Ulus-Devletler ve İslam İle Savaş Stratejisi Bağlamında
ABD’NİN ÇÖKÜŞ SÜRECİ
USGAM AB-ABD-Kıbrıs Analisti
Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM) için “ABD Orta Doğu ve İslam Coğrafyasında Ne Yapmaya Çalışıyor?” başlıklı kısa bir öngörü yapmam istendiğinde, bunu bir makaleye dönüştürme ihtiyacı duydum. Bence ilginç bir makale oldu. Takdirlerinize sunuyorum.
Bu yazıyı ve iddialı başlığı kullandığım için bazılarınca tepkiyle karşılanacağımı biliyorum. Ancak, değişimlerin ve dönüşümlerin önceden belirlenmesi, biz analistleri diğerlerinden ayıran farktır. Eğer her şey olup bittikten sonra olayları yorumlamaya çalışırsak, öngörüsüz ve işe yaramaz analistler olarak ne ülkemize ne de işimize bir yararımız dokunur. Bu nedenle, olacakları önceden görmek için olguları yan yana getirmek ve gelecekte yaşanacakları şimdiden öngörmek durumundayız. Bu sınavdaki nihai notumuzu ise tarih verecektir.
****************************************************************
ABD, Bağımsız Ulus-Devletlere Savaş Açtı
ABD, dünya egemenliğine ve küreselleşmeye temel engel olarak "ulus-devlet yapılanmasını" görmektedir. Bu yapı, ekonomik, politik, kültürel ve psikolojik açıdan Amerikan egemenliğine ve küreselleşmeye büyük tehditler barındırmaktadır.
Bağımsız ulus-devlet yapılanmasının zayıflatılması ve zaman içinde yok edilmesi için ABD’nin önderliğindeki küresel güçlerin iki önemli stratejisi bulunmaktadır.Bu stratejilerden birincisi, ulus-devletin üstten yıpratılmasıdır. Bu ise BM, IMF, Dünya Ticaret Örgütü, AB gibi ulus ötesi oluşumların desteklenmesi, yenilerinin kurulması ve güçlendirilmesidir. Böylece, ulus-devletin egemenliğini sınırlayan ulus-üstü oluşumlar oluşturulmuş/güçlendirilmiş olacaktır.
Bağımsız ulus-devletleri zayıflatacak ve zaman içinde ortadan kaldıracak olan ikinci strateji, "devlet-altı" denetimli örgütlenmeler ve tehditler yoluyla ulus ya da devlet egemenliğinin sınırlandırılmasıdır. Bu durumda devletin egemenlik alanı daraltılarak güçsüzleştirilmesi sağlanacaktır.
Bu stratejinin yaşama geçirilebilmesi için Açık Toplum gibi küresel vakıflar, IRI, NED gibi ABD destekli çesitli örgütler, US-AID ve UNDP gibi yandaşları kayırmaya dönük projeci kuruluşlar, bazı araştırma-inceleme vakıfları, denetimli hareket eden ve ulus-devlet yapılanmasını güçsüzleştirmeye çalışan araştırma merkezleri devreye sokulmuştur. Bu küresel ve ulusal uzantılar haline gelmiş Sivil Toplum Örgütleri yoluyla ulus-devletin güçsüzleştirilmesi, etkisizleştirilmesi, yönetme yeteneklerinin engellenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, ulus-devletin güçsüzleştirilmesi için bölgesel çatışmaların körüklenmesi, iç savaşların desteklenmesi, devletin küçültülmesi, özelleştirmenin teşvik edilmesi gibi politikalar desteklenmektedir. Bu iki bileşenin amacı, ulus-devletin güçsüzleşerek ABD'nin "Küresel Devlet" oluşturma politikasının önündeki engellerin kaldırılmasıdır.
ABD, ulus-devletin güçsüzleştirilmesi için bölgesel çatışmaların körüklenmesi, iç savaşların desteklenmesi, devletin küçültülmesi, özelleştirmenin teşvik edilmesi gibi politikaları desteklemektedir
Bu yazı, ABD’nin Ortadoğu politikası konusunda bazı ipuçlarının yakalanmasına yönelik teorik bir çalışma olarak hazırlanmıştır. ABD'nin Ortadoğu politikalarının anlaşılması için yeni yüzyıla yön veren teorik çalışmalar olarak ulus-devlet, Uygarlıklar Çatışması, Küreselleşme ve Küresel Savaş gibi kavramların tartışılması ve anlaşılmasında yarar bulunmaktadır.
Huntington ve Uygarlıklar Hiyerarşisi
Samuel Huntington, 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde "Uygarlıklar Çatışması" isimli bir makale yazmıştır. Bu makalesi 1996'da kitaba dönüştürülen Huntington'ın tezi, bazı çevrelerin büyük ilgisini çekmiş görünüyor.
