ABD SEÇİMLERİ ve TÜRKİYE’YE OLASI ETKİLERİ
Doç. Dr. Birol Ertan
Siyaset Bilimci
USGAM Kıbrıs, AB ve ABD Uzmanı
Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM – www.usgam.com ) analizcisi olarak ABD seçimleri üzerine bir değerlendirme yapmam istendiğinde, bu konuda biraz çekinceli davrandığımı itiraf etmeliyim. Çünkü, son ABD seçilerini şova dönüştüren Türk medyası, bu konuda çok fazla yayın yapmasına karşın, seçimin içeriği ve gelecekte neler getireceğine ilişkin gerçekçi değerlendirmeler yapmak konusunda tembel davrandı. Bu nedenle, analizimin farklı olması, yüzeysel söylemlerden ileriye gitmesi, objektif hazırlanması ve seçimlerin ileride neler getireceğine ilişkin olarak gerçekçi yapılması gerekiyordu. Sonunda, ABD seçimlerinin analizi konusunda bir boşluk doğduğuna inandım ve aşağıdaki analizi hazırlamaya karar verdim. Keyifli okumalar.
***
ABD seçimlerine Türk medyasının abartılı bile sayılabilecek oranda ilgi gösterdiğini gözlemledik. Bu ilginin magazin haberciliğini aşamaması ise olayın diğer boyutunu oluşturdu. Seçimleri neredeyse canlı yayından verecek kadar ileriye giden bazı medya organların; ABD Başkanlığı’na yeniden seçilen Barack Hussein Obama’nın ikinci kez seçilmesinin ABD açısından ve her şeyden önce de Türkiye açısından ne gibi sonuçlar doğuracağı konusunda dişe dokunur bir yorum ve haber yapılamaması ise gözlerden kaçmadı.
Bu yazı ile Barack Obama’nın yeniden ABD Başkanı seçilmesinin küresel politikalara ve özellikle Türkiye’ye etkilerini ele almaya çalışacağım.
ABD Başkanlık Seçimlerinin Önemi
ABD Başkanlık seçimlerini çok abartmamak gerektiğine katılıyorum. Ancak, bu seçimlerin hiçbir şeyi değiştirmeyeceği, ABD politikaları üzerinde hiçbir etkisi olamayacağı düşüncesinde de değilim.
2001-2009 yılları arasını kapsayan dönemde görev yapmış bir önceki Başkan (George W. Bush) döneminde Afganistan ve Irak işgal edilirken, 2009 yılında göreve seçilen Obama döneminde Afganistan ve Irak’tan asker çekilmiştir. Bir başka önemli gerçek, ikinci kez Başkan seçilen Obama’nın özellikle son seçimde savaş lobilerinin desteğini alamamasıdır. Dikkat çekici diğer önemli bir nokta ise Yahudi lobisi, Ermeni lobisi, WASP bloğu ve savaş lobisinin desteğine rağmen Obama’nın Başkan seçilebilmesidir. Bunun gibi birçok önemli farklılık, ABD Başkanlık seçimlerinin ABD açısından farklı politikalar benimsenmesi sonucunu getirebileceğinin kanıtlarıdır.
Elbette ki, ABD’nin küresel politikaları ve bölge politikalarında çok büyük değişiklikler beklenmemelidir. Ancak bu gerçek, ABD politikalarında Başkanlar ya da partiler açısından bir değişim olmadığı anlamına asla gelmez. Öyle olsaydı, ABD tarihinde Başkanların öldürülmesine kadar giden olaylar yaşanmazdı. Suikast iddialarını önemsiyorum, çünkü Obama açısından da böyle bir tehlike görüyorum. Bu konuyu ayrı bir başlıkta inceleyeceğim.
Obama’nın Seçilmesinin Önemi
Barack Obama’nın yeniden ABD Başkanı seçilmesinin önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun nedeni, ABD’de etkili bir tarikat olan Mormon kökenli Mitt Romney’nin Obama’nın karşısına aday olarak çıkarılması ve seçimlerde beklenenin üstünde oy alması değildir. Daha da önemlisi, Romney’ye verilen desteklerle ilgilidir.
ABD seçimlerinde aşağıdaki grupların desteğini alıp seçim kaybeden çok az sayıda Başkan adayı vardır.
Yahudi Lobisi ve İsrail
- WASP (White Anglo-Sakson Protestant) bloğu olarak bilinen ve çoğunluğu İngiliz kökenli olan güçlü beyaz Amerikalılar.
- Silah sanayi (savaş lobisi)
- Ermeni lobisi
ABS seçimlerinde ve ülkenin politikalarında etkili olan bu dört grup, son seçimlerde açık biçimde Obama karşısındaki Mitt Romney’yi desteklemişlerdir. Özellikle Yahudi ve Ermeni lobilerinin Obama karşıtlığı, seçim sürecinde açık biçimde kendini göstermiştir. Buna rağmen Barack Obama’nın Başkan seçilmesi, ABD’de bundan sonraki günlerde politik açıdan ülke düzeyinde bir bölünme ve daha sıcak bir rekabet yaşanacağını göstermektedir.
Başkanlık seçimlerinin ABD politikalarına ve küresel politikalara etkileri neler olabilir? Elbette, keskin değişimler ve dönüşümler beklenmemelidir. Ne var ki, ABD’nin önümüzdeki dönemdeki politikalarında bazı önemli değişiklikler olacağı da açıktır. Bunlar, aşağıdaki başlıklarda sıralanmıştır.
ABD askeri harcamalarının artma eğilimin azalması, silahlanma harcamalarının azaltılması
- Orta Doğu’daki ABD politikalarının açık işgal biçiminden, örtülü operasyonlara kaydırılması,
- İsrail-ABD ilişkilerinin mesafeli olmaya başlaması,
- ABD Yönetiminin İsrail Hükümetinde değişim isteği,
- Filistin Devleti’nin tanınması,
- Ermeni Lobisinin güç kaybetmesi,
- ABD-Rusya ilişkilerinde yakınlaşma çabaları,
- Rusya-İsrail-Almanya ilişkilerinin güçlenmesi,
- ABD ve Türkiye ilişkilerinin daha da yakınlaşması.
Yukarıdaki liste uzatılabilir. Ancak, ABD politikaları ve dünyaya etkileri anlamında genel olarak yukarıdaki çizgiden büyük sapmaların yaşanmayacağı kanısındayım.
Obama’ya Suikast Beklentisi
“Şimdi bu da nereden çıktı ?” diyenler olacaktır. Bu konuda uzun dönemdir bazı yorumlar yapılmaktaydı. Obama’nın politikalarından büyük bir rahatsız içinde olan Neo-Con (yeni muhafazakâr) ekibin, her an bir çılgınlık yapması beklenebilir mi? Bunu yaşayarak göreceğiz.
ABD Başkanı Barack Obama’ya yönelik bir suikast yapılabileceğine ilişkin iddia sahiplerinden birisi de Aytunç Altındal’dır. 10 Kasım 2012 gecesi Habertürk televizyon kanalına konuk olan Altındal, önümüzdeki dönemde Obama’nın Başkanlıktan indirilmesi için Yahudi lobisi ve WASP bloğu ile savaş lobisinin net bir ittifak yapacağını iddia etmektedir. Altındal, suikast söz konusu olmasa bile Obama’nın Clinton gibi bir skandalına karıştırılarak indirilmeye çalışılacağına inandığını açıklamıştır. Clinton, seks skandalını aşmayı başarabilse de Obama’nın bu tür bir skandal sonucu Başkanlıktan alınabileceğini düşünen Altındal gibi komplo teorisyenlerinin iddialarını önemsiyorum.
ABD’de son döneme kadar etkili olan Yahudi lobisini, silah sanayini, WASP bloğunu ve Ermeni lobisini son seçimlerde karşısına alan Obama, ikinci kez seçildiği Başkanlık koltuğunda daha rahat davranarak bu gruplarla uzlaşma içine girmezse, ABD’de iç politikada bir kırılma yaşanacağı beklenebilir. Özellikle Yahudi lobisi ve silah tüccarlarının bu duruma uzun süre katlanamayacağı açıktır.
Peki, ABD’de yönetim savaşının şiddetlenmesi ve bunun Başkan Obama’ya suikasta kadar götürülebileceği söylenebilir mi? ABD tarihine bakınca, bunun hiç de uzak bir ihtimal olmadığı görülür.
