Arabesk Hayat
Canan Yücel
Bir damla gözyaşı kadar sakin, savaştan yeni çıkmış bir asker kadar yorgun bir o kadar da yaptıklarından emin, başı dik ve gururlu olarak yola çıktım.
İşyerine henüz ulaşamamıştım.
Sabah saat yedi sularında yol boyu ilerliyorum.
İlerledikçe de düşünüyorum. Bu şehre neden veda edemiyorum?
Hız, yol ve araç.
Otoyol bugün yine huysuzlanıyor.
Anlaşılan canı çok yanmış.
Alt geçitte çok soğuk, zaten hava da yağmurlu.
Kolumda çantam, elimde anahtarlarım işyerime geliyorum.
Kapıyı açar açmaz yorgunluğumu ve gözyaşımı düşünme vaktimin artık olmayacağını, yarın sabaha kadar ertelemek zorunda olduğumu hatırlıyorum.
Yeni savaşlar için mermiler biriktiriyorum. Yağmur devam ediyor.
Damlalar damlıyor damlarımıza.
Kenarları buruşan hayat defterime bugünkü tarihi atarken, farklı düşünüyorum lakin her gün mü aynı olur yollar? Bugün, bir önceki günün kopyalanıp yapıştırılmış hali. Yarın da aynısı olacak diye içimden geçiriyorum. Ya olmazsa?
Üniversite yıllarımda bir çılgınlık yapıp umarsızca yola koyuldum. Saat sabahın beşi. Trene atlayıp bilmediğim bir durakta indim. Gezdim, dolaştım.
Ben bir gün de olsa yapmacık davranışlarımdan sıyrılıp, ben olmuştum.
Kendimi ödüllendirmiştim. Yaşamın bir kıyısından tutup penceremden silkelmiştim. O anda dünya parmaklarımın arasında ve ben o dünyayı çepeçevre sarmalıyorum.
Olması gereken de bu değil midir?
Değişim istersin. Değişemezsin.
Sana düşen kabul etmektir.
Sayıları kesenin içinden çıkarırsın.
Yerine koyarsın. Sıralarsın. Bir çığlık iner olduğun yere: “tombala”.
Değişirsin ve sen bunu fark edemezsin.
Sadece asla, asla değişmedim deyip durursun.
Zaman seni senden izinsiz alır, yerine başka sen koyar, anlamazsın.
Doğruların, yanlışların vardır.
Hayat oyununda mızıkçılık yapanın sen olduğunu düşünmezsin bile. Ki düşünme!
Yarının da dünden farksız olduğunu düşündüğün bugünde, bırak hayat defterinin kenarı buruşmuş olsun…
Bildiklerine yenik düşmekten korkarak, ürkek, çekingen adımlar atıyorken boşluğa, attığın adımdan bihaber sendeliyorsun.
Aklın başına geliyor. Daha dikkatli olmaya çalışıyorsun.
Ayakların yere sağlam basarken, gönlün; kozasından yeni çıkmış ipek böceği gibi uçuşmaya çalışır. Tutamazsın.
Gözünün gördüğü, kabinin sevdiği, aklının izin verdiği kadar hareket ediyorsun. Ayakların tuttuğu zaman yürüyor, nefes aldığın kadar yaşıyorsun. Hepsi bu!
Bir damla gözyaşı kadar sakin, savaştan yeni çıkmış bir asker kadar yorgun bir o kadar da yaptıklarından emin, başı dik ve gururlu olarak yola çıktım.
Evime henüz ulaşamamıştım.
Akşam saat yedi sularında yol boyu ilerliyorum.
İlerledikçe de düşünüyorum.
Bu şehre neden veda edemiyorum?