Arakan,Dünyanın En Mazlum Milleti: Rohingyalar

Arakan,Dünyanın En Mazlum Milleti: Rohingyalar

Bugünkü “Arakan Sorunu”nun kaynağı, 1784 yılına kadar uzanır. Bu tarihte vuk’u bulan Burma işgali esnasında Arakan’ın iki yerli halkı olan Müslüman Rohingyalar ve Budist Raxineler, oldukça sıkıntılı günler yaşarlar. Her iki etnik topluluk da Burma işgali

Dünyanın En Mazlum Milleti:  -Arakan- Rohingyalar

 İbrahim Sediyani

30 Nisan 2014

Asya kıt’asının güney sahillerinin tam ortasında yer alan ve oldukça stratejik bir konuma sahip Arakan coğrafyası, iklimi, bitki örtüsü ve doğal güzellikleri ile âdeta yeşil ile mavinin buluştuğu bir “yeryüzü cenneti”dir.

       20. – 21. yy siyasî arenasında “bağımsızlığını kazanamamış ülkelerden biri” olan, “yitik ülke” ve “kayıp coğrafya” olarak nitelenebilecek Arakan, bugünkü siyasî ve idarî haritada Myanmar (Burma) Birliği CumhuriyetiBangladeş Halk Cumhuriyeti ve Hindistan Cumhuriyeti arasında üçe bölünmüş bir ülke.

     Kadim Arakan topraklarının bugün doğu ve güney kesimi Myanmar (Burma), kuzeybatı kesimi Bangladeş, kuzey kesimi de Hindistan egemenliği altındadır. Arakan’ın batısı ise boydan boya Hind Okyanusu kıyıları. Hind Okyanusu’nun uzantısı olan Bengal Körfezi kıyısındadır. 

     Hicaz (Mekke ve Medine) bölgesine ve Ortadoğu coğrafyasına oldukça uzak olmasına rağmen Arakan topraklarının “İslamlaşması”, çok erken tarihlerde, 8. yy’da başlar. Kürdistan’dan giden Müslüman Kürt tüccarlar vasıtasıyla İslam’la tanışan Arakanlılar, 8. yy’da Müslüman olmuş bir halktır. Başka bir ifadeyle, İslam’ın doğduğu topraklara kendilerinden daha yakın olan halklardan bile daha erken bir tarihte İslam’la tanışmışlardır.

     rohingya-halki.jpgArakan coğrafyasına yerli orijinal dilde “Rohingya”, Arakan halkına da “Rohingya halkı”denir. Bölgeye İslamî dâveti götüren Kürt tücarların bu coğrafyaya verdiği bir isimdir. Kürtçe bir isim olan “Rohingya”, Kürtçe’de “Güneşin doğduğu topraklar” anlamına gelir. Kürtler’in doğuda gittikleri en uzak topraklar olduğu için, bu isim verilmiştir.

     Buradaki Budist halk ise “Raxine” olarak adlandırılır. “Rohingya” ve “Raxine”, sadece etnik değil, aynı zamanda dînî bir ayrışmayı ifade eder. “Rohingya” denildiğinde Müslümanlar, “Raxine”denildiğinde Budistler kastedilir.

     Rohingyalar, “devletsiz bir kavim”dir. Rohingyalar’ın bugünkü toplam nüfûsu 2, 5 milyon olarak ifade edilmektedir. Bu nüfûsun 1 milyonu Myanmar (Burma)’da, 700 bini Bangladeş’te, 500 bini Suudî Arabistan’da, 200 bini Pakistan’da, 111 bini Tayland’da, 30 bini Hindistan’da, 24 bini de Malezya’da yaşamaktadır.

     Dünyanın en mazlum ve en temel insanî haklardan mahrum etnik topluluğundan biri olan Rohingyalar’ın Myanmar (Burma) egemenliği altında yaşayan 1 milyonluk nüfûsu “vatandaşlık” hakkına bile sahip değilken, Myanmar (Burma) dışında yaşayan diğer 1, 5 milyonluk nüfûsun büyük çoğunluğu da “mülteci” statüsündedir ve bunların dahi büyük çoğunluğu “kayıtsız mülteci” olduklarından bulundukları ülkelerde “kaçak” olarak kalmaktadırlar. Rohingyalar’dan bahsederken, nüfûsu 2, 5 milyonun üzerinde olan bir etnik topluluktan bahsettiğimizi ve fakat gerek kendi öz topraklarında kalanlar ve gerekse başka topraklara hicret etmiş olanlar olsun, neredeyse tamamına yakınının kimliksiz, statüsüz yaşayan ve eğitim, seyahat ve mülk edinme gibi en temel insanî haklardan bile mahrum olan bir etnik topluluktan bahsettiğimizi hatırdan çıkarmamamız gerekiyor. Rohingyalar için, “dünyanın en mazlum milleti” nitelemesinde rahatlıkla bulunulabilir.

     ARAKAN SORUNU NEDİR?

     Hind – Avrupa dil ailesine ait ve Kürtçe’ye oldukça benzeyen Rohingya Dili’ni konuşan ve Sünnî Müslüman olan Rohingyalar, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da resmî olarak “dünyanın en çok zûlüm gören halkı” ilan edilmiştir. Ki bu, yüzde yüz doğru bir tespittir. Zirâ Rohingyalar’ın günümüzde karşı karşıya olduğu mezalimin dünyada eşi ve benzeri yoktur. Rohingyalar, tıpkı bundan 500 yıl önce Yeni Dünya’da Kızılderililer’in karşı karşıya olduğu soykırıma benzer bir soykırımla karşı karşıyadırlar.

     Bugünkü “Arakan Sorunu”nun kaynağı, 1784 yılına kadar uzanır. Bu tarihte vuk’u bulan Burma işgali esnasında Arakan’ın iki yerli halkı olan Müslüman Rohingyalar ve Budist Raxineler, oldukça sıkıntılı günler yaşarlar. Her iki etnik topluluk da Burma işgali altında korkunç zûlümler görürler ve binlercesi ülkesini terk ederek batı komşusu Hindistan topraklarına (bugünkü Bangladeş) göç etmek zorunda kalır.

     1784 tarihinde başlayan Burma işgali, İngiliz emperyalizminin bölgeyi işgal ettiği 1826 yılına dek sürer. Arakan coğrafyasının iki yerli halkı olan Müslüman Rohingyalar ile Budist Raxineler arasında fitne ve düşmanlık tohumlarının ekilmesi, yüzyıllardır birlikte iki kardeş halk olarak yaşayan ve hatta kendilerine zûlmeden aynı güçlere birlikte karşı koyan iki halkın biribirine düşman ettirilmesi, işte bu süreçten sonra, İngiliz emperyalizminin ve Beyaz Adam’ın mârifetiyle başlar. Dünyanın hemen her tarafında işgal edip sömürdüğü topraklarda yaşayan yerli halkları köleleştiren ve daha rahat sömürebilmek, kendisine daha rahat bağımlı kılabilmek için yerli halklar arasında fitne ve düşmanlık tohumları eken, barış içinde yaşayan kavimleri biribirlerine kan dâvâlı düşmanlar haline getiren “sarı saçlı ve mavi gözlü Şeytan” (Beyaz Adam), aynı şeytanî politikayı Arakan’da da hayata geçirir.

     İngiliz işgali altındaki Arakan’da iki halk biribirine düşman ettirilir. Özellikle Budist Raxineler üzerinde bu düşmanlık propagandaları kolayca taraftar bulur. Öyle ki, daha sonra kurulan ve Myanmar (Burma)’ı İngiliz işgalinden kurtarmak için mücadele eden Takin Partisi, bu düşmanlığı alabildiğince körükler; bir yandan İngiliz işgaline karşı çıkarken, bir yandan da Müslüman Rohingyalar’ın aslında bu topraklara ait olmadıkları, müstakbel özgür ve bağımsız Burma için büyük tehdit oluşturdukları, ülkenin sadece yabancı işgalinden (İngiliz) değil, aynı zamanda bu “yabancı dîne” (İslam) mensup “yabancı halktan” da (Rohingyalar) kurtulması gerektiği propagandasını yaparlar.

     Böylece Rohingyalar, daha o tarihlerde “iki ateş arasında kalma” durumu yaşarlar. Hem ülkeyi işgalleri altında tutan İngilizler onları düşman görmekte ve zûlmetmektedir, hem de o işgale karşı direnen Takinler onları düşman görmekte ve amaçlarına ulaşırlarsa aynı zûlmü onların da yapacağı önceden bellidir.

     Bu durum böyle 1937 yılına kadar sürer. Bu tarihte “İngiliz sömürge durumu korunarak” Hindistan’dan ayrılan Myanmar (Burma)’da Takinler ülkedeki yönetimi tümüyle ele geçirirler. Myanmar (Burma)’da iktidardaki tüm gücü eline geçiren Takinler, Arakan bölgesini kaybetmemek, Arakan’ı Myanmar (Burma)’a bağlı tutabilmek için, Arakan coğrafyasındaki Budist halk olan Raxineler’i Müslüman halk olan Rohingyalar’a karşı kışkırtırlar. Yani aslında, Arakanlı bir kavim olan Raxineler’i birlikte yaşadıkları Rohingyalar’a düşman ettiren, Myanmar (Burma)’lı bir kavim olan Takinler’dir. Gaye ise, Arakanlı iki topluluk olan Budist Raxineler ile Müslüman Rohingyalar’ın birleşip Arakan’ı Myanmar’dan koparmalarını ve bağımsızlık kazanmalarını önlemektir. Daha açık konuşmak gerekirse; İngilizler’in Takinler’e aşıladığı kin ve nefret zehirini Takinler de Raxineler’e aşılamıştır. Bu zehirin hedefi ise hep aynı topluluktur: Müslüman Rohingyalar.

