Sivil İtaatsizlik Eylemi
İşyerimize Eşofmanla Gidiyoruz
Eğitim Sen Ordu Şube Başkanı Ahmet SÜNGÜ, 5 Aralık eşofman eylemi ile ilgili düzenlenen toplantı için yaptığı açıklamada; Türkiye`de özellikle 1980 sonrasında ekonomik-toplumsal sistemin genelinde yaşanan dönüşüme paralel olarak, eğitim sisteminde ve eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde önemli değişim ve dönüşümler yaşanmıştır.
12 Eylül cuntasının önde gelenlerinin, o dönem yaptıkları faşist darbeyi meşrulaştırmak için halkın masum dini duygularını pervasızca istismar ettikleri hatırlanacaktır.
1980 sonrasında iktidarlar eğitim sistemini ve toplumsal yaşamı kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirmek istemiştir.
1980 sonrasında olduğu gibi, geçtiğimiz 10 yıl içinde okullarımızda sistemle "uyumlu", "itaat eden", her türlü otoriteye "biat eden" nesillerin yetiştirilmesi hedeflenmiştir. 4+4+4 dayatması, tüm itirazlarımıza rağmen, bu temel hedefe ulaşmak için uygulanmaya başlamıştır.
Bugün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`ne aykırı olmasına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay`ın zorunlu din dersinin kaldırılması yönündeki kararlarına rağmen zorunlu din dersi uygulamasından vazgeçilmemekle birlikte 4+4+4 ile yeni "zorunlu seçmeli" din dersleri getirilmiş ve belli bir inanç grubunun değerleri tüm topluma dayatılmaya devam edilmiştir.
Felsefe derslerinde, müfredatta din felsefesi öne alınarak bilim felsefesi gibi konular sonlara bırakılmıştır. Birçok ilde felsefe grubu derslerine din kültürü öğretmenlerinin girmesi söz konusudur. Yine kimi okullarda müftülük görevlileri din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine girmektedir. Bu kişiler çoğu zaman taşıdıkları cübbe gibi, öğretmenlikle ilgisi olmayan dinsel simgelerle derslere girmekten çekinmemekte, derslerdeki anlatımlarını da bilimsel değil dinsel bir dille kurmaktadırlar.
Böylece ders içerikleri bilimsellikten uzaklaştırılmakta, eğitimin niteliği iyice düşmektedir. Derslerde bilimsel olmaktan çok, dini duyguları suiistimale açık bir dilin ve ritüellerin kullanılması kaygı vericidir. Bu durum, eğitim biliminin genel kuralları ve en temel pedagojik ilkeler yönünden öğrenciler üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta, özellikle gelişme çağındaki çocuklar açısından son derece sakıncalı sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir.
Kendisinden önceki tüm sermaye iktidarları gibi, AKP iktidarının eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler üzerinden bugüne kadar ortaya koyduğu pratik, her türden inancı istismar ederek toplumu hemen her alanda ayrıştırmak, sürekli yeni kamplaşmalar yaratarak iktidarını sürdürmek olmuştur. Geçtiğimiz 10 yıl içinde yaşadıklarımız, sadece çalışma ve yaşam koşullarımızı değil, halkın gündelik yaşantısını bir bütün olarak iktidarın denetimine alma girişimlerinin ne kadar arttığını göstermektedir.
Yakın geçmişe şöyle bir baktığımızda; farklı kimlik ve inanç grupları bilinçli bir şekilde ayrıştırılmış, birbirine düşman haline getirilmeye çalışılmıştır. Halkın dini duygularını kendi çıkarları doğrultusunda sömürerek iktidarını sürdürenler, kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayan geniş bir kesimi çeşitli şekillerde kimi zaman fiili, kimi zaman psikolojik olarak baskı altına almaya çalışmaktadır.
Bugün okullarda ALO 147 aranarak öğretmenlerin dinsel faaliyetleri engelledikleri iddiası ile ihbarlarda bulunulmakta, kadın öğretmenin etek boyu dahi tehdit unsuruna dönüşmektedir. Bireysel özgürlükleri eğitimde genişlettiğini iddia eden AKP hükümetinin tek yaptığı bireyleri kendi inançları doğrultusunda biçimlendirmek ve farklılıkları baskı altına almaktan ibarettir.
İnsanı merkeze alan laik eğitim anlayışı tüm insanların eşit, saygıdeğer, öğrenme ve gelişmeye açık olduğunu savunurken, dini istismar edenler toplumu inanan-inanmayan, dindar-dinsiz olarak ayırmakta, bir kısmını üstün ve değerli, diğerlerini ise dinden sapmış hatta düşman ilân etmektedir. Mevcut siyasi iktidar tarafından temsil edilen, böylesine ayrımcı bir zihniyetin önce okullarda, daha sonra tüm toplumda yeni bölünme ve kamplaşmalar yaratması kaçınılmazdır.
Eğitimi pedagojik ilkelerden saptıran, laiklik unsurunu zedeleyerek belli bir inanç grubunun değerlerlerini teşvik ve tehdit ile tüm topluma benimsetmeye çalışan, nitelikli ve demokratik bir eğitim ortamının oluşmasına engel olan her etkenle sonuna dek mücadelede edeceğimiz bilinmelidir.
Eğitim Sen olarak toplumdaki hiçbir demokratik hak talebinin iktidar tarafından dikkate alınmadığı bu ortamda, öğrencilerimizi özgürleştirici demokratik bir eğitim ortamının oluşması mücadelesini verirken aynı zamanda toplumun tek tipleştirilmesine ve dinin alet edilmesine de sonuna kadar karşı çıkacağız. Eşit, özgür ve laik eğitimden ilkesel olarak asla taviz vermeyeceğimizi, siyasi iktidarın sömürüyü meşrulaştırmak için dini istismar etme girişimlerine karşı sessiz ve tepkisiz kalmayacağımızı iktidara bir kez daha hatırlatıyoruz! Eğitimin niteliksizleştirilmesine, bilim dışı ve anti-laik uygulamalara, itaatkâr öğrenci, itaatkâr öğretmen yaratılmasına karşı eğitim emekçileri olarak 5 Aralık`ta sivil itaatsizlikte bulunuyoruz ve işyerlerimize eşofmanlarımızla gidiyoruz!" dedi