Ali Öztürk;ANŞA NENENİN MEKTUBU

Gıymetli bacılığım Gıymet!.. Gidekene çok rahat gittim. Yalavuz havu Voninan Fatsa arasındaki dönemeçlerde otobos beni acuk tuttu.

Gıymetli bacılığım  Gıymet!..

Gidekene çok rahat gittim.

Yalavuz havu Voninan Fatsa arasındaki dönemeçlerde otobos beni acuk tuttu. Hışır da değildi… Yesyeniydi emme, nedense tuttu…

 Bi de, önümdeki  garının beş altı yaşlarında, kirpi saçlı feşel bir çocuğu vardı…

Gidene gadar, hiç durmadan, otobusun içinde önden arkaya yaprak gödeni gibi seyidip durdu. Andır garı, bişe de demiyi…

Mavin, birkaç kere tersleri… Garı başladı bu sefer mavinle çekişmiye…

Garı çoçukdan da arsız.. Daunçıkasıca! Yerikli miydi neydi andır ?

 Gidene gadar  ikide bir torbasından çıkartıp çıkatıp turşu yedi…

 Ne yalan söyliyim, benim de madağım çekti…

Acuk istiyim dedim emme tansiyonum çıkar diyin korktum.

Arabada Gebeşoğu İsiğin de vardı.Hemşire olan kızının tayini için Hamdi Mağden"in yanına gidiymiş.” Hamdi Maden artık mebus değilya” dedim. “Olsun gine de unun hatırı vardur” dedi.Samsun"a vardığımızda araba biraz eylendi.

 Kakagana bi de ne göriyim ?

 Simsar mı ne andırsa, yağlaş ağızlı bi herif yanıma geldi ; beni yerimden galdırıp bi sıra geriye otututtu.

Mabalı günaha boynuna!..

 Güya ta Ordudan beriye sef otumuşum…

Samsun"dan soğra epeyi gittik ki, otobos bi yerde yine durdu.

Şüfer burada yarım saat çay molası vericez, dedi.

Herkes başladı inmiye.

Ben inmiye korktum.

Çapulacı Mıstafanın karısının başına gelen aklıma geldi. 

 U da habile bi yerde inmiş, soğra da yanlış arabaya binince;

Ankara diyin ta İstanbul"a kadar gitmiş…

Derken mavin yanıma geldi “ nene niye inmiyin…

seğen tuvalit ihtiyacın yok mu ?” dedi.

“Anam uşağım var hele işiğen git, beğem gibi keyvanı ne edicek tuvaliti ?

 Sen hele bağa   helayı göster de bi gidip de geliyim” dedim.

 Uşak başladı gülmiye “Ana zaten ben de sağa unu diyim” Dedi.

Ne biliyim bacım?..

Ben tuvalit diyince, gaşımı çekicem, yüzüme allık, potura falan sürücem zannettim.

Neyse uşak, helanın yerini gösterdi de gittim.

İyi has da… çıkakana bi de ne göriyim…

Kapıda bi gocaman, önünde bi masa duriyi.

 Her çıkandan da para almiy mi ?..

Benimde aksı gibi yanımda hiç  bozuk param yoğudu.

Zati olanca paramı da çaldımiyim diyin yaşmağımın ucuna düğüm etmiştim.

Bizim Süriye olsa, şimdi gocamana bi cıdık yapar buradan para vermeden geçerdi ; emme ben u işi beceremem.

Baktım ki olucak gibi değil gocamana yavaşca, “Bak has gardaşcuğamız, nası olsa herkes pariyyan ediyi…

Bi ben de babağan hayrına ediyim var hakkığın helal et!.. “ dedim. Allah razı olsun, gocamancuğaz iyi herifmiş,

 “  Bu da benden olsun bacım ! Hele geç git…

Ben seğen gibileri zati hep babamın hayrına ettiriyim.

Ettire ettire babamın da pek hayrı galmadıya…”dedi.

Dışarda hava çok esiydi… Soğuktan buydum.

 Mavin beni beni tekrardan otobosa bindirdi.

Akşam çağa Angariya varduk. Sali beni arabasıyle garajdan aldı.

Tam evine yakın bir yerde, bağa bi yeri gösterdi.  Rahmetli Tapucu Mıstafanın   torununun lokuntasıymış.

  Eve varduğumuzda oturduğu dayresi altıncı kattiymiş.

Sali beni asansüre bindüdi de çıktım..

Yoğsam bizim gibi keyvanılar, o kadar merdiveni çıkarken abdestini biraz zor tutar...

 Gelin beni hoşliyip elimi öptü.

Gelinim iyi birine benziyi…

Ama ne de olsa el kızı gelin daaa!..

Daha ilk defa göriyim. Biliysin daa!

Bizim rahmetli herif; Saliyle,  beşik kertmesi olan bibisinin kızı Durdiyeyi almadı diye kızıp inat ettüğünden evlendiğinde gidemediydik.