     Myanmarlı Takinler, “İslam’ın Budizm için büyük tehlike oluşturduğunu, Müslümanlar’ın varlığının bu topraklardaki Budist kimliği zamanla eritip yok edeceğini, eğer Müslümanlar engellenmez ve onlardan kurtulunmazsa zamanla güç kazanarak Budistler’i yok edeceklerini”propaganda ederler ve bu propagandalar, Arakanlı Budist Raxineler üzerinde oldukça güçlü tesirler bırakır. Öyle bir ajitasyon ve çirkin propagandadır ki bu, zamanla Arakanlı Budist Raxineler, Myanmarlı Takinler’le birlikte yaşamayı Arakanlı “kardeş halk” Rohingyalar’la birlikte yaşamaya tercih etmişlerdir. Hatta Müslüman Rohingyalar’la birlikte özgür ve bağımsız bir Arakan’ı kurmaktansa, Myanmar yönetimine bağımlı yaşamayı yeğlemişlerdir.

     BİNLERCE YILLIK KARDEŞLİĞİ BİTİREN OLAYLAR: 1938 VE 1942 KATLİAMLARI

     1938 ve 1942 tarihlerinde, başka bir ifadeyle İngilizler’in bölgeden çekilmesinden kısa bir süre sonra ve Myanmar’ın bağımsızlığını kazanmasından kısa bir süre önce, Arakan topraklarında Müslüman Rohingyalar’a karşı uygulanan iki korkunç katliâm, bu “yeryüzü cenneti” topraklarda binlerce yıldır var olan barış ve kardeşliği tümüyle bitiren acı hadiseler olmuştur.

     1938 tarihinde, Müslüman Rohingya halkına karşı Budist çetelerin gerçekleştirdiği korkunç saldırıda binlerce Rohingya Müslüman öldürülmüş, 500 bin civarında Müslüman Rohingya da yerini yurdunu terk ederek komşu ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır.

     28 Mart 1942 günü Minbya kentine bağlı Çonbilê köyüne saldıran Budist Raxineler ve Takinler, Müslüman Rohingyalar’ı kadın – çocuk ayrımı gözetmeden kılıç, şiş, bıçak ve baltalarla vahşîce katlederler. Dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bu tahayyülü bile insanın aklî dengesini dumura uğratan katliâmda yüzlerce Rohingya kadınına tecavüz edildikten sonra vücûdları baltayla parçalanır, kundaktaki binlerce bebek şişlenerek öldürülür. Öyle büyük bir katliâmdır ki bu, bölgede akan ve binlerce cesedin döküldüğü Lemgo Nehri’nin suları kıpkırmızı akmaktadır.

     İşledikleri acımasız katliâm ve tecavüzlerle yetinmeyen Budist Raxineler, katliâmdan sonra ayrıca bölgeyi yağmalarlar. Müslüman Rohingyalar’ın altın ve gümüş gibi değerli eşyalarına el konulurken, hayvanları, mahsulleri ve eşyaları da yağmacılara verilir. Evleri de ateşe verilir.

     40 gün süren bu saldırı ve katliâmda toplam 150 bin Rohingya Müslüman acımasızca şehîd edilir.

     MYANMAR (BURMA)’IN KURULUŞU (1948) SONRASI MÜSLÜMAN ROHİNGYA HALKINA KARŞI SİSTEMATİK BİR ŞEKİLDE GERÇEKLEŞTİRİLEN SALDIRILAR

     4 Ocak 1948 tarihinde Myanmar (Burma) bağımsızlığını kazanır ve bugünkü Myanmar (Burma) Birliği Cumhuriyeti devleti kurulur.

     Bu tarihten itibaren Müslüman Rohingya halkına karşı girişilen zûlüm ve katliâmlar, bizzat devlet eliyle veya devlet destekli Raxine çeteleri eliyle sistematik bir şekilde gerçekleştirilmektedir.

     Myanmar (Burma) devletinin kurulduğu 4 Ocak 1948 tarihinden bu yana Müslüman Rohingya halkına karşı sistematik bir şekilde gerçekleştirilen saldırı ve katliâmlar şunlardır:

     ► 5. Birmanya Rejimi Saldırısı → Kasım 1948

     ► Birmanya Bölge Güçleri Saldırıları → 1949 – 50

     ► 2. Çin Rejimi Saldırıları → Mart 1951 – 52

     ► Mayu Saldırıları → Ekim 1952 – 53

     ► Mone – Thone Saldırısı → Ekim 1954

     ► Ordu ve Birleşik Yerleşimcilerin Ortak Saldırısı → Ocak 1955

     ► Birleşik Ordu Polislerinin Saldırıları → 1955 – 58

     ► Kaptan Htin – Kway Saldırısı → 1959

     ► Shwe – Kyi Saldırısı → Ekim 1966

     ► KyiGan Saldırısı → Ekim – Aralık 1966

     ► Ngazinka Saldırıları → 1967 – 69

     ► Myat – Mon Saldırıları → Şubat 1969 – 71 

     ► Major – Aung – Than Saldırısı → 1973

     ► Sabe Saldırıları → Şubat 1974 – 78 

     ► Nagamin Saldırısı → Şubat 1978

     ► Kral Dragon Saldırıları → Mart 1978 – 79

     Onbinlerce Müslüman Rohingya’nın katledildiği 1978’deki “Kral Dragon Saldırıları”nın izleri halen dahi silinememiştir. Saldırılar, Arakan’ın başkenti Sittwe (eski adıyla Akyab) civarındaki köylerde gerçekleştirilmiş, onbinlerce Rohingya Müslüman diri diri yakılarak, boğazları kesilerek, şişlenerek, taşlanarak ve kurşunlanarak acımasızca katledilmiş, yüzlerce Rohingya kadını tecavüze uğramış, kadın – çocuk ayrımı gözetilmeden binlerce Rohingya işkenceden geçirilmiş, 300 bin civarında Rohingya Müslüman bölgeden kaçarak komşu Bangladeş’e sığınmış, onların boşalttığı evlere Budist Raxineler yerleşmiştir.

     ► Shwe – Hintha Saldırıları → Ağustos 1978 – 79

     ► Galone Saldırısı → 1979

     ► Pyi – Thaya Saldırıları → 1991 – 92

     ► Na – Sa – Ka Saldırıları → 1992 – 2001

     Myanmar (Burma) devleti kurulduğundan beri Müslüman Rohingya halkına karşı sistematik bir şekilde gerçekleştirilen bütün bu korkunç saldırıların hepsi de büyük katliâmlarla sonuçlanmış, her bir saldırıda yüzlerce ve binlerce Rohingya Müslüman en acımasız ve vahşî bir şekilde şehîd edilmiş, yüzlerce ev ateşe verilmiş ve onbinlerce insan canını kurtarmak amacıyla göç etmek zorunda kalmıştır.

     Bu acımasız ve gaddar saldırıların son ikisi, 2012 yılında gerçekleştirilmiştir. Biri Haziran 2012’de, biri de Kurban Bayramı’nı idrak ettiğimiz Ekim 2012’de gerçekleştirilen her iki saldırıda da yüzlerce insan tavuk gibi boğazlanarak, binlerce insan da diri yakılarak öldürülmüş, onbinlece insan göç etmek zorunda kalmıştır.

     HAZİRAN 2012 SALDIRILARI

     2012 yılındaki ilk saldırılar olan Haziran ayındaki olaylar, 3 Haziran 2012 günü Arakan’ın başkenti, eski adı Akyab olan Sittwe şehrinden Maungdaw şehrine gitmekte olan 10 Rohingya Müslüman’ın fanatik Raxine Budistler tarafından yollarının kesilip vahşîce katledilmesiyle başlamıştır.

     Olaydan sonra yüzlerce Rohingya Müslüman, saldırıyı protesto etmek amacıyla Maungdaw şehrindeki Maungdaw Merkez Camiî’nde toplanırlar. Myanmar (Burma) polisi bu en doğal ve tamamen sivil gösteriyi “devlete karşı ayaklanma” olarak niteleyip gösteriye karışan Müslümanlar’ın cezalandırılmasını emreder. Burma polisi, Budist fanatiklerle birlikte camiye saldırıp onlarca Rohingya Müslüman’ı şehîd eder ve yaralarlar, geri kalanını tutuklayıp hapse atarlar.

