Doç. Dr. Birol ERTAN

Doç. Dr. Birol ERTAN

TARİHSEL ÇAĞRI

Siyaset Bilimci / Yazar

Türkiye’de Taksim Gezi Parkı direnişi ile başlayan ve ülkenin her kesimine yayılarak kitlesel eylemlere dönüşen, sert polisiyse önlemler ile bastırılmaya çalışılan halk hareketinin kaynağını bir türlü anlamak istemeyen iktidar, sorunun çözümü konusunda da en ufak bir sağduyulu girişim yapmamakta direnmeye devam ediyor.

İktidarın “Dış Güçler” edebiyatı ile önemsememeye çalıştığı halk hareketi, son dönemde Duran Adam eylemi ile yeni bir boyut kazanmıştır. Siyasi partileri ve örgütleri aşan bu hareketin ön saflarında eğitimli genç kitlenin olması ise Türkiye için bir şans olarak düşünülebilir. Oyunlara gelmemek ve daha iyi bir ülke için mücadele hedeflerinden sapmayarak meşru zeminde ilerleyen halk hareketi, iktidarın akıl dışı müdahaleleri ile başa çıkmayı da becerebilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her sınıftan, her ırktan, her dinden, her renkten ve her kesimden Vatandaşın kalıcı barış ve huzur ortamında saygı ve sevgi atmosferi içinde mutlu biçimde yaşayabilmesi için harekete geçen Türk halkı, ilerici, çağdaş ve sağduyulu eylemleriyle tarihsel bir direnişe imza atıyor. 1900’lerde Kurtuluş Savaşı ile emperyalizme ders veren ve dünyaya örnek olan Çılgın Türkler, 21. yüzyılda da spontane halk hareketi ile otoriterleşen ve gericileşen iktidara karşı barışçıl bir harekete imza atmıştır. Bu hareket, siyaset bilimcileri tarafından analiz edilmeye değer olup gelecekte dünyadaki diğer ülkelere de örnek olacaktır. Brezilya’daki hareketlerin de bunun bir başlangıcı olduğu söylenebilir. 

Sorumlu bir vatandaş olarak ülkemizin bugünü ve geleceğine sahip çıkmak, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihsel düşmanlarına yeni kozlar ve avantajlar vermemek duyarlılığı içinde hareket etmemiz gerektiğini elbette biliyorum. Ne var ki, ülkede otoriterleşen ve gericileşen iktidara karşı eğitimli genç kitlenin barışçıl protestolarının ülkeyi kaosa sokmak değil, ilerlemeye yardımcı olmak anlamına geldiğini de görmek gerekir.

Eğer ülke bir kaos ortamı oluşmuşsa, bunun sorumlusu siyasal iktidarın protestolara karşı takındığı vahşice tavırdır.

Her şeyden önce belirtmek isterim ki, ülkemizde demokratik yapıyı korumak hepimizin görevidir. Demokrasi, çoğunluğun yönetme hakkına rıza göstermek olduğu kadar, her türlü azınlığın da insan hakları ve özgürlüklerinden sonuna kadar yararlanmasını sağlamakla gerçekleşir. Bunu görmek istemeyen iktidar eliti, ülkeyi kaosa sokma peşinde koşmaktadır. Bu nedenle, siyasal iktidarın her kesim ve özellikle aydınlar tarafından uyarılmasında büyük yarar ve gereklilik bulunmaktadır.

Şiddet ve terör içermeyen barışçıl gösterilerin ve protestoların güvenlik güçlerince vahşice bastırılmaya çalışılmasının ülkemizin demokratik yapısına zarar verdiğini görüyoruz. Vatandaşlarına düşmanca yaklaşan ve orantısız bir güçle geleceğimiz olan gencecik göstericilere saldırtılan güvenlik güçlerinin ülkemizin birlik ve bütünlüğüne onarılmaz zararlar vereceğinin başta yöneticiler olmak üzere hepimizce görülmesi ve eleştirilmesi gerekir.

Öte yandan, demokratik hakları kullanırken ve gösteri yaparken ülkenin ve bölgenin güvenliğini tehdit etmemek, can ve mal kaybına neden olmamak da demokratik haklarını kullanan her kesimin ve bireyin vatandaşlık sorumluluğudur. Türkiye’nin her yanındaki çoğunluğu genç olan göstericilerin bu konuda hem ülkemize hem de dünyaya bir örnek verdiklerini yaşayarak gördük.

Ülkemizin ani bir kardeş kavgasına girmesini engellenmek için öncelikle devleti yönetenleri, bütün kurum ve kuruluş temsilcilerini, sivil toplum örgütlerini, sanatçıları ve vatandaşlarımızı tarihsel sorumluluklarını üstlenmeye çağırıyoruz. Ülkede kamplaşma ortamı yaratarak geri dönülmez çatışmalar içine girilmesini önlemek için siyasal iktidarı ve yetkilileri çok dikkatli davranmaya davet ediyorum.

Ülkemizin sokak çatışmaları içine girerek milli birlik ve bütünlüğünün bozulması, huzurun yok olması, güvenliğin ortadan kalkması ve ekonominin bu durumdan kötü etkilenmesi; Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yaşayan hepimizi olumsuz biçimde etkileyecektir. Bu bilinçle ve sorumlulukla, ülkemizde yönetim kademelerinde bulunanları uyarıyorum :

“Halkımızın değişik gruplarını ya da halkın belirli kesimleri ile güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz. Provokasyonlara ve terör eylemlerine karşı dikkatli olunuz. Ülkede kamplaşma ortamı yaratmaktan kaçınınız. Demokrasimizin ağır biçimde yara almasına neden olacak kaba güç kullanma yöntemlerine asla başvurmayınız. Bu kritik dönemde tarihsel bir sorumlulukla hareket ederek halkın istemediği Taksim Gezi Parkı projesinden vazgeçerek bu kararı halkımıza ilan ediniz. Türkiye’nin daha kötü günler yaşamaması için Parlamento içindeki muhalefet partileri ile uzlaşarak Erken Seçim tarihini açıklayınız ve Türk Demokrasisini kurtarınız.”

Bu tarihsel çağrıyı siyasal iktidar temsilcilerine ve bütün ilgililere yapmanın bir tarihsel görev olduğuna inanıyorum. Saygılarımla.

Önceki ve Sonraki Yazılar