DİRENMEK Mİ, DİLENMEK Mİ?

DİRENMEK Mİ, DİLENMEK Mİ?

Haklı olunan her konuda, yaşam ortamına zarar vermeden direnmek, İnsani, ahlâki, Hukuki ve Demokratik, hatta doğal bir haktır. Uluslar ve fertler başkalarının kanatları altında yaşayamazlar, yaşatmazlar. Dünya’nın en büyük zenginlik ve hayat garantisi, Ba

DİRENMEK Mİ, DİLENMEK Mİ?

 

ABDULLAH AYDIN

[email protected]

 

Direnmek doğal, siyasal, sosyal bir eylemken, dilenmek sosyal bir eylemdir.

 

Bebeğin doğum sonunda ağlaması, hayata tutunmak için verdiği doğal bir tepkidir, ilk direniştir.  Çocuğun ilk adımlarını atmaya çalışırken ayakta durmak için yaptığı çabalar, hayat yolundaki yürüyüşünün de ilk direniş eylemidir.

 

Bireysel ve toplum hayatının her alanı, öğrenmenin, çalışmanın, üretmenin gereklerinin yerine getirilmesi için mutlak direnmeye gereksinim duyar.

 

Direnmenin nedeni, insan için gerekli olan ihtiyaçları elde etmekte yatar. Sadece insanlar değil, hayvanlar, hatta bitkilerde bile hayatta daha güçlü kalabilmek, neslini devam ettirmek için her türlü zorluğa, zorbalığa karşı farklı direniş yöntemleri vardır.

 

Türkiye, Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde Dünya’da örneği pek görülmeyen, mazlum uluslara kılavuzluk yapan bir direniş gösterdi ve bağımsızlığa ulaştı. Bağımsızlık direnişinin başarısı, İkinci paylaşım savaşı sırasında bu ulusun ayakta kalmasında temel hareket noktası ve dayanağı oluşturdu. 

 

Toplumsal yarar etrafında birleşerek, toplumu hedefe yönlendirecek kararlı ve sürekli direniş hareketlerini Demokrasi (güya) dönemimizde fazla göremiyoruz. Anılarda kalan 1970 15 -16 Haziran, 1976 ve katliam yapılan Taksim1977 işçi direnişleri dışında, emekçi sınıfın birbirinden kopuk, güne yönelik 1 Mayıs gösterilerinden başka akılda kalan, hedefe yönelik iz bırakacak bir direniş hareketi yoktur.

 

2013 Gezi parkı direnişi, başlangıç nedeni ile sonlanma aşaması oldukça farklıdır ve toplumda büyük sarsıntılara neden olmuştur. Çevre ve doğa koruma amaçlı başlayan eylem, Hükümetin yanlış ve Güvenlik güçlerinin sert davranışları nedeniyle şekil değiştirmiş ve siyasal ve sosyal bir direniş hareketine dönüşmüştür. Bu dönüşümde zamanın Başbakanının baskıcı ve sert uygulamaları öngörmesi de önemli rol oynamıştır. Neticede birçok yurttaşımız hayatını kaybetmiş, onlarcası da yaralanmıştır.

 

15 Temmuz direnişi, örgütsüz, ani gelişen ve hiçbir zaman devalılığı olmamasını istediğimiz bir harekettir. Yurttaş, bedenini tankların ve uçak saldırılarının önüne atarak çok sayıda ölü ve yaralı pahasına olası bir darbenin önlenmesinde önemli rol oynamış, Cumhuriyetin ve Demokrasinin bekası adına tarihe önemli bir not düşmüştür.

 

Son olarak Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun şahsen başlattığı ve giderek kitleselleşen Ankara­-İstanbul yürüyüşü, insanlık tarihinde iz bırakan siyasal hareket ve direniş olarak işlenmiştir. B 25 günlük bu yürüyüşteki ahlâki, Sosyal ve Siyasal direniş ve finalindeki İstanbul buluşması ile bütünleşince değerini ve etkisini arttırarak tarihe mal olmuştur. Aynı zamanda bu yürüyüş ülke insanına, gerektiğinde direnmenin de insani ve toplumsal görev olduğunu hatırlatmıştır.

 

Başlığımızdaki ‘Dilenmek’ kelimesini kişisel maddi anlamda kullanmıyoruz. Şayet bir ülkede yokluk, yoksulluk yüzünden başkalarının ianesine muhtaç düşmüş insanlar var ise, suç ve kabahat o insanlarda değil, toplumun bütününde ve o ülkeyi yöneten siyasal yapı, kadro ve sistemdedir. Şayet bir ülkede başkalarının yardımına muhtaç insanlar var ise, Anayasa ve Kanunlarında ne yazarsa yazsın, O ülkedeki idari yapı ‘Sosyal Hukuk Devleti’ değildir.

 

Asıl sorun toplumsal bir dilenme içine düşürülmektir. İnsanlık tarihindeki ulusların kayboluşları, toplumları kamu yönetiminden ıskat etmek ve hukuk kurallarını geçersiz kılmakla başlıyor. “Ben” yönetimini kabullenen ve giderek içselleştiren toplumlar sonunda her konuda dilenme durumuna düşerler ve başkalarının yardımına muhtaç olurlar. Günümüz Türkiye’si bu tuzağa düşmüş, 16 Nisan Anayasa değişikliği oylaması ile kendi geleceğinde onarılması zor silinecek gedikler açmıştır. Varlığını ve istikbalini tek adamların veya küçük bir gurubun inayetine bırakan milletlerin gelecek hayatlarının olmayacağı tarihi belgelerle çok kez kanıtlanmış bir gerçektir.

 

 

Haklı olunan her konuda, yaşam ortamına zarar vermeden direnmek, İnsani, ahlâki, Hukuki ve Demokratik, hatta doğal bir haktır. Uluslar ve fertler başkalarının kanatları altında yaşayamazlar, yaşatmazlar. Dünya’nın en büyük zenginlik ve hayat garantisi, Bağımsız ve Özgür yaşamaktır. Kişiler için de, uluslar için de! Direnmek yaşamın kendisidir!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.