     Camideki temizlikten (?) sonra Myanmar (Burma) polisleri ve fanatik Budist Raxineler, Müslüman Rohingyalar’ın yaşadığı köy ve kentlere baskınlar düzenlerler. Saldırılarda 300’ün üzerinde Müslüman köy ateşe verilir, onlarca cami ve medrese yakılıp kül haline getirilir. Olaylarda 1000 civarında Rohingya Müslüman şehîd edilir; evleri ateşe verilen binlerce Rohingya Müslüman da ormanda yaşamak zorunda bırakılır. Binlerce Rohingya Müslüman sandallara binerek Naf Nehri ve Hind Okyanusu üzerinden komşu Bangladeş’e kaçmaya çalışır. Bu tehlikeli kaçış esnasında onlarca sandalın devrilmesi sonucu da yüzlerce Rohingya Müslüman da okyanus sularında boğularak can verir.

     Olaylar bir ay kadar sürer.

     EKİM 2012 (KURBAN BAYRAMI) SALDIRILARI

     Ekim 2012’de, Kurban Bayramı arefesinde gerçekleşen son saldırı ve katliâmlar, bizim Arakan topraklarına ayak bastığımız tarihten hemen bir gün sonra başladı. Dolayısıyla, 1938 yılından beri sistematik olarak devam edegelen bu saldırı ve katliâmların sonuncusu, bizim bizzat tanıklık ettiğimiz katliâm oldu.

     Olayların gelişimi şu şekilde oldu:

     21 Ekim 2012 Pazar günü, başkent Sittwe (eski adıyla Akyab) çevresinde Budistler Müslüman köylere saldırıp ateşe verdiler. Daha sonra bölgede huzursuzluğun artması üzerine 22 Ekim Pazartesi  günü Müslümanlar’a haber gönderen Budistler, “Gelin bu sorunu kendi aramızda konuşup halledelim” dediler ve buluşma için adres belirttiler. Ertesi gün, Salı (23 Ekim) sabahı Müslümanlar’ı temsilen bir grup, Budistler’in verdiği adrese gidiyor. Ancak olayların başladığı Haziran ayından beri bölgede herkesi kapsayan “sokağa çıkma yasağı” vardır (hem Müslümanlar için hem Budistler için).

     Müslümanlar can korkusundan dolayı kalabalık bir şekilde randevu yerine gitmeyi aklediyorlar, fakat bu sefer de aylardır “sokağa çıkma yasağı”nın bulunduğunu unutuyorlar. Müslümanlar randevu yerine gidince Budistler bu kez polis çağırıyorlar ve “Bakın Müslümanlar sokağa çıkma yasağını çiğnediler” diyerek şikâyet ediyorlar. Olay yerine olağanın çok üzerinde kalabalık bir polis ordusu geliyor. Müslümanlar ise polislere, kendilerini buraya çağıranların onlar olduğunu söylüyorlar ancak Budistler bunu inkâr ediyor. Polis Müslümanlar’ı suçlu buluyor ve tutuklamak istiyor. Müslümanlar buna karşı çıkınca arbede yaşanıyor. Sittwe çevresinde Müslümanlar’ın ikâmet ettiği 12 köy ateşe veriliyor. Randevu için oraya gitmiş olan Müslümanlar’ın tamamı boğazları kesilerek katlediliyor. Katliâmı Budist rahipler ile Myanmar polisi birlikte yapıyorlar.

     Olaylar takip eden günlerde daha da büyüyerek devam ediyor.

     Son katliâmın bilançosu da öncekiler gibi oldukça ağır oldu:

     ► Acımasızca katledilen insan sayısı 1640. Bunlardan 370 kişi boğazları kesilerek şehîd edilirken, 800 kişi evleri ateşe verilerek diri diri yakıldı, 400 kişi kurşunlanarak, 70 kişi de taşlanarak ve sopalarla dövülerek katledildi. Kurbanların büyük çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Yaralı sayısı ise 1000 civarında ve yarısından fazlasının durumu ağır.

     ► Toplam 33 köy ateşe verildi. Yakılan toplam arazi, 60 kilometrekarelik bir coğrafyaya tekabül ediyor. Yakılan ev sayısı 2920. Cayır cayır yakılan evlerde diri diri yanarak tümüyle yok olan onlarca değil yüzlerce aile var. Tümüyle yok olan aile sayısını tespit edebilmek imkânsız ancak 1640 mazlum şehîdin büyük çoğunluğunun evlerinde yakılarak öldürüldükleri ve onların da büyük çoğunluğunun kadın ve çocuk oldukları gerçeği, bu konuda bize bir fikir verebilir. Kurban Bayramı için “kurbanlık” olarak seçilen Müslüman Rohingya halkının okyanus yoluyla kaçmamaları için yakılan tekne sayısı 95.

      Katliamlar eyaletin başkent Sittwe (eski adıyla Akyab) çevresindeki köylerde gerçekleştiriliyor. Eyaletin kuzey ve doğu tarafında Myanmar’ın geri kalan asıl toprakları, batı tarafında Bangladeş, güneyinde de Hind Okyanusu bulunuyor.

      Arakan’ın başkenti Sittwe (Akyab)’ye bağlı köylerde Müslümanlar’a ait 19 köy ateşe verildi. Bu 19 köyden 7’si tamamen yakılıp kül edildi. En büyük katliâmlar Folliapara ve Dolapara köylerinde gerçekleştirildi. Katliamda 70 Müslüman boğazları kesilerek katledilirken, 550 Müslüman da diri diri yakıldı. Ayrıca 400’den fazla Müslüman da ağır yaralı.

      Myaungbwe köyünde 300 Rohingya Müslüman boğazları kesilerek vâhşîce katledildi. Öldürülenlerin tamamı yetişkin ve erkek.

     ► Fetra Killa bölgesine bağlı Bolti köyü ateşe verildi. 400 ev yakıldı. 20 Rohingya Müslüman öldü, 30 tane yaralı var. Myanmar polisi de Raxineler’e evleri yakması için konteynırlarla benzin verdi.

      Zula Para köyü ateşe verildi. 400 ev yakıldı, 350’den fazla Rohingya Müslüman silahla vurularak öldürülürken 200’den fazla kişi de yaralandı.

     ► Polisle işbirliği yapan bir grup fanatik Raxine, Xam köyünü ateşe verdi. Yangın devam ederken itfaiye ekipleri yangın söndürme amacıyla gelmiş gibi yapıp su yerine benzin sıkarak alevleri şiddetlendirdiler. 300’den fazla Rohingya Müslüman’ın evleri yakıldı. Diri diri yakılarak ölen Rohingya Müslüman sayısı 30.

      Fatra Killa bölgesine bağlı Dedar köyü ateşe verildi. 250 ev tamamen kül oldu. 13 Rohingya Müslüman öldü, 33 kişi yaralandı.

      Dowul ve Pulong köyleri ateşe verildi. 35 Rohingya Müslüman öldü, 30 kişi yaralandı. 230 ev yandı. Birçok Rohingya Müslüman ölüm korkusu ile ormana kaçıp saklandı. Geri kalan Müslümanlar bir araya getirilerek taşlandı ve taşlanarak öldürüldü.

      Samge köyü ateşe verildi. En az 300 ev yandı. 60 Rohingya Müslüman diri diri yakılarak öldürüldü, 70 kişi yaralandı.

      Zailla Fara köyündeki bütün herkes öldürüldü, köyün tüm nüfûsu kadın – çocuk demeden tamamen katledildi. Kaçan bir kurbanın anlattığına göre polis saklanan Müslümanlar’ı durumun kontrol altında olduğunu ve ateşkes yapabileceğini söyleyerek saklandıkları yerlerden çıkarttı. Daha sonra ellerindeki bıçak ve sopa gibi silâhları topladı ve Raxine çetelerinin Müslümanlar’ı öldürmelerine izin verdi.

      Mamba bölgesine bağlı Nella köyü ateşe verildi. 400’den fazla ev yandı. 60 Rohingya Müslüman diri diri yakılarak öldürüldü. 50 kişi yaralandı.

      Samila bölgesi ateşe verildi. 200’den fazla ev yandı. 70 Rohingya Müslüman diri diri yakılarak öldürüldü.

      Kanyingchaung, Maungdaw ve Nyaunggyaung köylerinde korkunç katliamlar işlendi. Müslümanlar’a ait evler ateşe verildi. Büyük çoğunluğu kadınların ve çocukların oluşturduğu 350 Rogingya Müslüman diri diri yakılarak öldürüldü.

      Binlerce Rohingya Müslüman canını kurtarmak için ülkeden kaçmaya çalıştı. 15 bin kişi sandallara binerek ölüm yolculuğuna çıktı. Katliamdan kaçan binlerce Arakanlı, Bangladeş hükümetinin de kabul etmemesi nedeniyle Hind Okyanusu üzerinde bulunan ve Bangladeş’e ait olan Narikel Cincira adlı adaya ulaşmaya çalıştı. Adanın Bengal yerli dilindeki ismi olan “Narikel Cincira”, bu dilde “Hindistancevizi Adası” anlamına geliyor. Sadece 8 km² büyüklüğündeki bu ada üzerinde 7 bin kişilik bir nüfûs yaşıyor. Bangladeş’e ait olan Narikel Cincira adası, Bangladeş sahillerine 9 mil, Myanmar sahillerine ise sadece 8 mil mesafede bulunuyor.

      Malezya’ya kaçmak için okyanus sularına açılan ve  Rohingya Müslümanları’nı taşıyan bir tekne Hind Okyanusu üzerinde devrildi. Teknenin içinde 136 Rohingya Müslüman vardı; 130 kişi boğularak can verdi, sadece 6 kişi yüzerek kurtuldu.