Afganistan ve Irak işgaliyle tartışılmaya başlayan ve ABD’nin Orta Doğu politikasıyla gündeme yeniden yerleşen bu tez ile ilgili kapsamlı bir eleştiriye rastlamış değiliz. Bir kaç dergide çıkan eleştirilerde ise, Huntington'ın savının, eleştirilmesi yerine, Batı karşıtlığı teması üzerine oturtulmuş değerlendirmelerle adeta desteklendiği ve dinleri karşı karşıya getiren yaklaşımlarla özensiz değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir. Uygarlıklar çatışması savını eleştirmeye dönük yetersiz ve tutarsız yaklaşımlara tepki olarak "uygarlıklar çatışması" tezinin gerçekçi bir değerlendirmesinin ve eleştirisinin yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
Samuel Huntington, dünyadaki uygarlıkları yedi temel gruba ayırmaktadır. Bunlar; Batı uygarlığı, İslam, Hint, Ortodoks-Slav, Latin Amerika, Japon ve Afrika uygarlıklarıdır. Bu değerlendirmelerde bazı ülkelerin durumu kesin açıklığı ile belirlenememekte ve iki uygarlık arasında bir noktada bulundukları öne sürülmektedir.
Önümüzdeki yüzyılda kültürlerin temel çatışma kaynağı olacağını belirleyen Huntington, ideolojiler ve ülkeler arasındaki eski çatışma ve çatışma kaynaklarının önemini yitireceği öngörüsünü yapmaktadır. Batı uygarlığı ile İslam, Japon, Hint, Latin Amerika, Ortodoks-Slav ile Afrika gibi farklılaştırmaları yaparken, bunlar arasındaki tarihsel ve kültürel farklılıkları kaynak olarak gösteren Huntington; ulusal siyasal kültürün öneminin giderek zayıfladığını düşünmektedir.
Yeni Savaş Stratejisi : Ulus-Devletler ve İslam ile Savaş
ABD, dünyadaki egemenliğini iki temel teorik açılım üzerinden yürütmeyi sürdürmektedir. Bunlardan ilki, "ulus-devletlerin güçsüzleştirilmesi", diğeri ise "uygarlıkların çatışması” ya da “uygarlıklar hiyerarşisi” yaratılmasıdır. Bunun yolu da elbette ki ulus-devletleri kendi aralarında savaştırmak ya da ulus-devletler ile savaştır.
ABD, ulus-devletler ile savaşırken, önemli bir savaş alanı daha oluşturmuştur: Ulus-devletler gibi küreselleşmeye direnen bazı İslam ülkeleri ve liderleri, ABD politikalarının hedefi durumuna gelmiştir. Bu nedenle, Ortadoğu, Amerikan politikalarının ilk aşamadaki uygulama merkezine dönüştürülmüş ve İslam ile ulus-devlet yapılanmalarının çökertilmesi anlamında kapsamlı bir dünya savaşı (Küresel Savaş) başlatılmıştır. Amerika'nın Ortadoğu politikalarını bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir.
ABD'nin Derin Açmazları
ABD Küresel Savaş stratejisinin gerçek anlamda ciddi eksiklikler barındırdığı görülmektedir. Her şeyden önce, "uygarlıklar çatışması" savı, bugünün temel kültürünü ve bütün anlamıyla yaşam biçimimizi belirleyen ‘ulus-devlet'in küçümsenmesine dayalıdır. Ulus-devlet'i küçümsemek, bugünün dünyasında mevcut olan çatışmaların temel kaynağını gizlemek ya da en azından dikkate almamak anlamına gelmektedir. Bu anlamda tez, küreselleşme söyleminin tamamlayıcı bir parçası olarak görülmelidir. Ne var ki, bugünün dünyasında temel farklılaşma olarak en etkin öğe, yaşayan ülkeler ve uluslar olmaya devam ediyor. Bunu görmezden gelmek, ulus-devlet ötesi çatışmalar üreterek ulus-devletin etkisini azaltmak çabasıyla yapılsa bile, gerçeklerden kaçmak ya da gerçekleri görmezden gelmek demektir ki, bu tutarlı ve bilimsel bir yaklaşım sayılamaz.
Günümüzün kültür ve uygarlık düzeyini oluşturan temel öğelerin de ulus-devletler olduğunu dikkate alırsak, "uygarlıkları farklılaştırma ve farklılıklardan egemen bir Batı uygarlığı ortaya çıkarma"yı hedefleyen bu tez, baştan yara almış olmaktadır.
Uygarlıklar çatışması tezinde, uygarlık farklılaştırmaları yapılırken de nesnel ölçütler kullanılmış değildir. İslam, farklılaşma ve çatışma kaynağı oluyorken, Hıristiyanlık ve Musevilik neden olmuyor? Bu nedenle, Küresel Savaş, İslam’a yönelmekte, diğer dinler ise bu savaşta ABD yanında saf tutmaya zorlanmaktadır. Bu zorlamanın ne ölçüde başarı kazanacağı zaman içinde görülecektir. Ancak, İslam dışındaki dinler de, küreselleşmenin uzun dönemde kendileri için de ciddi tehditler getireceğini kısa zamanda algılayacak ve ABD politikalarına destek olmaktan kaçınacaktır.
Uygarlıkların çatışması tezine dayanan ABD politikaları, özellikle 21. yüzyılda dünya gündemini belirleyecek bir gündem olarak seslendirilmesine karşın, devingen olmayan yaklaşımı nedeniyle direnç gösteren tarafları çeşitlendirerek ve güçlendirerek kısa zamanda çözülmeye ve başarısızlığa mahkûmdur.
Uygarlıkların birbirlerine yakınlaşma ve uzaklaşma gizil güçlerini dikkate almadan, bazı uygarlıkların yok olması, yenilerinin oluşturulması, bazılarının bütünleşmesi gibi değerlendirmelerden uzak bu bakış açısı, devingen olma niteliğinden yoksundur. Bu niteliği nedeniyle, kuramın pratiği açıklama konusundaki yetersiz olduğu görülebilir. ABD'nin Küresel Savaşını dayandırdığı önemli bir teorik yaklaşım olan "uygarlıkları farklılaştırma ve tek uygarlık oluşma" çabası, durağan niteliğiyle geleceği açıklamak konusunda baştan yetersiz kalmakta ve yeni yüzyılı biçimlendirme araçlarından yoksun bulunmaktadır.
Ulus Devletler Direniyor
Küresel Savaş stratejisi, uygarlıkları biçimlendiren uluslar, ülkeler, sınıflar, kültürler, çıkar kümeleri ve çatışma kaynakları önemsemeksizin, ulus-devlet ötesi yeni birlikler ve çatışmalar varsayma ya da oluşturma çabasındadır. Ancak, bütün bu eksikliklerine karşın, küresel bir dünya devleti ya da gücü oluşturma çabasının ideolojik niteliği gözlerden kaçırılmamalıdır. Feodal yapıya karşı mutlak monarşiyi destekleyen burjuvazi, ayakları üzerinde durmaya başlayınca demokrasi adına devletin küçültülmesini savunmuş ve liberalizm, bir burjuva ideolojisi olarak ortaya çıkmıştır.
Çokuluslu şirketler ve sermayenin genişlemesinin önünde bir engel olarak görülen ulus-devlet gerçeği de, güçlenen ve ulusal nitelikleri aşan burjuvazi için elbet bir gün engel olarak görülecekti. Küreselleşme söylemi, işte bu aşamanın sözel altyapısını oluşturmaktadır. Ulus-devlete karşı açılacak savaş; bir yandan ulus-devlet ötesi bölgesel ve siyasal örgütlenmelerin oluşturulması ve güçlendirilmesi (AB gibi) pratiği ile beslenirken; öte yandan, evrensel değerler, sınırsız iletişim, uluslararası ekonomi, sınır aşan çevre sorunları gibi kavramlarla ulus-devlet ve milliyetçilik olgularına karşı kuramsal bir söylem oluşturma yoluna girmiştir.
ABD Çöküyor
ABD'nin Küresel Savaş politikası, ulus-devleti küçümseyen ve önemsemeyerek etkisini giderek azaltan bir olgu olarak gören; bunun yerine, uygarlıkların çatışmasını ya da savaşımını öne çıkaran yaklaşımıyla küreselleşme söyleminin önemli tamamlayıcılarından birisidir.
Kısacası, ABD'nin ulus-devletlere ve İslam’a karşı açtığı savaş, Küresel Savaş stratejisinin bir parçasıdır. İçinde barındırdığı ciddi çelişkiler ve dünyadaki gerçek güç dengelerini yanlış hesaplamasından dolayı bu strateji, yalnızca güç ile istediklerini yapmaya çalışan bu strateji, başarısızlığa mahkûmdur.
Bütün bu oyunlara ve stratejilere rağmen, ulus-devletlerin ABD ve küresel güçlerin stratejilerine direndiğini açık olarak görüyoruz. Latin Amerika’dan Asya ülkelerine, Afrika’nın bağımsızlığını kazanan bazı ülkelerinden Avrupa’nın küçük devletlerine kadar ulus-devletler büyük bir direnç ile küresel kapitalizmin baskılarına karşılık vermektedir. Bu süreçte AB gibi bölgesel federasyonlaşma çabaları çatırdamaya, ABD’nin dünya egemenliği ideali son bulmaya ve her şeyden önce de ABD’nin kendisi çökme süreci içine girmeye çoktan başlamıştır. Bizden söylemesi.