MAYIS YEDİSİ
Baharın bitişi yazın başlangıcı olan Mayıs ayı, Türk kültüründe ve tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu yüzden bu ay içerisinde birçok kutlamalar ve etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Karadeniz bölgesinde gerçekleştirilen Mayıs Yedisi kutlamaları d
Kimileri Amazonların çiftleşme törenlerini ya da Hıristiyanların vaftiz törenlerini Mayıs Yedisinin kaynağı olarak gösterirken kimileri de Hıdrellez kaynaklı olduğunu ileri sürmektedir
MAYIS YEDİSİ
Adnan YILDIZ
Baharın bitişi yazın başlangıcı olan Mayıs ayı, Türk kültüründe ve tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu yüzden bu ay içerisinde birçok kutlamalar ve etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Karadeniz bölgesinde gerçekleştirilen Mayıs Yedisi kutlamaları da bunlardan bir tanesidir.
Rumi takvimde Mayıs ayının yedisine denk gelmesinden dolayı Mayıs Yedisi olarak anılan gün, miladi takvimde Mayıs ayının yirmisine rastlamaktadır.
Mayıs Yedisi, su ile özdeşleşmiş bir gündür. Bu günde gerçekleştirilen adetlerin tamamı su kenarlarında gerçekleştirilir. Sabah erkenden kalkılır, deniz, ırmak ve dere kenarlarına inilir ve burada bazı adetler gerçekleştirilir. Bu adetler şunlardır.
Mayıs Yedisi adetleri
Dalgadan atlama: Önce eller ve ayaklar suya sokulur. Kıyıya vuran yedi dalganın üzerinden birer birer atlanır. Burada genellikle çocuğu olmayanlar çocuklarının olması için dilekte bulunurlar.
Sacayağından geçme: Tören alanına getirilen, insan geçebilecek büyüklükteki bir sacayağından, yine soyun sürdürülebilmesi dilekleriyle üç kez geçilir.
Suya taş atma: Kötülüklerden korunmak amacıyla yedi çift bir tek taş suya atılır.
Ada etrafından dolanma: Motorlarla ve kayıklarla en yakında bulunan ada, etrafından bir daire çizilerek dolanılır.
Bunlardan sonra sahilde uygun yerlerde oturulur. Daha önceden getirilmiş olan yiyecekler yenir ve eğlenilir. Akşam evlere dönüşte su kenarına gelemeyenlere kaplar içerisinde deniz veya ırmak suyu götürülür. Günümüzde kutlamalar genel olarak bu şekilde gerçekleştirilmektedir.
1970’li yıllarda Ordu ilinde gerçekleştirilen Mayıs Yedisi kutlamalarını ise, Sıtkı Çebi şu şekilde anlatmaktadır.
“...Günün çok erken saatlerinde şehre veya sahil kasabasına, davul ve zurna refakatinde gelinir. Sahilde münasip bir yerlerde oturulur. Deniz suyu ile temas hazırlıklarına başlanır. Ayakkabı ve çoraplar çıkarılır, etekler toplanır, pantolon paçaları yukarı kıvrılır, besmele çekilerek sağ ayak ile denize girilir.
Burada en önemli hareket, su ile teması tam sahilde dalganın kıyıya vurduğu yerde yapmamak, dalganın üzerinden atlayarak denize girmek olacaktır. Buna dalgadan atlama denir ve bu hareket yedi defa tekrarlanır.
...Mayıs Yedisi günü çoluk çocuğu ile şehre inen köylü erkekler, müsait yerlerde ayaklarını su ile yıkadıktan sonra o gün sahilde hazır bulunan motorlara ve kayıklara binerler. Davul ve zurna çalınan bu vasıtalarla denizde bir ada etrafında dolaşırlar.”1
Mayıs Yedisi’nin Temelleri
Mevcut yazılı kaynaklarda bugünün ne zamandan beri kutlandığı ve nereden kaynaklandığına dair bilgilere pek fazla yer verilmemiştir. Sadece bugünde gerçekleştirilen adetlerden yola çıkarak farklı görüşler öne sürülmektedir. Kimileri Amazonların çiftleşme törenlerini ya da Hıristiyanların vaftiz törenlerini Mayıs Yedisinin kaynağı olarak gösterirken kimileri de Hıdrellez kaynaklı olduğunu ileri sürmektedir. Ancak ileri sürülen bu görüşlerin ise dayanaksız ve dolayısıyla çelişkili bilgiler olduğu da ortadadır.
Mayıs Yedisi hakkında bir şeyler söylemek, sadece bu güne dair inanış ve uygulamalarının temellerini araştırmakla mümkündür. Bu yüzden biz de, Mayıs Yedisi’nde gerçekleştirilen inanış ve uygulamalardan yola çıkarak bu güne dair bazı tespitlerimizi burada ortaya koymaya çalışacağız.