Olacak işmiydi Allasen…

Sali okudu mühendis oldu. Durdiye ilk mektebi bile zar zor bütüdü.

Davul bile dengi dengine dövermiş.

Zati, Durdiye de Gırnatacı godalak Dursun"a kaçtı.

Torunumu bi görsen tıpkı bizim rahmetli…

Zati Sali de adını Durmuş goyucakmış da gelin, “Durmuş diye isim mi olur?” demiş goydurmamış.Tolgay koymuşlar.

Salinin gönlü olsun diye gine de göbek adını Durmuş yapmışlar.

Sabahçağ geline,  geliken,” getürdüğüm hau fasile turşundan acuk gavurda uşak yesin” dedim. Gelin, “turşu da gavrulurmuymuş ? demesin mi.

Anaaam!.. Bu daha turşu gavurmasını bilmiyi… Pancar çorbasını hiç bilmez, dedim.

Gine de dağnamamak lazım…

Ne de olsa Angara da böyümüş. Elde ne andır gelinler var… Biliysin bıldır Kara Hatçiyi gelini, girebinin küpüçüğü ile döviymiş de komşular elinden zor almışlar.

Geçen akşam dünürler, beni hoşlamıya geldiler.

 Gelinin babası tıpkı rahmetli Yekta Beye benziyi.

 U da bizim Sali gibi mühendişmiş.

Saliyle barabar mütayitlik yapıymiş.

Karısı da televizyondakiler gibi soseti bi karı.

Herif çok kibar…

 Gariynan gonuşurken hep “canım, hayatım  diyi…”Başka bişi demiyi.

Ey gidi ! Bizim rahmetliler!..  

Garı, avrat der, başka bişe demezlerdi.

Garının boynunda bizim sarı ineğin alnına takduğumuz nazar boncuklarından mavi bi golye vardı.

“Havunun aynısından bizim inekte de var” diyince garı,gasbana söyliyim sanıp biraz herslendi emme sisetmedi .

Maşaallah yaşı bize yakın emme heçten gocamamış.

Genç kız gibi duriyi. Durur tabi  bacım!..

Bizim gibi zabahın köründe galkıp da inek mi sağmış,yayık mı yaymış, baççamı bellemiş, sırtında şeleğen kemre mi taşımış?

 Bizim gibi sekiz dokuz çocuk da doğurmamış.

 Bi tek hau bizim gelini doğurmuş. Evine de haftada üç gün hizmetçi garı geliymiş.

 Bizim gelinin de var. U da üç gün geliyi işleri yapıp gidiyi.

 Üzerlerine ağırlık gitmesin bizim rahmetli herifler “Garının sırtından sopiyi karnından da sıpiyi eksik etmiyicen” derlerdi.

Biz tarlada çalışırken unlar gavede kumar oynarlardı.

Allahın gücüne gitmesin, öldüler de iki gün gördük..

Herifin adı Altemur, garınınki Tomris  , gelininki ise Tuvana. Göya cennette bir meyvenin ismiymiş.Bizim Sali cennetin meyvesine bu dünyada gavuşmuş, dedim gendi gendüme…

İlkin ayamaları sandım.

 Çünkü daha  ben bu vatka gadar böle Müslüman isimleri işitmedim hiç emme; herifin emicesi, zamanının derin hocalarındanmış...

 Evvelki gün, gelin mutfakta yemek yaparken; toruna benim gonuşmamı mezeliydi. Duydum emme sisetmedim.

Cahallığına verdim. Geçen comartesi günü gelin Kızılay"a gidiyim.

İstiysen sen de gel bi hava alusun dedi.

Anam bacım!... U Kızılay denen yere bi gittük ki, galabalıkdan adım atılacak gibi değil. Sankim u gün mayıs yedisi...

Gaybolmiyim diyin gelinin elini bırakmadım. Herhalda böğün Angaranın haftası, dedim gendü gendüme. Geline, garılar pazarından yağ,  yoğurt falan alıcaksan ben alıyim iyi anlarım, dedim.

 Gelin “burdan yiyicek  değil, giyicek alıyik” dedi. Goca bi mağazaya girdik.

Mağazanın üst gatına çıkan merdivenlerinin badalları gendü gendüne gidiyi…

Ne de has biliymisin ? Gelin elimdem dutup beni de bindüdü.

Yine, Gızılayda gezekene sıra sıra  dizilmiş, çiçek  satılan sergileri gördük. Hepsinde envayi çeşit çiçek var.

Rahmetli Kepelek Mustafiyla Yılancı Osmanın evlerin bacasını sildikleri çortlarla güllükleri de çiçek diyin satiyler...

Hem de bağını kaç liriya?

Gardaşın İsiğinin, Kesdene köyündeki  baççasının kıyısındaki çortlar, burda olsa ya…

Vallaha gömgöğ zengin olur.

