Batı sponsorluğunda
Müslümanlar bir birini öldürüyor
Sudan’daki Türkiye Büyükelçiliğine yapılan saldırıyı, Mısır’daki Müslüm Kardeşlerin üzerine ateş edilmesini, 200 den fazla insanın ölmesi ve 4 binden fazla insanın yaralanmasını haklı olarak eleştiriyor, karşı çıkıyor. Suriye’de ölü sayasının 100 bini geçtiğini söylüyor, doğrudur.
Bu söyleminin arkasından ilave ediyor, öldürenlere gönderme yapıyor: “Bunlar güya Müslümanlar” diyor. Peki diğer taraflardan öldürülenler ne olacak, onlar başka dinlerden mi?
Daha dikkatli dinlersek, demeçlerini iyi okursak şöyle bir ayrıntı var. Mısır’da Müslüman Kardeşlere saldıranlar Müslüman değil, Sudan’da Büyükelçiliğimize saldıranlar Müslüman değil. Suriye’de Türkiye Hükümeti’nin desteklediği güçlerin dışındakiler “Güya Müslümanlar” aslında Müslüman değil, diyor.
Mantık açık ve net... Başbakanın destekledikleri Müslüman diğerleri Müslüman değil...
Algılama bu, ilan edilen bu...
Oysa dünyanın bildiği gerçek ortada, Müslümanlar bir birini öldürüyor. Tarikatlara, mezheplere bölünmüş İslam dünyası, İslam ülkeleri emperyalizmin projeleri, kışkırtmaları ve pazar paylaşımları doğrultusun da bir birini boğazlıyor. Batı sponsorluğunda Arap Baharı artık yeni ve daha kanlı bir aşamaya girmiş durumda.
Giderek, hükümetin iç ve dış politikaları doğrultusunda biz de benzer bir mecranın içine itiliyoruz, itmeye çalışıyorlar.
Suriye’de, Mısır’da, Libya’da, Tunus’ta, Sudan’da tarafız. İran konusunda tarafız. Yani Kuzey Afrika ülkeleri, Ortadoğu ülkelerinde Müslüman Kardeş tarafıyız. Yeni kurulmak istenen bu sisteme karşı ayaklanan bu ülkelerin diğer insanları ise düşman...
En kötüsü de Türkiye’de taraf olarak toplumu ikiye bölme, bir birini ihbar etme noktasında Erdoğan ve ekibi tarafından politikalar yaşama geçiriliyor. Gezi direnişindekiler “güya Müslüman”, kendilerine destek verenler gerçek Müslüman olarak algılanıyor ve topluma bu algı yandaş medya tarafından her gün canlı yayınlarla yayılıyor.
Devlet yönetimleri dine göre ayarlanmaya çalışırsa çatışmalar bitmiyor. Nihai hedefleri şeriat bir kenara bırakılmadıkça insanların ölmeye devam edeceği gün gibi ortada. Din ve devlet işlerinin ayrılması, bütün dini görüşlere aynı ölçüde saygı gerçekleşmeden İslam coğrafyasında kan akması durdurulamayacak, durmayacak ve çok canlar yanacak gibi görünüyor. Bunun sorumlusu ise dini kuralları devlet yönetimlerine sinsice uyarlamaya çalışanlar değil de kimdir?
Sadece dini görüşlere saygı ve eşitlik değil; ayrı milliyetten olan insanlara da eşit şartların sağlanması gerekiyor. Adalet temelinde sorunlarına çözüm, isteklerine destek, özgürlüklerini yaşamasına devlet olarak yardımcı olmak çağın demokrasinin gereğidir.
Sonuç olarak; din, milliyet farklılıklarının ortadan kaldırılması günümüzde olmazsa olmazların başında geliyor.
Bunun da bir tek yolu var, lafta değil, gerçek demokrasinin sağlanması ile mümkün.
Ne yazı ki; Başbakanın son açıklaması, yüzde on seçim barajının yerinde duracağını söylemesi, Gezi Parkı direnişçilerini düşman ilan etmesi, demokrasi için canlarını veren gençleri polise karşı orantısız güç kullanıyor, polis kendisini savunuyor, Avrupa bunu duymuyor ifadeleri karamsarlık yaratmakta ve demokrasinin gelmesi için daha çok yol kat etmemiz gerektiğini gösteriyor.
Oysa demokrasiye, barışa çok ihtiyacımız var ve oldukça yakınız. Yapılacak iş çok zor değil. Önce genel af, arkasından seçim ve partiler yasasının değişmesi ve yeni anayasada sınırlarımız içinde yaşayan her vatandaşın dini, dili, milliyeti tanınmalı ve eşit düzeyde saygı göreceği ifade edilip, fiilen de uygulanmalı.
Özgürlüğün, demokrasinin başka bir yolu varsa ben bilmiyorum. Bilen varsa söylesin
http://www.akdenizgazete.com/bati-sponsorlugunda-muslumanlar-bir-birini-olduruyor-makale,313.html