Doç. Dr. Birol ERTAN

Doç. Dr. Birol ERTAN

YENİ TÜRKİYE

 

YENİ TÜRKİYE

Birol Ertan

 

Yeni bir Türkiye yaratıldı. Gözlerimiz belki görmek istemeyebilir ya da bakıp göremiyor olabiliriz, ancak Türkiye, artık eski Türkiye Cumhuriyeti değil.

 

Bu yazımda, Yeni Türkiye ve Eski Türkiye konusunda bir karşılaştırma yapmak ya da birisini eleştirip diğerinin nimetlerini anlatacak değilim. Yapmaya çalışacağım, Türkiye’de yeni bir sistemin kurulduğu, her yeni sistem değişikliğinde olduğu gibi yeni rejimin Kazananları ve Kaybedenleri olduğudur. Eğer Yeni Türkiye anlaşılabilirse, ülkede süre giden kavgaların ve uzlaşmaların açıklanabilmesinin de yolunu açmış olacağız. Bu açıdan da siyaset bilimcilere büyük işler düşüyor, eğer ülkede bağımsız siyaset bilimi yapabilecek birileri kaldıysa.

 

Yeni Türkiye, nasıl bir Türkiye? Öncelikle, bu konuda ilginç bir kişiliğin önemli ipuçları barındıran bir kitabından alıntı yapmak istiyorum.

 

         “ Ankara, gelecekte bir noktada muhtemelen şu üç kuşatıcı dış politika alternatifinden birini seçecektir :

 

·       Başlıca önceliği, ABD ile olan jeopolitik ilişkisine vereceği, Washington-merkezli bir dış politika.

·       AB üyeliğinin önceliğine dayanan Avrupa-merkezli dış politika,

·       Bakış ve eylem bağımsızlığını vurgulayan, öteki güçleri de içeren geniş bir yelpazede işbirliği ve stratejik etkileşimleri dengeleyen ve de güçlü bir Avrupa ve Orta Doğu bağı olanAnkara-merkezli dış politika.”

 

Graham E. Fuller, (CIA Türkiye Masası Eski Şefi) , “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”, Timaş, İstanbul, 2008, sy. 299

 

 

Graham E. Fuller’in Ankara-merkezli dış politika ile kast ettiği, aslında verdiği örneklerden anlaşılacağı üzere, ABD-merkezli dış politikadan da öteye taşmış ABD-çıkarlarına dayalı dış politikadır. Bu konuda verdiği iki örnek, Ahmet Davutoğlu stratejik vizyonu ve Sedat Laçiner stratejik vizyonu’dur. Bu iki yaklaşım da Fuller’in CIA merkezli dış politika yaklaşımının basit birer kopyasından öte bir anlam taşımıyor. Graham E. Fuller’in Davutoğlu stratejik vizyonu ve Laçiner staratejik vizyonu diye isimlendirdiği yaklaşım, kendisinin kopyasıdır, ancak kötü bir kopyasıdır. Fuller, daha objektif değerlendirmeler yaparak saklanmadan ve gizlenmeden bütün yaklaşımlarını gözler önüne sererken, Davutoğlu ve Laçiner ise ürkek, silik ve karmaşık yaklaşımlarıyla Fuller vizyonunun kötü birer kopyasına dönüşüyor. 

 

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor. 21. yüzyılda din ve mezhep ayrımlarına dayalı bir dış politika ile ülkenizi ancak felakete sürükleyebilirsiniz. Davutoğlu’nun dış politika pratiği ve Laçiner’in Alevilere ilişkin basında yer almış (burada açıklamaktan utanç duyulacak olan), Sünni İslam merkezli söylemi, ABD jeostratejik çıkarlarına dayalı bir kötü Fuller kopyasından başka bir şey değildir.

 

Fuller’den farklı olmak amacıyla Osmanlı mirasına oturtulmaya çalışan Davutoğlu ve Laçiner’in yaklaşımları, aslında ABD’nin Orta Doğu’yu yeniden biçimlendirmek için Türkiye’ye biçtiği rolün tanımlanmasından başka bir şey değildir. İsrail merkezli politikalar ile Orta Doğu’da batağa saplanan Amerikan emperyalizmi, Türkiye gibi ülkeleri kullanarak Orta Doğu’da yeni dengeler yaratma peşindedir. Bunu da Yeni Osmanlı vizyonu gibi safsatalar ile “stratejik vizyona” dönüştürmeye çalışmaktadır. Şaşırtıcı olan, Türkiye’nin şu an yürüttüğü ABD-merkezli dış politikayı “ABD’den bağımsızlaşan bir dış politika olarak” sunan Graham Fuller, hepimizin gözünün içine baka baka “kapa propaganda” yönetimini kullanıyorken birileri çıkıp bu adama, “bizimle kafa mı geçiyorsun” diye soramıyor.

 

“Yeni Türkiye” kavramını kullanırken, Cumhuriyet kavramını niçin kullanmadığımı merak edenleriniz olmuştur. Önümüzdeki günlerin önemli gündemi olacak Anayasa değişikliği ile yeni rejimin Cumhuriyet mi olacağı, yoksa post-modern bir diktatörlüğe mi dönüşeceği konusunda karar verilecek. Şimdiden, 21. yüzyılın ilk yılarında, “dindar nesil yetiştirmeyi hedefleyen” bir söylem ile ilköğretimden başlayarak Sünni merkezli İslam dini eğitimi (seçmeli de olsa) müfredata yerleştirilmiş durumda. Buna karşı çıkmanın dinsizlik olarak değerlendirileceğini bildiği için muhalefet partileri (CHP dışında) de bu günaha ortak oldular. Günah diyorum, çünkü dinin siyasete alet edilmesi, en büyük günahlardan birisidir. Ancak, bu girişimler, Türkiye’de mezhep ayrımcılığını körükleyecek, dinin siyasetçinin elinde bir oyuncağa dönüştürülmesine yol açarak bilimin nihai yol göstericiliğini bir kenara bırakarak ülkeyi birkaç on yıllık karanlığa sürükleyecektir.

 

 

Türkiye, yeni bir rejimle tanışmıştır. Başbakan, jeep markasına benzeyen 4x4x4 modeliyle eski rejimin yıkıldığını ilan etmiştir. Yeni rejim bütün liboşlara, saf demokratlara, ABD’ye kendini doğru anlatma mücadelesi veren yeni Amerikancı sosyal demokratçıklara, ülkede gericiliği küçümseyenlere, Atatürkçülüğü büst sevgisiyle sınırlı görenlere, ülkeyi mason derneklerinden yönetmeye kalkan entel papyonlu politikacılara, Atatürk’ün kurduğu partiye Atatürk düşmanlarını dolduran Çakma Gandi’lere (!), şimdilerde CHP’den milletvekili seçilme kuyruğuna girmiş olan ülke siyasetini tüketmiş merkez sağ politikacılara, korkaklara, ürkeklere ve bütün milletimize hayırlı ve uğurlu olsun.

 

Yeni Türkiye kurulmuştur. Yeni Türkiye’nin Kazananı, DİN ELİTİ’dir. Kaybedenleri ise bilim, halk ve gençlik olacaktır. Bundan sonra yapılması gereken, her bireyin namuslu, demokrat, vatansever, çalışkan, uyanık ve cesur olmaya devam etmesidir. Çözüm, demokratik mücadelede aranmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar