargılı bir yorum yapmadan, uluslararası ilişkilerdeki gelişmeleri yorumlayarak sizlere bir yanıt vermeye çalışacağım.
***
Son zamanlarda uluslararası ilişkiler alanındaki gelişmeleri analiz eden çok sayıda akademisyen ve araştırmacı-yazar ortaya çıktı. Bu durum, bir yanıyla sevindirici olmakla birlikte, analiz diye ortaya atılan düşünceleri görünce “Nerede Çokluk, Orada Yokluk” diyesi geliyor insanın.
Türk dış politikası ve bölgemizde-dünyamızda yaşananlar konusunda yazılanları gördükçe ağlamakla gülmek arasında bir duygu yaşıyoruz. Bunun nedeni, yazılanların traji-komik niteliğiyle ilgilidir. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamayacağı gerçeği bir yana, iktidarda yer kapmak için takla atan yeni yetme analizciler (!) de ortaya çıkınca, “Lanet Olsun !” diyerek köşemize çekilmek ya da gerçekleri bıkmadan usanmadan sınırlı olanaklar ile anlatmaya çalışmak arasında bir seçenekle karşı karşıya kalıyoruz. Bizim tercihimiz ise ikincisi oluyor. Bu noktada düşmanlarımızın sayısı giderek artarken küresel güçlerin hedefi olmak noktasında tehlikelerle baş başa kalmak durumunda da kalıyoruz. Lakin Dünya Dönmeye Devam Ediyor.
 
Türkiye’de terör örgütüyle pazarlıklar sürerken terörün sona ermesi gerekmiyor mu? Oysa, terör sona ermek şöyle dursun, Türkiye’de yeni terör örgütleri ortaya çıkıyor ve kentlerimizde patlayan bombalar ile onlarca insan hayatını kaybedip yüzlercesi yaralanmaya devam ediyor. Peki, bütün bunlar neden oluyor?
 
Kritik soru şudur : Türkiye, Türk insanının bugünkü ve gelecekteki ortak çıkarları için yönetiliyor mu? Yoksa, dış politikamız, yeni kamplaşma ve yeni soğuk savaş atmosferinde küresel güçlerin biçtiği rollerin oynanması biçiminde mi yürütülüyor? Bu konuda önyargılı bir yorum yapmadan, uluslararası ilişkilerdeki gelişmeleri yorumlayarak sizlere bir yanıt vermeye çalışacağım.
 
Tek Kutuplu Dünya Yanılgısı
Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile ABD öncülüğündeki Batı kampı, nihai zafere ulaştıklarını düşündüler ve hesapsızca dünyanın tehlikeli coğrafyalarında ani operasyonlara girişmeye başladılar. Bu operasyonların ilk ayağı, dağılan Sovyetler Birliği coğrafyasında yaşanırken, devamında zengin enerji kaynaklarına sahip Orta Doğu ülkelerine yönelik bölgesel bir operasyon başlatıldı.
Sovyetler Birliği coğrafyasında on milyarlarca dolar harcayarak ani zaferler elde ettiğini sanan küresel güçler, Ukrayna ve Gürcistan yenilgileri ile ciddi bir şaşkınlık yaşadı. Yenilgi bununla da kalmadı, Sovyet coğrafyasındaki diğer ülkelerde de beklenen değişiklikler bir türlü yaratılamadı. Bazılarında kurulan üslerin kapatılma noktasına gelmesi ise şaşkınlığın derinleşmesine neden olacaktı.
Orta Doğu operasyonu ise rüzgâr gibi başladı ve “Arap Baharı” ismi verilen bu proje, çok kısa zamanda ülkelerin işgal edilmesi, milyonlarca insanın uyanışı ve emperyalist müdahaleye direnişi ile sonuçlandı. Afganistan ve Irak gibi ülkelerde ABD öncülüğündeki küresel gücün gelinen noktada pişmanlık duyacağı sonuçların ortaya çıkması, kontrol edilemeyen rejim değişikliklerinin kapıda olması ve ABD başta olmak üzere Batılı işgalcilerin Orta Doğu halklarına karşı İsrail’in çıkarları için mücadele veren bir şeytana benzetilmesiyle sonuçlandı. Bugün ABD’nin en güvendiği ülke olan Mısır’da bile ABD’ye yönelik nefret ve öfkenin halkın % 90’ından yüksek bir kısmına yayıldığı gerçeğini kimse gizleyemiyor.
Tek kutuplu dünya düşü, ekonomik kriz ve üretime dayalı olmayan küresel ekonomik politikalar nedeniyle sarsılmaya başladı. Derin ekonomik kriz, bir yanda zengin enerji kaynakları ile Rusya Federasyonu’nun yeniden toparlanarak eski Sovyetler Birliği coğrafyasında etkin olmaya başlaması ile sonuçlanırken; diğer yandan ucuz emek gücü ile kapitalist ekonomiye meydan okuyan Çin, dünya ekonomisinin en güçlü figürlerinden birisine dönüştü. Bütün bunlar yaşanırken, Brezilya – Rusya – Hindistan – Çin – Güney Afrika ve son olarak Meksika’nın katılımıyla oluşmaya başlayan yeni ekonomik blok, ABD öncülüğündeki küresel gücün Tek Kutuplu Dünya düşünü de çöplüğe atmışa benziyor. Dünya, 21. yüzyıla iki kutuplu (ABD öncülüğündeki Batı kampı ile Çin-Rusya ve diğer ülkelerin oluşturduğu blok) bir kamplaşma atmosferinde girerken zamanla kutuplaşmanın daha da derinleşeceği ve Batı kampı içinde Almanya başta olmak üzere sürpriz kopmalar yaşanması da çok olasıdır.
Suriye, Kıvılcımdı ; İran ise Son Kale’dir
 