 Yine u gün Gızılayda gezekene kimi rastladım biliymisin ?

Gargalak İdrisin gedikli olan oğlu Ürüşe…

Oğlunu everiymiş de  karıyla birlikde ağarlık bakmıya gelmişler…

Heç sorma bacım, Ürüş iyi gine gurumuş be!..

Emme garısını bi görsen, Ürüşün yanında alaf yığını gibi duriyi. Çeleboğun çamışı gibi… Hep gendü yemiş, Ürüşcuğaza heç bakmamış, daun çıkasıca!..

Ürüş bi akşam da bize de gelin, diyin çok mabal attı emme daha gidemedim.

Gıymetli bacılığım!.. burada, gomşuluk denen bişe yok..

Geçen gün apartumanda ceneze varmış da kimsenin habarı olmamış.

Geçen akşam bizim Salinin   bi mühendis arkadaşının evine otumiya gittük…

Ben goltukda otururken ayağmın dibinde bi şey divil divil etmiye başladı.

Bi de ne göriyim ?.. Köpek hopalı değil mi? Köpeğen evde işi ne?  Oşttt dedim. E

v sahabısı garı,” korkma deyze  u bizim çarli, bişe yapmaz” dedi.

Bacım, köpeğe has gine enteri de giydimemişler mi ?

 Özel baytarı bile varmış. Ne andır çarliyse, yalı taa…

Alamanyalardan geliymiş. Biraz sora evin herifi geldi.

Garı, niye geç geldin diy e bizim yanımızda herife adamakıllı bi saydı. Herifcuğaz gardaşım Dursu Ali gibi ganayaklı…” İşim çıktı” dediyse de garıyı susturamadı.

Bildiğün gibi değil, garı çok çıtıl…

Andır tabiyet elin evinde böyük abdesim gelmesin mi ?…

Garıya gızım ayak yoluğuzu göster de bi gidiyim dedim.

 Bi gittim ki ne göriyim… alafıranga değil mi? B

en  buriya nasıl beceririm dedim.Emme ne yapiyim mecbur galdım…A

ltıma edicek değilim daaa..

Meğer ne gader de goleymiş.

Tam bizim gibi romatizmalı gocakarılar için bire bir…

Aynen sekmene oturur rahatça otur üstüne... Bi yandan hacetin gör; bi yandan da elinde cibelerin çorabını ör yahutta kilimlik yamalık yırt !..

Geçen gün bizim gelinin tanıdığı biri evleniymiş.

 Gelin,Sali de iş yerinden gelicek sende gel dedi.

Bi güzel çimdim, Eynime de mantumu  giydim. Gittikkü, ortada ne davul ne gırnata… Hiçbir çalgı yok. Millet bi goca salonda oturiyi..

Karşıda abukat gibi giyinmiş bi adam nikah memuruymuş.

 Derken bi yerden, damatla gelin kolkola indiler.

 Salonda bi cıbbandır goptu. İki kişi daha onların yanına gitti biri, gelinin biri de damatın şahidiymiş…

Nikah memuru unlara bi şey söyledi..

Soğrada geline “ habu uşağı gocalığa kabul ediymisin ?

dedi. Gelin he.. diyince, bi cıbban daha goptu.

Soğra damada sordu “habu gızı garılığa gabul ediymin” diyin

. U da he diyince una da cıbban  goptu.

Sora uşak gelinin duvağını açıp anlından öpünce yine cıbbanladılar. D

aha soğra gelin, damat dünürlerle bi yere diyelip davetlilerle keşikle tokalaşmıya başladılar. Her toka edene de süslü bi kağıda sarılı iki tıkıl şeker verdiler.

Seğen anlıyacağın…

buralarda oğlan evermek hiç de zor değilmiş!

Ne davul ne gırnata ne gecelikçi ağırlama ne de  bi batman keşkekle türlü türlü yemek yapma…

Hiç biri yok! Bi tek hau iki tıkıl şekerle milleti saviylar…

Ben bu şekil, günde on dene oğlanı birden everirim vallaha !..

Kıymetli bacılığım mektubuma burada son verirken konu komşunun cümlesine selam ederim. Değirmenci Musa garısı, bizim geçi, avlusuna girip pancarını yedi diye benle çekişmişti emme, gine de selamımı söyle andır gaybanıya

 

   Çivi çaktım keserinen tahtıya

   Sap bulamadım girebiynen baltıya

   Mektubuma cuvap bekliyim

   Önümüzdeki haftiye…

 

NOT: Bu monolog ilk defa 1991 yılında Ankara"daki Ordulular Vakfının gazetesinde yayınlandı.

Daha sonra bizi kişiler, bazı yer ve isimleri değiştirek kendilerine mal etmeye çalıştılar.

En son güncelleştirilmiş şeklini sizlere gönderiyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Eğitim Kültür Sanat Haberleri