Su kenarları ve ada etrafında dolanma
Mayıs Yedisi kutlamalarının en belirgin özelliği su kenarlarında özellikle derelerin denize döküldüğü yerde kutlanması ve ada etrafında dolanılmasıdır.
Türk mitolojisi incelendiğinde su ve ada motiflerinin köklerine dair birçok ipucuna ulaşabilmekteyiz. Eski Türkler, su kaynağı, ırmak, deniz ve göl gibi yerleri tabiatta bulunan gizli kuvvetler olarak kabul etmekteydi.2 Yine bu sularda bulunan adalar da birçok Türk toplulukları tarafından atalarının yaratıldığı yer olarak kabul edilmiştir.
Uygurlar, “Orhun” ile “Selenga” nehirlerinin birleştikleri yere, büyük bir önem vermişlerdir. Çünkü onlar atalarının, bu iki nehrin kavşağında bulunan bir adacıkta gökten inen bir nurla doğmuş olduğuna inanmaktadırlar. Bu yüzden Orhun nehri ve kolları hep kutsal sayılmış ve ıslattığı topraklar yüzyıllarca büyük imparatorluklara başkentlik etmiştir. “Ötüken, Ordu Balık, Kara-Kurum” gibi ünlü başkentlerin hepsi de bu bölgededir.
Kıpçak Türkleri de ataları olan “Kıpçak”ın bir nehrin ortasındaki adacıkta doğmuş olduğuna inanmaktadırlar. “İrtiş” ırmağı da bundan dolayı kutsal kabul edilmiş ve ona Tanrı gibi tapınılmıştır.
Yakut Türkleri ise “Lena” ve “Yenisey” nehirlerinin kaynaklarını dünyanın başlangıcı, denize döküldükleri yerleri de dünyanın sonu olarak kabul etmişlerdir.3 Sibirya efsanelerine göre bu nehirlerin kaynağı cennettedir.4
Oğuz Türkleri arasında da göller ve nehirler ile buralarda bulunan adacıklar kutsal sayılır. Oğuz-Han “İt-Barak” kavmine mağlup olunca, bir adaya sığınmış ve daha sonra askerlerini yeniden toplayarak İt-Barak’lara taarruz etmiş onları yenmiştir. Ayrıca Oğuz Kağan Destanı’nın Uygurca rivayetinde anlatılan bir bölüm de şu şekildedir:
“...Yine bir gün Oğuz Kağan ava gitti. Önündeki göl ortasında bir ağaç gördü. Bu ağacın kovuğunda bir kız duruyordu. O da yalnız oturuyordu. Çok güzel bir kızdı. Gözü gökten daha gök idi. Saçı ırmak gibi dalgalıydı. Dişi inci gibi idi. Öyle güzeldi ki, eğer yeryüzünün halkı onu görse “eyvah ölüyoruz” der ve tatlı süt, acı kımız olurdu. Oğuz Kağan onu görünce aklı gitti. Onu sevdi aldı.
Kız gebe kaldı. Günler ve gecelerden sonra gözleri parladı ve üç erkek çocuk doğurdu. Birincisine “Gök”, ikincisine “Dağ”, üçüncüsüne ise “Deniz” adını verdiler.
Sonra Oğuz Kağan büyük bir toy (şenlik) tertip etti. Halka emir gönderdi. Oğuz Kağan halkı çağırınca, halk birbirine danıştı ve geldi. Oğuz Kağan kırk masa ve kırk sıra yaptırdı. Türlü yemekler, türlü şuruplar, tatlılar ve kımızlar yediler, içtiler. Toydan sonra Oğuz Kağan beylere ve halka buyruk verdi ve şöyle dedi:
Ben sizlere oldum kağan
Alalım yay ile kalkan
Nişan olsun bize buyan
Kök Börü olsun bize uran
Demir kargı olsun orman
Av yerinde yürüsün kulan
Daha deniz, daha müren
Güneş bayrak, gök kurukan”5
Oğuz Han’ın, destanda anlatılan adada görerek evlendiği hanımından devam eden Üçok soyunun büyük bir bölümü Karadeniz bölgesinde yerleşmiştir.
Yedi dalga yedi çift taş
Mayıs Yedisi’nin dikkat çeken özelliklerinden bir tanesi de “yedi” sayısıdır. Yedi rakamı Türklerin kutluluğuna inandıkları sayılardandır. Eski Türklerde başlangıçta kutsal sayı dokuz idi. Daha sonraları Batı Türklerinde yedi de kutsal sayı olarak kabul edilmiştir. Bu inanış daha sonraki çağlarda da devam etmiştir.6
Yine Çinlilerin de kullandığı eski Türklerin takvimine göre ayın yedisi, Çinliler tarafından “bereket ve dua günü” olarak kabul edilmektedir. Bu törenlerde denize atılan taşların yedi çift olması ve yedi dalga üzerinden atlanması bu sayının uğuruna inanıldığındandır.