     Arakan’daki son saldırı ve katliâmların izleri halen sürmekte olup, olaylar bugün itibariyle daha sona ermiş değildir.

     DÜNYANIN EN MAZLUM HALKI

     Onlarca yıldır her türlü zûlüm, saldırı ve katliâmlara maruz kalan Müslüman Rohingyalar, bizzat Birleşmiş Milletler (BM ) tarafından da resmî olarak tescil edildiği üzere bugün “dünyanın en mazlum halkı” durumundadır.

     Rohingyalar, kendi öz yurtlarında en temel insanî haklardan bile mahrum bırakılmışlardır:

     ► “Vatandaşlık” haklarının olmayışı

     54 milyon kişinin yaşadığı ve çok dînli, çok dilli, çok etnisiteli bir ülke olan Myanmar (Burma) nüfûsunun % 68’i Bamar (Burmalı), % 9’u Şan, % 7’si Kayin, % 3, 5’i Raxine, % 2, 5’i Çinli, % 2’si Mon, % 1, 9’u Rohingya, % 1, 5’i Kaçin, % 1, 25’i Hint, % 0, 75’i ise Kayah’tır.

     64 yerli etnik kökenin yaşadığı ülkede 200’ün üzerinde dil ve lehçe konuşulur.

     Bunlar arasında Şanlar, Kayinler ve Rohingyalar devlet tarafından her türlü ayrımcılık ve dışlanmaya maruz bırakılmakta ve kendilerine “vatandaşlık” hakkı dahi verilmemektedir.

     Aralarında başta Müslüman Rohingyalar olmak üzere bu etnik toplulukların en temel hakları olan “vatandaşlık” haklarının bile ellerinden alınmaları ve kendi öz yurtlarında “yabancı”muamelesine tabi tutulmaları, 1968 yılındaki askerî darbeye kadar uzanan bir sorundur. 1968 Askerî Darbesi’ne kadar Rohingyalar’ın elinde bulunan pekçok işletme, askerî darbeden sonra kamulaştırılarak Rohingyalar’ın elinden alınmış ve Rohingya halkı iktisadî yönden güçsüz duruma düşürülmüştür. Askerî rejimle yönetilmeye başlanan devlet kontrolündeki medya tarafından Rohingyalar “yabancı” olarak gösterilmeye başlanmış, ülke halkı buna inandırılmaya çalışılmış, devamında Arakan bölgesinde bile devlet kurumlarında görevli tüm Rohingyalar görevlerinden uzaklaştırılarak yerlerine Budistler yerleştirilmiştir.

     1982 yılında çıkarılan “Yeni Vatandaşlık Kanunu” ile Rohingya halkı “millî unsur” (= Myanmar ulusu)kategorisinden çıkartılarak kendi öz yurtlarında birer yabancı, sığıntı konumuna düşürülmüştür. “Doğdukları ülkenin vatandaşı” olma hakları bile ellerinden alınan Rohingyalar, bugün dahi bu en temel insanî ve yurttaşlık hakkından mahrumdurlar.

     Rohingyalar’a, üzerinde “Yabancılara aittir” yazılı beyaz renkte özel bir kimlik verilir. Bu kimlik sadece bilgi amaçlıdır. Tüzel anlamda hiçbir geçerliliği yoktur.

     200’ün üzerinde farklı topluluğun yaşadığı ülkede, 1982 yılında çıkarılan “Yeni Vatandaşlık Kanunu”Myanmar’da yaşayan sadece 135 topluluğu “millî unsur” kabul etmektedir. Rohingyalılar, bu 135 topluluğun arasında değildir.

     Rohingya Müslümanlar’ın akşam 9’dan sonra sokağa çıkması, akrabalarını hatta komşularını ziyaret etmesi yasaktır.

     ► Eğitim hayatında ayrımcılık

     Rohingyalar okul ve eğitim hayatında her türlü ayrımcılığa maruz kalmakta, “vatandaşlık” statüleri olmadığı için en temel insanî hakları olan yükseköğrenim hayatından bile mahrum bırakılmaktadır. Okullarda ve devlet kurumlarında gözle görülür ayrımcılık yapılırken, etnik azınlıkların dillerine, kültürlerine, kimliklerine ve tarihlerine yönelik inkârcı bir tutum sergilenmektedir.

     Irkçı – şoven Myanmar devleti, tıpkı dünyadaki diğer ırkçı – şoven devletler gibi “Anadilde eğitim” ve “Anadilde savunma hakkı” gibi en temel insanî hakları tanımamaktadır.

     Rohingya Müslümanlar’ın üniversiteye gitmesi yasaktır. En fazla liseye kadar okuyabilmektedirler.

      Zorla çalıştırılma ve mülk edinme hakkının gaspı

     Irkçı bir hüviyete bürünen ve bu özelliğini her geçen zaman daha fazla fanatizm boyutuna kaydıran Myanmar (Burma) devleti ve ordusu, ülkedeki etnik azınlıklara mensup kişileri zorla çalıştırmakta ve çalıştırdırdığı yerlerde dînî ve kavmî kimliklerini hedef alan aşağılayıcı muamelere maruz bırakmaktadır.

     Arakan’ın özellikle kuzey kesimlerinde Müslüman Rohingyalar zorla evlerinden çıkartılmakta ve zorunlu işçi olarak çalıştırılmaktadır. Buna karşı çıkanlar ise en iğrenç ve insanlıkdışı işkencelere tabi tutulmaktadır.

     Müslüman Rohingyalar’ın beton evler yapmaları yasaktır; evlerini ahşap yapmak mecburiyetindedirler. Üstelik bu evler “devlete ait evler” olarak kabul edilir ve kaza ile yangın çıkarsa, evde oturanlar “devlete ait evi yakmak” suçundan 6 yıla kadar hapis cezasına çarptırılır.

     Bir Müslüman Rohingya, işyeri açamaz. Rohingya’nın işyeri açabilmesi için bir Budist’le ortaklık kurması gerekiyor. Budist, tek kuruş sermaye koymadan işletmenin % 50’sine sahip olmaktadır.

     Rohingyalar, sahip oldukları hayvanlar için de her yıl devlete vergi ödemek zorundadırlar.

     Rohingya Müslümanlar’ın devlet dairelerinde çalışmaları yasaktır. Bugün Myanmar devletinde bir tane bile Rohingya memur yoktur.

     Rohingyalar’ın sabit telefon, cep telefonu, bilgisayar ve motorlu taşıt sahibi olma hakları yoktur. Rohingyalar’a bunların hepsi yasaktır.

     ► Evlilik yasağı

     Irkçı ve faşist Myanmar (Burma), Rohingya Müslümanlar’ın evlenmelerine dahi engel çıkartmaktadır. Rohingya bir erkek ile Rohingya bir kadının evlenebilmesi için ilk önce yerine getirmesi gereken bazı prosedürler vardır ve bunlar o kadar çetindir ki, Müslümanlar’ın evlenmelerini neredeyse imkânsız hale getirmektedir. Irkçı devletin bu politikasının amacı ise, gayet açıktır: Müslüman nüfûsunu azaltmak.

     Rohingyalar evlenebilmek için devletten izin almak zorundadır. Devlet, evlilik izni almak isteyen çiftlerden yüksek miktarda vergi alıyor. 50 bin Kyat (= 50 000 mmK) ilâ 300 bin Kyat (= 300 000 mmK) arasında değişen vergiyi hem damat hem gelin ayrı ayrı ödemek zorundadır.

     Bu vergiyi öde(ye)meyen çiftler evlenemezler! Üstelik, vergi ödendikten sonra bile en az 2 – 3 yıl beklemek zorundadırlar. Bazen bu vergi ödendiği halde 3 yıl sonra “red” cevabı gelmektedir; yani evlilik vergisini ödedikleri halde evlenmelerine izin verilmemektedir. Daha önce ödenmiş olan vergi de çiftlere geri ödenmemektedir, tabiî.

     Arakan’da yaşayan pekçok genç Rohingya, sırf evlenebilmek için Bangladeş tarafına kaçmaktadır.

     Arakan’da yaşayan Rohingya aileler, tüm aile bireylerinin yer aldığı fotoğrafı her yıl devlete teslim etmek zorundadırlar. Doğan her çocuk için ve ayrıca ölen her aile bireyi için devlete vergi verme zorunluluğu vardır.

      Seyahat yasağı

     Irkçı ve faşist Myanmar (Burma) devleti, Rohingya Müslümanlar’a “ülke içinde” dahi seyahat yasağı koymuştur. Rohingyalar’ın iki ayrı vilayet arasında seyahat özgürlüğü yoktur.

      Rohingyalar’ın Arakan bölgesi dışına çıkması, Myanmar’ın diğer bölgelerini gidip gezmesi yasaktır. Arakan’ın başkenti Sittwe (eski adıyla Akyab) dışında bulunan ilçe, kasaba ve köylerde yaşayan Rohingyalar’ın – acil hastalık durumunda bile olsa – Sittwe şehrine girişleri yasaklanmıştır. Bir ilçede veya köyde yaşayan Rohingya’nın 15 – 20 km ötedeki komşu ilçe veya köye gitmesi, orayı ziyaret etmesi dahi yasaktır.