Yeni bir dünya düzeni kurulurken, bunun ABD imparatorluğu olmayacağı da kesinleşti. Her bölgede yaptığı akıl dışı müdahaleler ile uluslar arası meşruiyetini kaybeden ABD, peşinden sürüklediği ülkeleri de felaketlere doğru götürmeye devam ediyor.
 
Suriye, ABD için beklenmeyen bir yenilgi oldu. Afganistan ve Irak’ta kısa sürede kazandığı savaşları uzun dönemde kaybeden ABD ve müttefikleri, Libya’da da büyük bir prestij kaybına uğradı. Mısır’da istikrarsız bir yapı oluşturarak gelecekte iç savaş ortamına davetiye hazırlanırken, Suriye’de çıkarılan iç savaş ile kısa sürede başarılı olunamayacağı anlaşıldı. Suriye politikasında Çin’i ve Arap halklarını karşısına alan ABD, Rusya’nın sert direnişi ile de karşılaştı. Akdeniz’de kalıcı bir üs elde etmek peşinde olan Rusya, Suriye’den vazgeçeceğe benzemiyor.
 
İran’a yönelik müdahale sinyalleri ise uzun zamandır veriliyordu. İsrail’in denetimsiz bir müdahalesi ile köşeye sıkışacağını anlayan ABD, bu ülkelere yönelik müdahalelerde başka ülkeleri (S. Arabistan, Katar, Türkiye vd.) öne sürmeye çalışıyor. Suriye’deki çatışmaların uzun süreceği ve Esat iktidarının kolay kolay pes etmeyeceği kesinleşirken, İran’ın uzun zamandır dışarıdan gelecek silahlı bir müdahaleye hazırlandığı görülüyor. İran, dış silahlı bir müdahalede sert bir rakip olacağını ortaya koyarken, içerde de sağlam duruşuyla Libya ya da Suriye gibi açıklar vermeyeceğini ortaya koyuyor.
 
İran’a müdahale, İslam dünyasında da bir bölünme yaşanarak bölgeyi büyük bir savaşın içine çekecek, komşu ülkelerde de iç savaşlar yaşanmasına neden olabilecektir. Başta Lübnan olmak üzere Orta Doğu ülkelerinin çoğunda mezhep savaşlarına yol açacak olan İran müdahalesi, mümkün olduğunca Suriye sonrasına bırakılmaya çalışılıyor. Ancak bilinen şu ki, Çin ve özellikle Rusya’nın İran’ın işgaline asla izin vermeyeceği anlaşılıyor.
 
İran’a ABD müdahalesi, bölgede ve bölge dışına taşacak bir savaşın kapısını aralayacaktır. Bu nedenle, emperylizmin tarihi yenilgisi anlamında Suriye’de çakan Kıvılcım, İran’da bomba olup patlayabilir ve ABD, bölgeden kalıcı olarak dışlanmak tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Bu açıdan, İran, emperyalist silahlı müdahale için “Son Kale” olarak görülebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar