BURASI ORDU!
Bir başka yaşanıyor mevsimler… Bir başka geziliyor dar sokaklar. Bir başka bakıyor insanlar gözlerime. Değişmeyen tek şey; yaşanan yer;
Burası Ordu!
Mevsimler değişiyor, insanlar değişiyor, yıllar geçiyor. Açan çiçekler hep aynı. Papatyaların kökü sökülmediği sürece yine aynı yerde konaklamaya devam edecek. Kaldırım taşları! Yenilenmediği sürece aynı taşlar yine aynı yerinde, yine ayaklar üzerine basacak… Çiçekler ve kaldırım taşları. Mekânları aynı; ORDU!
Geçtiğimiz günlerin birinde Fidangör sokağından geçip sahil şeridimize doğru yürüyüş yaptık arkadaşlarla. Aslı; tüm çiçeklerin aslolan güzelliğinden, Akın; insanların gözlemlediklerinden söz açtı. Hidayet; ayrıntının gözlerde gizlendiğinden, Ali; denizin maviliği ile Boztepe’nin yeşilinin uyumundan bahsetti. Ben ise kafamda acabalarla dolu binlerce soru işaretleriyle harbe çıktım. İnsanların gözlemlediği tüm çiçekler Boztepe’nin yeşilliğini süslerken denize inen kokularını düşledim. Hepsi bir arada olabilir miydi? Oluyordu. Oldu işte…
Burası Ordu!
Bol oksijenli, karışık yeşilli, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, kendi halinde gelişmekte olan güzel memleketim. Girişi kolaydır, çıkışı zor. Esir alır sizi. Gerek güzellikleriyle gerekse yalnız kalmaya ihtiyacı olanları saklamasıyla her derde deva olmaya çalışır. Tabi ki kendi yöntemleriyle.
Burası Ordu!
Mevsim papatyalarını koklaya koklaya yeşilliğin içine attım kendimi. Denizin maviliğine yasladım sırtımı, düşüncelerimi kucakladım. Ayaklarımı uzuncana bir şehre uzattım, kalbimin penceresinden üzeri tozlanmış anıları silkeledim. Tıpkı günlenmeye atılmış yorgan yastık gibi. Niye böyle yaptın diyen olmadı? Ya da keşke yapmasaydın diyen de olmadı. Olmazda!
Burası Ordu!
Ne demiş Ömer Hayyam;
“Saki, gökler, denizlerce dolgunum;
İçime sığmaz oldu coşkunluğum;
Ak saçlarımla sarhoş ettin beni,
Kış ortasında bahar bulutuyum.”
Demiş de ne güzel söylemiş. Kalk! Çık dışarı. Fidangör sokağından geçip sahil şeridimize doğru yürüyüş yap! Kış ortasında bahar bulutuyken, baharın ortasında açan çiçek olabiliyor musun?
Canan Yücel