     Rohingyalar seyahat edebilmek için “seyahat kartı” almak zorundadırlar ve bu da devlet tarafından türlü bahanalerle verilmemektedir.

     Rohingyalar’ın ülkenin başkentini görmesi yasaktır. Myanmar’ın başkenti, 2005 yılından beri Ny Pyi Taw’dır. O tarihten önce başkent, 300 km güneyinde bulunan Yangun idi.

     Şubat 2001 tarihinde 8 Rohingya Müslüman, “seyahat izni” alarak o zamanki başkent Yangun’a gitmek için trenle yolculuk etmiş, ancak yolda polis tarafından yapılan kimlik kontrolünde, “seyahat izinleri” olduğu halde “ülkenin başkentini ziyaret etme suçu”ndan (!) dolayı tutuklanıp mahkemeye çıkarılmış ve 7 yıl hapis cezasına çarptırılmışlardır.

     Bir Rohingya, eğer hiçbir yere kaçmaz ve hicret etmezse, hayatı boyunca doğduğu vilayetin dışında hiçbir yeri göremez.

     ► Dîn ve ibadet özgürlüğüne yönelik baskı ve kısıtlamalar

     Irkçı – şoven Myanmar devleti, cemaatle namaz kılmak ve kurban kesmek gibi ibadetleri Rohingya Müslümanlar’a yasaklamıştır. Cemaatle namaz kılanlar tutuklanıp hapse atılır ve insanlıkdışı işkencelere tabi tutulur.

     Myanmar devleti yeni cami inşaatına izin vermemekte, var olan camilerde de “cemaatle namaz kılmak” ve “dînî sohbetler tertiplemek” gibi suçları (!) tespit ederse o camiyi yıkmakta ve yerine Budist tapınakları inşâ etmektedir.

     Cami ve medreselerin tamir ve onarımı yasaktır. Bu yasağı denetlemek için de mutad bir uygulama olarak cami ve medreseler yılda üç kez fotoğraflanmak zorundadır. İzinsiz tamir ve onarımın cezası 6 ay ilâ 6 yıl arasında değişen hapis cezasıdır. Myanmar’da son 20 yıl içinde bir tane bile yeni cami inşâ edil(e)memiş, var olan camilerin tamiratı dahi yapılamamıştır.

     Arakan’daki İslamî izleri tamamen silmek isteyen Myanmar (Burma) devleti, Rohingya halkına, çocuklarına taktıkları “Mûhâmmed, Ahmed, Hatice, Aişe, Ömer, Osman, Ali, Fatımâ, Hasan, Hûseyn, Zeyneb” gibi isimleri değiştirmeleri için bile baskı yapmaktadır.

     Asimilasyon politikalarını hayata geçiren ırkçı – şoven Myanmar devleti, Arakan bölgesindeki köy ve şehirlerin yerli Rohingya dilindeki isimlerini değiştirmekte, onlara resmî Burma dilinde uyduruk isimler vermektedir. (NOT: Myanmar devletinin asimilasyon politikaları sonucu değiştirdiği köy ve şehir isimleri için birkaç örnek görmek isteyenler, benim 2009 yılında Özedönüş Yayınevi arasında çıkan “Adını Arayan Coğrafya” adlı kitabımın 155. – 156. sayfalarına bakabilirler. Beş yıl önce yayınlanan kitabımın 2 sayfasını Myanmar’a ayırmışım.)

     Irkçı – şoven Myanmar devleti, tıpkı dünyadaki diğer ırkçı – şoven devletler gibi köy ve şehirlerin yerli dildeki isimlerini değiştirmekte ve onlara resmî dilde uyduruk isimler vermektedir.

     Irkçı – şoven Myanmar devleti, Müslüman halkın dîn ve ibadet özgürlüğüne yönelik uyguladığı baskı ve zûlmün aynısını ülkedeki Hristiyanlar’a ve hatta devletin ırkçı – şovenist yapısına ve azınlıklara uyguladığı zûlüm ve baskılara karşı çıkan Budistler’e dahi uygulamaktadır.

     Myanmar devletinin ırkçı ve faşist politikalarına karşı çıktıkları ve zûlüm gören Müslüman ve Hristiyan halkların haklarını savundukları için bugün Myanmar cezaevlerinde yaklaşık 300 Budist rahip yatmaktadır.

     MÜLTECİ AKINLARI

    Arakan topraklarında Myanmar (Burma) devletinin ve devlet destekli Budist Raxine çetelerinin Müslüman Rohingya halkına yönelik baskıları, zûlüm ve katliâmları, Rohingyalar’ın pekçok kez başta Bangladeş olmak üzere komşu ülke topraklarına hicret etmelerine yol açmıştır. Bu hicret, iki ülke arasında sınır olan Naf Nehri ve Hind Okyanusu / Bengal Körfezi üzerinde sandallarla gerçekleştirilmeye çalışılmakta, her denemede binlerce insan da su üzerinde bekletilerek veya bindikleri sandalların devrilmesi sonucu hayatını kaybetmektedir.

     Bugüne kadar Myanmar Arakanı’ndan Bangladeş Arakanı’na ve diğer komşu topraklara yapılan Rohingya mülteci akınları şunlardır:

     ► 1938 Rohingya mülteci akını

     1938 tarihinde, Müslüman Rohingya halkına karşı Budist çetelerin gerçekleştirdiği korkunç saldırıda binlerce Rohingya Müslüman öldürüldü.

     500 bin civarında Müslüman Rohingya yerini yurdunu terk ederek Bangladeş’e (o zamanlar Hindistan) göç etmek zorunda kaldı.

     ► 1942 Rohingya mülteci akını

     28 Mart 1942 günü Minbya kentine bağlı Çonbilê köyüne saldıran Budist Raxineler ve Takinler, Müslüman Rohingyalar’ı kadın – çocuk ayrımı gözetmeden kılıç, şiş, bıçak ve baltalarla vâhşîce katlettiler. Dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bu tahayyülü bile insanın aklî dengesini dumura uğratan katliâmda yüzlerce Rohingya kadınına tecavüz edildikten sonra vücûdları baltayla parçalandı, kundaktaki binlerce bebek şişlenerek öldürüldü. Öyle büyük bir katliâmdır ki bu, bölgede akan ve binlerce cesedin döküldüğü Lemgo Nehri’nin suları kıpkırmızı aktı.

     İşledikleri acımasız katliâm ve tecavüzlerle yetinmeyen Budist Raxineler, katliâmdan sonra ayrıca bölgeyi yağmaladılar. Müslüman Rohingyalar’ın altın ve gümüş gibi değerli eşyalarına el konulurken, hayvanları, mahsulleri ve eşyaları da yağmacılara verildi. Evleri de ateşe verildi.

     İkinci Dünya Savaşı (1939 – 45) yıllarında gerçekleştirilen ve 40 gün süren bu saldırı ve katliâmda toplam 150 bin Rohingya Müslüman acımasızca şehîd edildi.

     22 bin Müslüman Rohingya da yerini yurdunu terk ederek Bangladeş’e (o zamanlar Hindistan) göç etmek zorunda kaldı. Katliâmların durmaması ve 40 gün boyunca sürmesi üzerine birkaç gün sonra 40 bin Rohingya daha göç etti. Japonya destekli Burma ordusunun gerçekleştirdiği katliâmdan kaçan Rohingya mülteciler, şimdiki Bangladeş’in ikinci büyük şehri olan Chittagong’a yerleştirildi.

     ► 1962 Rohingya mülteci akını

     1962 yılında gerçekleştirilen yeni katliâmlarda yine binlerce Rohingya acımasızca şehîd edilirken, onbinlerce Rohingya mülteci komşu Bangladeş’e (o zamanlar Doğu Pakistan) sığındı. Bölge daha önceki göçlerin etkisiyle Rohingya mültecilerle dolduğu için, bunların büyük çoğunluğu Batı Pakistan (1971’den sonraki şimdiki Pakistan) topraklarına götürülüp Sind eyaletine, Karaçi şehri ve civarına yerleştirildi.

     Pakistan ve Hindistan topraklarında faaliyet gösteren İslamî cemaat ve hareketler, Arakanlı Rohingya halkının kurtuluşu için Myanmar devletine karşı “cihad” ilan etti.

      1977 – 78 Rohingya mülteci akını

     “Kral Dragon Saldırıları” adı verilen saldırı ve katliâmlarda onbinlerce Müslüman Rohingya katledildi. Arakan’ın başkenti Sittwe (eski adıyla Akyab) civarındaki köylerde gerçekleştirilen korkunç katliâmlarda onbinlerce Rohingya Müslüman diri diri yakılarak, boğazları kesilerek, şişlenerek, taşlanarak ve kurşunlanarak acımasızca katledildi, yüzlerce Rohingya kadını tecavüze uğradı, kadın – çocuk ayrımı gözetilmeden binlerce Rohingya işkenceden geçirildi.

     300 bin civarında Rohingya Müslüman bölgeden kaçarak komşu Bangladeş’e sığındı, onların boşalttığı evlere Budist Raxineler yerleşti.

     ► 1991 – 92 Rohingya mülteci akını

     Myanmar (Burma) devletinin ve devlet destekli Budist Raxine çetelerinin saldırı ve katliâmlarından kaçan 300 bin Rohingya Müslüman, komşu Bangladeş’e kaçtı.