ABD açısından Başkanlara yönelik suikastların önemi büyüktür. Okurlarımızın çoğu, yalnızca Kennedy suikastını bilirler, ancak ABD tarihinde Başkanlara yönelik çok sayıda suikast ve suikast girişimi olmuştur. Örneğin, 14 Nisan 1865 tarihinde ABD Başkanı Abraham Lincoln, Washington’da vurularak öldürülmüştür. 02 Temmuz 1881’de ABD Başkanı James Garfield suikast sonucu öldürülmüş, 06 Eylül 1901’de de ABD Başkanı William McKinley, Buffalo’da vurulmuş ve bir sure sonra ölmüştür. Bu kadar değil elbette. 22 Kasım 1963’de ABD Başkanı John Kennedy, Dallas’ta suikast sonucu öldürülmüştür. Suikastlar bu kadar değildir. Suikast girişimleri de şunlardır : 1912 yılında ABD eski Başkanı Theodore Roosevelt, suikastta yaralandı; 1933’deABD Başkanı Franklin Roosevelt’e düzenlenen suikastta, Chicago Belediye Başkanı Cermak vurularak öldürüldü; 1950 yılında ABD Başkanı Truman’a başarısız bir suikast girişimi olmuş; 1968 yılında ABD Başkan adayı Senatör Robert Kennedy suikast sonucu yaşamını yitirmiş; 1975’de ABD Başkanı Gerald Ford, iki kez silahlı saldırı girişimi atlatmıştır (http://www.uzmanportal.com/suikast-nedir-tarihteki-en-onemli-suikastler.html/). Bunlar, bildiklerimizdir. Görüldüğü gibi, ABD tarihinde çok sayıda suikast ve suikast girişimi vardır. Bu suikastların arkasında ise genellikle ABD’yi kontrol eden güçlü gruplar olduğu kuşkusuzdur.
ABD’nin pragmatik bir rejim olduğu, çeşitli çıkar gruplarının uzlaşmasına dayalı sistemin kendi içindeki çelişkileri uzlaşmalarla aşabileceğini iddia edenler de haklı çıkabilirler. ABD iç politikasındaki gelişmelerin küresel politikaları ve her güçlü ülkeyi etkileyeceği kuşkusuzdur. Bu nedenle, bu konuyu dikkatimizden kaçırmayacak, gelişmeler konusunda siz değerli okuyucularımızı bilgilendirmeye yeni yazılarla devam edeceğiz.
İkinci Obama Dönemi
1789’de George Washington’dan başlayarak 44 Başkan seçmiş olan ABD’de, ikinci kez Başkanlık koltuğuna oturanlar şunlardır : George Washington, Thomas Jefferson, James Madison, J. Monroe, A. Jackson, M. Van Buren, U. S. Grant, Theodore Roosevelt, T. W. Wilson, Franklin Delano Roosevelt, H. S. Truman, D. D. Eisenhower, R. M. Nixon, R. W. Reagan, W. J. Clinton, G. W. Bush ve Barack H. Obama. W. G. Harding’in ölmesi sonrası Başkan olan John Calvin Coolidge ve J. F. Kennedy’nin öldürülmesi sonrası Başkan olan L. B. Johnson ise sonraki seçimlerde Başkan seçilmişlerdir.
Yukarıdaki bilgileri vermemin nedeni, ABD Başkanlarının ikinci dönem için aday olmaları durumunda genellikle Başkan seçilebilmeleridir. Bunların bir istisnası, ikinci kez Başkan seçilen G. W. Bush’un babası olan ve Clinton’a karşı seçim kaybeden George Herbert Walker Bush’tur. Bu bilgi neden önemlidir? Obama’nın ikinci kez adaylığında % 52 oy ile Başkan seçilmesinin bir başarı olmadığını anlamak için önemlidir. İkinci kez aday olan Obama karşısında hiç şans tanınmayan Mormon aday Mitt Romney’nin bu kadar büyük oranda destek sağlayabilmesi, Obama ve ABD seçimleri uzmanları açısından sürpriz olarak değerlendirilmiştir.
ABD Başkanlarının ikinci kez seçildiklerinde çok daha cesur kararlara imza attıkları bilinmektedir. Bunun en önemli nedeni, Başkan’ın ikinci kez seçildikten sonra kaybedecek bir şeyinin bulunmaması, Başkanlığa yeniden aday olamadığı için önüne sürülen seçenekler konusunda daha rahat tercihlerde bulunabileceğidir.