Taş da su gibi Türklerde kutsal sayılmaktadır. Uygurların “Kutluğ-Dağ” efsanesindeki kayalık, “millete saadet ve kudret veren ruh” olarak kabul edilirdi. Ayrıca “Yada” taşı da manevi kuvvet olarak düşünülen kutsal bir taştır.7 Günümüzde de Türk coğrafyasında bazı taşlar kutsal kabul edilmekte ve bu konuda birçok efsane bulunmaktadır. Bu yüzden uğur getirmesi ve kötü ruhları kovmak amacıyla denize taş atılmaktadır.
Sacayağından geçme
Mayıs Yedisi’nde gerçekleştirilen adetlerden bir diğeri de sacayağından geçmedir. Sacayağı ocağı temsil etmektedir. Ateş, Türk inanç sisteminde kötü ruhların kovucusu olarak kabul edilir. Ocağın tütmesi, soyun devam ettirilmesi demektir. Aile ocağında yanan ateş kutludur. Altay Türkleri ateşe hakaret etmezler. Manas Destanı’nda anlatıldığına göre Manas’ın babası Cakıp Han ateşe bakarak gelinlerinin geleceğini söylemiştir.8 Bu yüzden sacayağından geçilerek soyun devamı için dilekte bulunulmaktadır.
Eski Türklerde benzer kutlamalar
Türklerle ilgili bilgiler veren Çin kaynaklarında, çok eski çağlarda Türk topluluklarının Mayıs Yedisi şölenlerine benzer kutlamalar yaptıklarına dair bilgiler verilmektedir.
Bu kaynaklara göre, Hun Türkleri senede üç defa bir araya gelerek kendi aralarında şenlikler yapmaktaydılar. Bu şenliklerden bir tanesi ise Mayıs ayına denk düşmektedir. 9
Gök-Türkler ve Uygurlarda, bugünkü takvimde Mayıs sonu ile Haziran başlarına denk gelen günlerde, “Tamir” ırmağının doğduğu yerde hakan başkanlığında, ülke ileri gelenlerinin de katıldığı törenler tertip ederlerdi.10
Sonuç
Bu bilgiler ışığında bir değerlendirme yapacak olursak Mayıs Yedisinin Türk topluluklarının temel inanç değerlerinin Karadeniz’de yaşatılan uygulamaları olduğu ortadadır. Muhtemelen de ataları Kıpçak’ın göl ortasında bir adacıkta yaratıldığına inanan ve Karadeniz’e Oğuz Türklerinden önce veya onlarla aynı zamanlarda yerleşen Kıpçak-Kuman Türklerinin bölgeye bıraktıkları bir kültür mirasıdır. Bu miras, Oğuz Türklerince de günümüze kadar devam ettirilmiştir.
Çünkü onlar halen yaşattıkları bu adetleri ile kötü ruhları kovmakta, soyunun çoğalmasını istemekte ve kutsal saydıkları Karadeniz sularında adalar etrafında dolanarak atalarını ziyaret etmektedirler.
Bu yüzden Mayıs Yedisi, birilerinin hiçbir dayanağı olmadan ortaya attıkları gibi ne Amazonların Giresun adasında çiftleşme yıldönümü kutlamaları, ne de vaftiz törenleridir. Türk’ün binlerce yıllık geleneğidir. Daha binlerce yıl Karadeniz sularında kutlanacaktır.
Daha deniz, daha müren
Güneş bayrak, gök kurukan”11
“Daha deniz daha okyanus fethedelim. Gökyüzü çadırımız, güneş bayrağımız olsun!(Oğuz Kağan)”
Dipnotlar:
Sıtkı Çebi, Ordu Tarihi ve 50. Yılda Ordu Şehri, Ordu 1973, s.111
2 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1993, s.289
3 Günümüzde de Mayıs Yedisi kutlamalarının gerçekleştirildiği yerlerden bir tanesi Giresun’da Aksu deresinin denize döküldüğü yerdir.
4 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi II, İstanbul 1971, s.306
5Sadettin Gömeç, Türk Kültürünün Ana Hatları, Ankara 2006, s.196
6 Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul 1988, s.136
7 İ. Kafesoğlu, a.g.e, s.291
8 Saadettin Gömeç, “Eski Türk İnancı Üzerine Bir Özet”, dergiler.Ankara. edu.tr
9 Tuncer Baykara, Türk Kültürü, İstanbul 2003, s.307
10 İ: Kafesoğlu, age, s.289
11 Sadettin Gömeç, Türk Kültürünün Ana Hatları, Ankara 2006, s.196
http://www.serander.net/karadeniz-folkloru-halkbilim/238-adnan-yildizin-kaleminden-mayis-yedisi.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.