     Rohingya mültecilerin gönüllü ve güvenli bir şekilde anavatanları Arakan’a geri dönebilmeleri için 28 Nisan 1992 tarihinde Bangladeş ile Myanmar arasında BM aracılığıyla bir anlaşma imzalandı. Lakin öngörüldüğü şekilde Rohingya mültecilerin geri dönmeleri tarafsız yetkililerce izlenmedi ve dönüş sonrası durumlarının incelenmesi için gerekli tedbirler alınmadı.

     1991 – 92 yılları arasında Bangladeş’e hicret etmiş 300 bin Rohingya mültecinin 23 bini 1996’da Myanmar’a geri gönderildi. Döndükten sonra akıbetlerinin ne olduğu bilinmiyor.

     ► 1996 Rohingya mülteci akını

     1996 yılında 15 bin Rohingya Müslüman, zûlüm ve katliâmlardan kaçarak komşu Bangladeş topraklarına hicret etti. Bunların 500 kadarı sınırda (su üzerinde) durdurularak Myanmar’a geri gönderildi.

     Bangladeş’e sığınan Rohingya mültecilerin büyük bir kısmı mülteci kamplarına alınmadı. Kamplara kabul edilmeyen Rohingyalar, Myanmar’a geri dönmektense kaçak olarak Bangladeş’te kalmayı tercih ettiler ve bir kısmı gecekondu bölgelerine sığınırken, önemli bir kısmı da ormanlara kaçıp ormanların içinde saklandılar. İnsanların diri diri yakıldığı ülkelerine dönmektense, ormanın içinde ağaç yaprakları yiyerek yaşamayı tercih ettiler.

     ► 1997 Rohingya mülteci akını

     1997 yılında 5 bin Rohingya Müslüman, zûlüm ve katliâmlardan kaçarak komşu Bangladeş topraklarına hicret etti.

     2003 – 05 yılları arasında Bangladeş devleti ile kısa adı UNHCR olan  Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından 230 bin Rohingya mülteci Myanmar’a zorla geri gönderildi.Sözkonusu uygulama, UNHCR tarafından Mayıs 2003’te yürürlüğe konan “Kendi Kendine Yeterliliği Teşvik” programı çerçevesinde yürürlüğe konmuştur.

      2009 Rohingya mülteci akını

     2009 yılı başında Rohingya Müslümanlar’a yönelik başlatılan yeni saldırı ve katliâmlar üzerine 200 bin Rohingya, Bangladeş devletinin mülteci kabul etmemesi üzerine sandallara binerek okyanus üzerinden Tayland’a hicret etmeye çalıştı.

     Bunlardan 190 Rohingya mülteci, Tayland devleti tarafından gruplar halinde yeniden açık denizlere sevk edildi. Okyanus üzerinde 21 gün mahsur kalan ve gidecek hiçbir yerleri olmayan, üç hafta boyunca okyanus üzerinde aç ve çaresiz duran Rohingya mülteci aileler, 21 gün mahsur kaldıktan sonra Endonezya egemenliği altındaki İslam coğrafyası olan, yani “Endonezya’nın Arakan’ı” durumundaki Açe Sumatra coğrafyasından yola çıkan Müslüman denizciler tarafından kurtarıldı.

     Endonezya’ya getirilen Rohingyalı mülteciler, Endonezya devleti tarafından sağlık kontrolünden geçirildi. Birçoğunun vücûdunda işkence izleri tespit edilince, Endonezya devleti, ülkelerine sığınan Rohingya mültecilere işkence yaptığı gerekçesiyle Tayland devletini kınadı. Tayland, işkence iddiâlarını ilk başta kabul etmedi. Fakat Endonezya devleti işkenceyi rapor halinde ispatlayınca, Tayland Başbakanı Abhisit Vejjajiva, mültecilere işkence yapıldığını itiraf etmek zorunda kaldı. 

     Takip eden günlerde yine onlarca Rohingya mülteci, Tayland devleti tarafından gruplar halinde 5 ayrı bota bindirilerek tekrar açık denizlere sevk edildi. Şubat 2009 sonunda Rohingya mültecilerin bindirildiği ve okyanus sularına bırakılan 5 bottan 4’ü battı, biri de karaya oturdu. Mültecilerin tamamı boğularak hayatını kaybetti.

     Aynı şekilde Tayland devleti tarafından gruplar halinde botlara bindirilerek açık denizlere bırakılan 250 Rohingya mülteci de, Hindistan’ın Andamen adasından gelen Hintli denizciler tarafından kurtarılarak Hindistan’a götürüldü. Hindistan devleti Rohingya mültecileri kabul edip sahip çıktı.

     ► 2012 Rohingya mülteci akını

     2012 yılında biri Haziran ayında, biri de Kurban Bayramı günlerine denk gelen Ekim ayında olmak üzere Myanmar’dan Bangladeş ve Malezya’ya iki Rohingya mülteci akını gerçekleşti.(2012 yılındaki hadiseleri ve mülteci akınlarını yukarıda ayrıntılı bir şekilde ele almıştık.)

     BANGLADEŞ’TEKİ ROHİNGYA MÜLTECİ KAMPLARI

     Onyıllardır özyurtları Arakan’da ırkçı – faşist Myanmar (Burma) devletinin ve devlet destekli fanatik Budist çetelerin saldırı, zûlüm ve katliâmlarına maruz kalan ve BM tarafından da resmî olarak “dünyanın en mazlum halkı” ilân edilen Müslüman Rohingya halkı, canını kurtarmak için yukarıda ayrıntlarıyla verdiğimiz göç hareketleri sonucu periyodik olarak komşu veya bölge ülke topraklarına hicret etmektedir.

     Toplam sayıları 2, 5 milyon olan Rohingya nüfûsunun 1, 5 milyonu vatanlarından uzakta, mülteci hayatı yaşamaktadır. Yani dışarıda mülteci hayatı yaşayan Rohingyalar’ın sayısı, Rohingya topraklarındaki Rohingya sayısından daha fazladır.

     Rohingya mültecilerin büyük çoğunluğu komşu Bangladeş’teki mülteci kamplarında “yaşamaktadır.”  

     Bangladeş topraklarında 2’si kayıtlı (resmî; BM denetiminde), 2’si de kayıtsız (kaçak, illegal) olmak üzere 4 tane Rohingya mülteci kampı vardır. Bunların dördü de biribirlerine yakın ve “Bangladeş Arakanı” olan Chittagong il sınırları içinde, Myanmar sınırına oldukça yakındır.

     Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda ziyaret etme şansı bulduğum bu kamplar şunlardır:

     ► Kutupalong Mülteci Kampı

     Kayıtlı; BM denetiminde.

     1991 yılındaki göç esnasında kurulan “Kutupalong Mülteci Kampı”, bölgede kurulan ilk Rohingya mülteci kampıdır.

     Kampta toplam 9 bin Rohingya mülteci (1250 Rohingya aile) kalmaktadır.

     Chittagong ilinin ilçeleri olan Kaksa Bajar ve Teknaf ilçeleri arasında bulunmaktadır. Teknaf’ın 80 km kuzeyinde, Kaksa Bajar’ın 30 km güneyindedir. Myanmar (Burma) sınırına sadece 3 km mesafededir.

     Kutupalong köyünde bulunduğu için ismi “Kutupalong Mülteci Kampı” şeklindedir.

     Köyün ismi olan “Kutupalong”, Bengal dilinde “Kürsüde Oturan Hoca” anlamına gelmektedir (kutub: âlim, hoca; palong: kürsü, oturak).

     Bir zamanlar burada çok meşhur ve ilmiyle, sohbetleriyle nam salan bir hoca varmış. Bu hoca, çok ilginç ve hemen dikkat çeken bir kürsünün üzerinde oturur, o ilginç kürsünün üzerinde insanlara vaaz verirmiş. Onun vaazlarını dinlemek için civar köylerden ve bölgelerden insanlar akın akın buradaki camiye gelirmiş. İnsanlar, oraya giderken “Kürsüde oturan hocanın köyüne gidiyorum” diye diye köyün ismi halkın dilinde “Kürsüde oturan hocanın köyü”, yani Bengal dilindeki söylenişiyle “Kutu(b)palong = Kutupalong” şeklinde yer etmiş ve ismi böyle kalmış.

     ► Noyapara Mosuni Mülteci Kampı

     Kayıtlı; BM denetiminde.

     1991 yılındaki göç esnasında kurulan “Noyapara Mosuni Mülteci Kampı”, bölgede kurulan ikinci Rohingya mülteci kampıdır.

     Kampta toplam 19 bin Rohingya mülteci (3 bin 500 Rohingya aile) kalmaktadır.

     Chittagong ilinin ilçeleri olan Kaksa Bajar ve Teknaf ilçeleri arasında bulunmaktadır. Teknaf’ın 15 km kuzeyinde, Kaksa Bajar’ın 95 km güneyindedir. Myanmar (Burma) sınırını çizen Naf Nehri kıyısındadır.

     Noyapara köyünde bulunduğu için ismi “Noyapara Mosuni Mülteci Kampı” şeklindedir.

     Köyün ismi olan “Noyapara”, Bengal dilinde “Yeni Pazar” anlamına gelmektedir (noya: yeni; para: pazar).