ABD Başkanı Obama’nın ikinci döneminde, uzlaşmadan çok kendi politikalarına ağırlık vereceği söylemini de fazla abartmamak gerekir. Bunun nedeni de ABD politikalarının oluşumunda Başkan’ın tek belirleyici olmaması, sistemin ‘Kontrol ve Denge’ (the check and balance system) yapısıyla Başkan-Senato-Temsilciler Meclisi dengesiyle işlemesidir. Ayrıca, ABD politikalarında görünmeyen güçlerin etkisi de hesaplanmalıdır. Bütün bunlara rağmen, ABD Başkanı Obama’nın ikinci döneminde ilk dönemine oranla daha rahat davranacağı ve kararlar alacağı da kesindir.
İkinci Obama Döneminin Türkiye’ye Etkileri
Barack Obama’nın ikinci kez ABD Başkanı seçilmesinin Türkiye açısından önemi nedir?
- Bu durumun Türkiye’ye etkileri neler olabilir?
- Barack Obama’nın yeniden seçilmesinin, Türk iç ve dış politikası üzerinde etkisi olacak mıdır?
Yukarıdaki sorulara verilecek yanıt, EVET’tir.
Ne ölçüde etkili olacağını zaman içinde göreceğiz, ancak Obama’nın ikinci dönemi, yalnızca ABD politikaları açısından değil, Türkiye açısından da bazı konularda etkilerini hissettirecektir. ABD politikalarında önemli değişiklikler yaratması beklenen Mitt Romney’nin seçilmesi olasılığına karşı, Türkiye açısından Obama’nın seçilmesinin şimdiden olumlu değerlendirildiği söylenebilir.
ABD Başkanlık seçimlerinde Obama’nın yeniden kazanmasının Türkiye’ye olası etkileri şunlar olacaktır:
ABD Yahudi lobisinin Başkan ve Yönetim üzerinde etkisinin azalması nedeniyle bu lobinin baskısı sonucu Türkiye karşıtı kararlar alınmasının zorlaşması,
- ABD Ermeni lobisinin Romney’ye destek vermesi nedeniyle Ermeni iddiaları konusunda beklenmeyen sürpriz olumsuz gelişmelerin yaşanma olasılığınınortadan kalkması,
- Başkan seçildiğinde ilk yurt dışı gezisini Türkiye’ye yapan ABD Başkanı Barack Obama’nın yönetiminde, Türkiye-ABD ilişkilerinin daha da gelişmesi,
- ABD’nin Orta Doğu politikasında doğrudan askeri müdahaleler yerine örtülü operasyonları desteklemesi ve Rusya ile yakınlaşma içine girmesi sürecinde Türkiye’nin Suriye politikasının değişmesinin kaçınılmazlığı,
- Bir önceki tespitimiz gereğince, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Suriye konusunda yürüttüğü şahin politikadan keskin bir dönüş gerçekleştirme olasılığınınyükselmesi ve bu kapsamda Davutoğlu politikalarının yanlışlığının daha açık biçimde tartışılmaya başlanması,
- ABD Yönetiminin İsrail’i yola getirmek ve kontrol etmek amacıyla Türkiye üzerinden bazı operasyonlar yapmasının gündeme gelmesi,
- İsrail-Türkiye ilişkilerinde yeni pürüzler ve çatışmalar yaşanması beklentisinin güçlenmesi,
- ABD’de seçimlerde yenilgiye uğrayan Neo-Con ekibinin Türkiye’deki uzantılarının ve Türk Hükümetindeki adamlarının geri plana itilmesi,
- Son dönemde hayali projelere dalarak başarısız olan Dışişleri Bakanlığı’nda değişim beklentisinin güçlenmesi.
Yukarıdaki değerlendirmelerimi, tarafsız ve objektif bir bakış açısıyla ortaya koymaya çalıştım. Bu değerlendirmelerden hiçbir kesimin tam olarak memnun olmayacağının bilincindeyim. Ne var ki, gelişmeleri objektif biçimde yorumlayamazsak, doğru öngörülerde bulunamayız. Gerçek, biz görmezden gelsek de Gerçek’tir.