İŞGAL -2-
ABDULLAH AYDIN
İşgal, bireylerin, Devletlerin ve ülkelerin hayatında çokça yaşadıkları bir eylem ve tanımlama. Ancak sonuçları kötü, imajı kirli olan bir kelime.
Anadolu toprakları ve üstünde yaşayan insanları bu kelime ve eyleme pek yabancı değil. İnsanlarımız ve topraklarımız çeşitli tarihlerde çeşitli işgallerle karşılaşmış ve bu işgalleri defetmek için çok ağır faturalar ödemiştir.
Günümüzde işgal, eskiden olduğu gibi sadece bir halkın, bir ulusun topraklarına el koymak, yönetimini ele geçirmek değil, tüm değerlerini ve zenginliklerini sömürmek ve hayatın her alanında hâkimiyetini sağlamak olarak işliyor. Kendi ülkende yabancılaşıyor, maraba durumuna düşüyorsun.
Günümüz işgalinde, duygular, düşünceler idealler baskılanıyor, kültürler, makamlar, topraklar, üretilmiş artı değerler çeşitli şekillerle işgal edilebiliyor, asıl sahibinin yararları yok edilip aleyhine kullanılabiliyor.
Yetmiyor, her türlü sosyolojik, Siyasi, Askeri, Kültürel ve Ekonomik yönlendirmelerle baskı altına alıp, bir nevi Sahip-Köle ilişkisi kuruluyor.
İşgal sadece dış güçler tarafından olmuyor, ülkeler daha acımasız kimi iç işgalleri de yaşıyor.
Dünyada bu tür insanlık dışı bir sömürgeciliğin yaşatıldığı ülkeler var mı diye sorarken, aklımıza kendi ülkemiz geliyor. ‘Acaba bizim durumumuz nedir, ülkemizde de iç ve dış işgal var mı?’ sorusu takılıyor zihnimize.
Öyleyse gelin durumumuza birlikte bakalım:
Ülkemizde çok yönlü bir işgal var. Askeri ve Toprak işgalinin yanında, Ekonomik, Kültürel, Sosyal ve Siyasal işgal de var.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin pek çok kurum ve üssünün, ABD ve NATO’nun kullanımına açık olduğu yazılıp söylenmektedir. Niçin? Niçin acaba?
‘Türkiye’yi korumak’ adı altında, Hava Üssü, Füze Üssü, Füze Rampaları, Atış Alanları, Radar Üsleri, Askeri Hava Alanları, Füze Kalkan Radarları, Harekât Merkezleri, Uçak Bakım Merkezleri, Lojistik Destek Merkezleri, Deniz Üsleri olmak üzere 30 civarında NATO ve ABD üssü var. Ayrıca, bilinmeyen tesisler olduğu da yazılıp çizilmektedir.
Bu tesisler, sözüm ona Türkiye’yi korumak(!) amaçlı imiş! Yerseniz(!)
Yetkili insanların aktarımlarına göre, ülkemizdeki Bankaların 15 inin sermayesinin tümü yabancı iken, ayrıca yabancı Bankaların 6 şubesi, 3 tane yabancı sermayeli Yatırım Bankası, 6 adet Yabancı Ortaklı Özel Banka mevcut.
Bu Bankaların kârlarını Türkiye için kullandığı söylenebilir mi? Hayır; Bin defa hayır! Ülkeyi yöneten siyasetçiler ve Ekonomi sorumluları, yabancı sermaye kuruluşlarının yıllık kazançlarından dışarıya Transfer ettikleri miktarları bu ulusun bilgisine neden sunmazlar. Muhtaç bırakılan insanların yabancı Bankalardan aldığı yüksek faizli kredilerden, yabancıların cebine ne kadar para aktardığını bilmek bu milletin hakkı değil mi?
Yabancılara 2003 - 2014 yılları arasınsa satılan Toprak ve diğer taşınmazların miktarı 141 Milyon metrekareden fazla. Sözde karşılıklı antlaşma esasına dayanıyor muş!
Satılan 2b arazilerinin miktarını, kimlere ne kadar ve ne için satıldığını bilen var mı? Bilen yok; olmayacak ta.
Kamu kuruluşlarının bir kısmı bilerek zarar ettirilerek satışın ve özelleştirmenin önü açılıyor ve kamu malları haraç-mezat elden çıkarılıyor. Kamu mallarının elden çıkarılması ve çoğunun yabancıların eline geçmesi işgalcilerin işine geliyor ve Türkiye’nin geleceğine ipotek koyuyor.
AKP iktidarının sattıklarına bir bakalım:
Çimento, Cam, Soda, Metal, Tarımsal kuruluşlar, Barajlar, Akarsu Santralleri, Tekel kurum ve arazileri, Sümerbank kurum ve arazileri, ASELSAN, TÜMOSAN, Fosfat, Makine ve Teknopark tesisleri, Şeker Fabrikaları ve arazileri, Et ve Balık kurumu ve arazileri, Enerji santralleri, Termik santraller, Elektrik dağıtım şirketleri, Bankalar ve ortaklıkları, Maden ve Kömür ocakları, Bakır, Krom, Gümüş ve Metalürji şirketleri, Sigorta şirketleri, SEKA’ya ait 12 fabrika, işletmeleri ve arazileri, Liman ve Tersaneler, Devlet Demir Yolları, Telekom, Emekli sandığına ait otel ve tatil köyleri olmak üzere 273 adet Kamu Kurum ve Kuruluşu yerli ve yabancı Sermayedarlara adeta hibe edilmiş gibidir.
Bu ülkeyi yönetenlere ne kaldı? Bol maaşlar ve güdümlü ve cilalı makamlar. Peki, bu ülke insanının elinde ne kaldı? Elinde ne kaldığını halkımız kendi söylesin ki; belki çare bulmak için biraz akıl yürütür, çaba gösterir!
Bu gidiş, bu işgaller böyle devam ederse, yakın zamanda ülkemiz insanları anadan üryan kalacaklar. Olayların gelişimi ve zamanın akışı akıl ve gücümüzü birleştirmeyi gerektiriyor. Türkiye, biran evvel Ortadoğu düşüncesinden ve bataklığından çıkmalı, Demokrasi, Hukuk ve İnsan Hakları ile barışmalıdır.
Gelişmeleri zamana ve başkalarına bırakmak, Terör ve Hukuksuzluk işgallerinin de genişlemesine neden olacak ve bu ülkenin yaşam damarlarını kesecektir.
İsviçre Ulusal sloganı şöyle diyor:
Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!
Pir Sultan Abdal ne demiş:
Gelin canlar bir olalım!
İşgali önlemenin başka yolu var mı?