     “Mosuni” ise, Bangladeş’te sık sık yağan ve her yağdığında binlerce insanın ölümüne yol açan “muson yağmurları”dır.

     ► Leda Mülteci Kampı

     Kayıtsız; kaçak; illegal.

     1995 yılındaki göç esnasında kurulan “Leda Mülteci Kampı”, bölgede kurulan üçüncü Rohingya mülteci kampıdır.

     Kampta toplam 11 bin Rohingya mülteci (2 bin 250 Rohingya aile) kalmaktadır.

     Chittagong ilinin ilçesi olan Teknaf yakınındadır. Teknaf’a sadece 5 km mesafede, Myanmar (Burma) sınırını çizen Naf Nehri kıyısındadır.

     Teknaf yakınında ve Teknaf’a bağlı Leda köyünde bulunduğu için hem “Teknaf Leda Mülteci Kampı”, hem de kısaca “Leda Mülteci Kampı” adıyla anılır.

     Köyün ismi olan “Leda”, köyün kurucusu ve ilk muhtarı olan bir kadının ismidir. Köy, Leda adında bir kadın tarafından kurulmuştur.

      Kutupalong – 2 Mülteci Kampı

     Kayıtsız; kaçak; illegal.

     1996 yılındaki göç esnasında kurulan “2. Kutupalong Mülteci Kampı”, bölgede kurulan dördüncü (ve şimdilik son) Rohingya mülteci kampıdır.

     1991 yılında gelen mülteciler ilk resmî kamp olan Kutupalong Mülteci Kampı’nı doldurunca, yeni gelenler BM tarafından kampa alınmadı. Geri dönmek istemeyen ve çaresiz kalan Rohingya mülteciler, resmî kampın hemen yanında kaçak olarak bu illegal kampı kurdular.

     Kampta toplam 60 bin Rohingya mülteci (12 bin Rohingya aile) kalmaktadır.

     Kayıtsız ve kaçak olan “Kutupalong – 2 Mülteci Kampı”, tamemen bakımsız ve mültecilerin sefalet içinde bulunduğu bir kamptır. Bakımı “Allâh’a emanet”tir; içerideki Rohingya mülteciler “Allâhâ emanet” bir durumdadırlar.

     Kaçak olduğu için kamptaki ailelere dışarıdan yapılan tüm insanî yardımlar da kaçak olarak ve cezaî işlemler, hatta yakalanma halinde hapis cezası göze alınarak yapılır.

     Böyle olduğu için bizler de kampa gece karanlığında, kimse görmeden kaçak olarak girdik ve askeriye ya da  polis tarafından fark edilmemek için kamptan çıkana kadar yüksek sesle konuşmamaya dikkat ederek ziyaret ettik.

     ► Bangladeş’teki Rohingya mülteci köyleri

     Bangladeş’te bugün toplam 700 bin Rohingya mülteci yaşamaktadır. Bunların 28 bini BM denetimindeki resmî kamplarda, 71 bini de ğayr-i resmî kamplarda barınmaktadır. Yani mületci kamplarında yaşayan Rohingyalar’ın sayısı toplam 99 bindir.

     Kamplarda kalmayan Rohingya mültecilerin sayısı ise 601 bindir.

     Farklı tarihlerde ve değişik göç dalgalarıyla ülkeye sığınmış ve fakat kamplara kabul edilmemiş olan bu Rohingya mültecilerin bir kısmı gecekondu semtlerine veya civar köylere dağılarak Bengal halkıyla karışmış, önemli bir kısmı ise belli mıntıkalarda toplanarak ayrı yerleşim birimleri, yani sıfırdan yeni köyler kurmuşlardır.

     İşte bu durumun bir sonucu olarak, bugün Bangladeş’ın güneydoğu vilayeti, yani Myanmar sınırındaki vilayeti olan Chittagong il toprakları dahilinde bulunan onlarca değil yüzlerce Rohingya mülteci köyleri mevcuttur. Bu köyler kaçak olarak kurulduğu için çoğunun isimleri haritada bile geçmezken, zaten köy sakinleri olan Rohingya mülteciler de ülkede kaçak olarak kaldıklatından kimliksiz ve statüsüz yaşamakta, çocuklarını okula gönderme, hatta hastalandıklarında sağlık ocaklarına ve doktor muayenesine gönderme hakları dahi bulunmamaktadır.

     Bangladeş’in güneydoğu vilayeti olan Chittagong il toprakları dahilinde bugün itibariyle 100 kadar Rohingya mülteci köyü vardır. Bunlar – dediğimiz gibi – kayıtsızdır ve çoğunun haritada isimleri geçmiyor.

     Rohingya mülteci köylerine birkaç örnek vermek gerekirse; bizim bizzat ziyaret ettiğimiz, köy halkıyla sohbet edip dertleştiğimiz Hatacari, Dûhezarî, Chnuati, Blizerfarar, Purbo Brindabonki, Goni Şikterpara, İnani, Panuatek, Suankali, Şeblafo Furanbara, Barbuna, Şefuridib, Bangla Bajar, Noakali, Şehibir Herd Yuniyen ve Saharcagabundu köyleri zikredilebilir.

     Kendi kurdukları köylerde yaşayan Rohingyalar toprağı sürmeye, meyve ve sebze yetiştirmeye, kendi kendilerini idare etmek için çalışmaya başlamış durumdadırlar. Kurban Bayramı haricinde et görmezler.

     DİĞER ÜLKELERDEKİ ROHİNGYA MÜLTECİLER

     Onyıllardır özyurtları Arakan’da ırkçı – faşist Myanmar (Burma) devletinin ve devlet destekli fanatik Budist çetelerin saldırı, zûlüm ve katliâmlarına maruz kalan ve BM tarafından da resmî olarak “dünyanın en mazlum halkı” ilân edilen Müslüman Rohingya halkı, canını kurtarmak için yukarıda ayrıntlarıyla verdiğimiz göç hareketleri sonucu periyodik olarak komşu veya bölge ülke topraklarına hicret etmektedir.

     Toplam sayıları 2, 5 milyon olan Rohingya nüfûsunun 1, 5 milyonu vatanlarından uzakta, mülteci hayatı yaşamaktadır. Yani dışarıda mülteci hayatı yaşayan Rohingyalar’ın sayısı, Rohingya topraklarındaki Rohingya sayısından daha fazladır.

     Bu 1, 5 milyonluk göçmen nüfûsun yarısına kadar Bangladeş topraklarına sığınırken, diğer yarısı da bölgedeki diğer ülkelere dağılmış durumdadır.

     ► Hindistan’daki Rohingya mülteciler

     Hindistan topraklarında 30 bin Rohingya mülteci yaşamaktadır.

     Diğer ülkelere nazaran Rohingya mültecilere daha insanca ve kardeşçe yaklaşan Hindistan Cumhuriyeti devleti, Rohingya mültecilerin çoğuna kimlik vermiş, beslenme ve barınma ihtiyaçlarını karşılamış durumdadır.

     ► Pakistan’daki Rohingya mülteciler

     Pakistan topraklarında 200 bin Rohingya mülteci yaşamaktadır.

     1962 yılında gerçekleştirilen katliâmlarda binlerce Rohingya acımasızca şehîd edilirken, onbinlerce Rohingya mülteci komşu Bangladeş’e (o zamanlar Doğu Pakistan) sığındı. Bölge daha önceki göçlerin etkisiyle Rohingya mültecilerle dolduğu için, bunların büyük çoğunluğu Batı Pakistan (1971’den sonraki şimdiki Pakistan) topraklarına götürülüp Sind eyaletine, Karaçi şehri ve civarına yerleştirildi.

     Diğer ülkelere nazaran Rohingya mültecilere daha insanca ve kardeşçe yaklaşan Pakistan İslam Cumhuriyeti devleti, Rohingya mültecilerin çoğuna kimlik ve pasaport vermiş durumdadır. Pakistan devletinin Rohingya mültecilere kucak açıp onlara bu hakları vermesine en önemli sebep, ülkedeki İslamî cemaat ve hareketlerin bu yönde Pakistan devletine yaptıkları baskılar olmuştur.

     Pakistan’daki İslamî cemaat ve hareketler, ülkelerine sığınan Rohingya mültecilerin eğitim, barınma gibi her türlü ihtiyaçlarını gönüllü olarak karşılamış, Rohingya çocuklarını en güzel okul ve medreselerde okutmuş, tüm eğitim masraflarını karşılık beklemeksizin karşılamıştır.

     Pakistan’da ayrıca 1 milyon 600 bin civarında da Bengal yaşıyor.

     ► Tayland’daki Rohingya mülteciler

     Tayland topraklarında 111 bin Rohingya mülteci yaşamaktadır.

     Myanmar’ın diğer (doğu) tarafındaki komşusu olan Tayland’a sığınmış olan 111 bin Rohingya mülteci, Myanmar sınırında kurulmuş 9 ayrı Rohingya mülteci kampına yerleştirilmiş durumdadır.

     Tayland’daki 9 mülteci kampında yaşayan Rohingyalar, çok kötü şartlar altında barındırılmakta, birçoğu işkeneceye tabi tutulmakta, gıda ihtiyaçları yetersiz karşılanmakta veya hiç karşılanmamaktadır.

     Myanmar’ın batı komşusu Bangladeş’teki 4 tane Rohingya mülteci kampına bu derece yoğunlaşmış ve gündemleştiren Türkiye ve dünya kamuoyu ve insanî yardım kuruluşları, Myanmar’ın doğu komşusu Tayland’daki 9 tane Rohingya mülteci kampından ise tamamen habersizdirler. Halbuki Tayland’daki Rohingya mülteci kamplarının durumu, Bangladeş’teki Rohingya mülteci kamplarının durumundan çok daha kötüdür.

     Türkiye ve dünyadaki insanî yardım kuruluşlarının Tayland’daki Rohingya mülteci kamplarından – ki sayıları 9 tanedir – haberleri dahi yoktur.

      Malezya’daki Rohingya mülteciler

     Malezya topraklarında 24 bin Rohingya mülteci yaşamaktadır.

     Farklı ülkelere hicret eden Rohingya mülteciler içinde durumları en iyi olanlar bunlardır. Malezya devleti hem Müslüman, hem güçlü / zengin, hem de Rohingya mültecilere yönelik oldukça insanî ve kardeşane bir yaklaşım içindedir.

      Suudî Arabistan’daki Rohingya mülteciler

     Suudî Arabistan topraklarında 500 bin kadar Rohingya mülteci bulunmasına karşılık, durumları hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz.

     SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

     Arakan’da yaşanan sorun ya da “Arakan Sorunu”, sivil toplum örgütlerinin ya da insanî yardım gönüllülerinin, gazetecilerin ve yazarların çözebileceği bir sorun değildir. Devletler ve uluslarası güçler mutlaka inisiyatif almalı ve sorunun çözümü, zûlüm ve katliâmların durması, mazlum Rohingya halkının hem özgürlüğüne hem de temel insanî haklarına kavuşması için çaba göstermelidir.

     Bu noktada hem devlet olarak hem sivil toplum olarak ve hem de birey olarak “çağa tanıklık etmenin” bize yüklediği görev ve sorumluluklar vardır.

     ► Neler Yapılmalı ve Nasıl Tutum Alınmalı? (Devlet Bazında)

     ► Türkiye, İran, Mısır, Malezya gibi güçlü Müslüman devletler mutlaka inisiyatif almalı, aralarındaki siyasî ve mezhebî ihtilafları bir tarafa bırakıp Arakan İslam coğrafyası ve Müslüman Rohingya halkı için güçbirliği yapmalıdır.

     ► Türkiye, İran, Mısır, Malezya gibi güçlü Müslüman devletler sorunu uluslararası platforma, Birleşmiş Milletler’e taşımalıdır.

     ► İlk yapılması gereken, Myanmar (Burma)’da 1968 yılındaki darbeyle yönetimi ele geçiren askerî rejimin 1982 yılında çıkarttığı “Yeni Vatandaşlık Kanunu”nun uluslararası baskı yoluyla iptal ettirilmesi ve başta Rohingya halkı olmak üzere vatandaşlık hakları ellerinden alınan etnik toplulukların vatandaşlık haklarının geri verilmesinin sağlanması olmalıdır. (2014 yılında Myanmar’da genel seçimler yapılacaktır.)

     ► Myanmar devletinin ırkçı politikalarına son vermesi sağlanmalı ve fanatik Budist çetesinin saldırıları durdurulmalı, Myanmar demokratikleştirilmelidir. Hatta Myanmar devleti Rohingya halkından “resmî özür” dilemeye zorlanmalıdır.  

     ► Saldırı ve katliâmlardan dolayı özyurtlarını terkedip başta Bangladeş olmak üzere komşu ve civar ülkelere sığınmış olan 1, 5 milyonluk Rohingya mültecilerin ülkelerine güvenli ve huzur içinde dönmeleri sağlanmalı, gıda ve giyim gibi insanî yardımlar Myanmar tarafında yapılmalıdır.

     ► Bunların gerçekleşmemesi, Myanmar devletinin buna yanaşmaması halinde İslam ülkeleri Myanmar ile olan tüm siyasî ve iktisadî ilişkilerini kesmeli, diplomatlarını sınırdışı etmeli, kendi diplomatlarını geri çekmelidir.

     ► İslam ülkeleri birleşip Myanmar devletini uluslararası toplumdan izole etmeye çalışmalı, tıpkı geçmişte, Apartheid rejimi zamanında Güney Afrika Cumhuriyeti devletine yapıldığı gibi, Myanmar Birliği Cumhuriyeti devletinin de tüm uluslararası organizasyonlardan, başta Olimpiyat Oyunları, Dünya Kupası ve Asya Kupası olmak üzere tüm uluslararası spor organizasyonlarından men edilmesi sağlanmalıdır.

     ► İslam İşbirliği Teşkilâtı bünyesinde Arakan için özel bir masa kurulmalı ya da özel bir birim oluşturulmalı, bu birim yalnızca mazlum Rohingya halkına yönelik çalışmalar yürütmelidir.

     ► Myanmar’ın yeraltı ve yerüstü kaynakları, başta ABD emperyalizmi ve Beyaz Adam olmak üzere tüm küresel güçlerin iştahını kabartan bir konu olduğundan, ülke ve kıyıları oldukça stratejik bir noktada bulunduğundan, ABD, Rusya, İngiltere, Çin, Hindistan, Japonya gibi “dış güçler”in hemen hepsi bölgeye yerleşme ve Myanmar limanlarına demir atma ideası taşıdıklarından, İslam ülkeleri atacakları tüm adımlarda dikkatli ve hesaplı davranmalı, attıkları adımların emperyalist güçlerin çıkarlarıyla örtüşmemesi ve hatta bu çıkarlara hizmet etmemesi için azamî dikkat göstermelidir. Çünkü insanî ve haklı kaygılarla bile olsa hesaplanmadan veya yanlış hesaplanarak atılan adımlar, kısa vadede somut rahatlamalar sağlayabilir ancak uzun vadede yüzyıllarca tamir edilemeyecek büyük hasar ve yıkımlara sebebiyet verebilir. Tarih, bu tür öykülerle doludur.

     ► Asya’daki diğer Budist devletlerle ve Budist liderlerle ilişkiye geçilerek güçbirliği yapmanın yolları bulunmalı, onların da Arakan’daki Budist vahşetine tepki göstermeleri sağlanmalıdır. Örneğin her ikisi de Nobel Barış Ödülü sahibi olan Tibet dînî lideri ve “Ta Lai Bla Ma” (Dalai Lama) sıfatı taşıyan Tenjin Gyatşo ile Myanmarlı kadın düşünür-aktivist Aung San Şuuy Gyi, ilk etapta akla gelebilecek isimlerdir.

     ► Bütün bu önerdiğimiz çaba ve uğraşların hiçbiri “güç gösterisi yapmak, büyük devlet olduğunu göstermek, efelik taslamak, bölgeye ağabeylik yapmak” gibi kibir duyguları ve siyasî hesaplarla değil, gerçekten samimî, çözüme yönelik ve sorunun çözümünü isteyen insanî kaygılarla yapılmalıdır. Zirâ birinci yol, sorunun çözümü bir yana daha çetrefilli hale gelmesine yol açmakta, bugüne dek defaatle ispatlandığı üzere Myanmar devletinin daha fazla tahrik olup zûlüm ve vahşet katsayısını daha da arttırmasından başka bir işe yaramamaktadır.

     ► Neler Yapılmalı ve Nasıl Tutum Alınmalı? (Sivil Toplum Bazında)

     ► Türkiye’de bulunan sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri, basın – yayın organları, gazeteciler ve yazarlar Arakan Sorunu’nu ve mazlum Rohingya halkının trajedisini sürekli gündemde tutmalı, kamuoyunun Rohingya konusunda duyarlı olmasını sağlamalıdır.

     ► Türkiye’de yayın yapan gazete ve dergiler Arakan için özel sayfalar hazırlamalı, yazarlar Rohingya halkının dramını anlatan makaleler kaleme almalı, televizyon kanalları haber bültenlerinde veya çeşitli programlarında Rohingya halkının mazlumiyet çığlıklarını daha fazla ve daha yüksek sesle duyurmalıdır.

     ► Sivil toplum kuruluşları tarafından “Arakan Konferansı” vb. etkinlikler düzenlenmeli, siyasetçi, akademisyen, gazeteci, yazar ve her kesimden aydınlar buluşturularak Rohingya halkının trajedisi tartışılmalı, masaya yatırılmalıdır. Bu çerçevede, merkezi başkent Ankara’da bulunan İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) tarafından 14 Ekim 2012 tarihinde İstanbul’daki Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen ve açılış konuşmasını sevgili Emine Erdoğan’ın yaptığı “Uluslararası Arakan Konferansı”, son derece duyarlı ve olumlu bir etkinlik olup, devamı getirilmeli ve aynı konferans ve etkinlikler diğer STK’lar tarafından da düzenlenmelidir.

     ► Arakan’a yönelik insanî yardımlarda bulunan ve Rohingya mültecilere insanî yardım ulaştıran insanî yardım dernekleri ve vakıfları desteklenmeli, bu yönde bağışlar yapılarak katkıda bulunulmalıdır.

İbrahim Sediyani

(Arakan’daki son Rohingya katliâmının canlı şahidi olan gazeteci ve seyyah)

  

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.