DARBELER DÖNEMİ KAPANMIŞTIR!
ABDULLAH AYDIN
“Türkiye’de darbeler dönemi kapanmıştır.” Böyle diyordu Devlet adamı ayağına yatmış, güç sarhoşluğuna düşmüş burnu havada siyasetçilerimiz, kimi yöneticilerimiz…
15 Temmuz gecesi yaşadığımız, ne olduğu pek belli olmayan kalkışma, işin hiç de öyle olmadığını ve Türkiye’nin bazı tehlikelere hâlâ açık olduğunu gösterdi…
Anlaşılıyor ki; Ülkede siyasi ve Bürokratik yetkiyi elinde tutanlar, yönetmeye talip oldukları, kimi mevkilerini işgal ettikleri Türkiye’yi yeterince tanıyamamışlar.
Belki tanımışlardır da, foyalarını ortaya çıkaran eski dost ve ortaklarından böyle bir ihanete uğrayacaklarını tahmin edememişlerdir.
Darbeler ve darbe teşebbüsleri Türkiye’nin son Yetmiş yılını yedi bitirdi. Darbeler, toplum üzeride uyguladığı akıl almaz baskı yöntemleriyle, çeşitli ayrışmaların, karşıtlıkların nedeni ve etnik terörün kışkırtıcısı oldu. Darbeler ve terör birbirini destekleyen havuza dönüşürken, ülkenin sosyal, siyasal ve ekonomik değerlerini yutan canavarlar görevini yaptılar, halende bu görevlerini sürdürüyorlar. Cumhuriyetin çağdaş artı değerlerini, aydın insan zenginliğini yok ettiler ve ülkeyi karanlığın ve nefretin içine ittiler...
15 Temmuz darbe girişiminde bulunanlar o kadar acemi ve başıbozuk davranıyorlar ki; yargılanacakları mahkemede ne diyecekleri konusunda şaşırmaları ve kendi içinde tutarlı bir savunma yapmaları bile zor görünüyor. Şayet bu darbe girişimi tiyatroda oynanan bir oyun olsa idi daha tutarlı, daha disiplinli ve daha anlaşılır oynanırdı. Belli ki, kendi içinde uyumlu bir amaç, program, strateji ve taktikten yoksun derlenmiş acemiler mangası bir hareket.
Hiyerarşi ve disiplinden yoksun gözüken darbe heveslilerinin hareketi başarıya ulaşamadı. ‘Parmağım kör gözüne’ mantığıyla yapılan bu hareketin Türkiye’ye ve insanlarımıza verdiği ve gelecekte sebep olacağı zararı şimdiden hesaba dökmek oldukça zor. Bu hareket sonucunda asıl faturayı ödeyenler yine yoksul çocukları oldu. Öldürüldüler, dövüldüler, kendi halkı tarafından yerlerde sürünerek, linç girişimlerine maruz kalarak, hakarete uğrayarak onurları kırıldı. Belki, bu zamana kadar çok güvendikleri Cumhuriyet Ordusuna ve halkına olan güvenleri ve sevgileri sarsıldı. Ülkemiz için çok kötü olan bu hareketin, bazıları için oldukça faydalı olacağı ve geniş hareket alanı açacağı muhakkak. Olay, ilk saatlerinden itibaren siyasal ve dinsel şova dönüştürüldü. Sabah akşam camilerden yapılan çağrılar, sürekli okunan ezan ve Selâ ile toplum sokağa çıkmaya çağrılırken, Türkiye Haçlı taarruzu ile karşı karşılaşmış gibi bir his uyandırıldı.
Kalabalıkların, emir altındaki ve hiçbir şeyden haberi olmayan erlere saldırmaları, attıkları din motifli sloganlar ve IŞİD türü davranışlar, Türkiye’nin geleceğinin barışa epey uzak olduğunu gösteriyor.
Türkiye’yi bekleyen bir tehlike de, Mecliste AKP oylarıyla kabul edilen ‘Torba’ türü yasalar gibi, torba türü suçlamalar sonucu olayla hiç ilişkisi olmayan, sadece AKP iktidarından hoşnut olmayan suçsuz yurttaşlarında, tarafsızlığı tartışma götürür mahkemelerde, sözde yargılamalarla zindanlara doldurulma tehlikesidir.
Kimi akılsızlar Askeri darbe peşinde koşarken, AKP iktidarı da boş durmuyor. Birçok hâkim ve Savcıyı FETÖ örgütü üyeliğiyle suçlayıp tutuklarken, binlerce Hâkim ve savcı da tutuklanmak ve meslekten kovulma korkusu yaşıyor. ‘Torba Yasa’ taktiği burada da işletiliyor. Sonuçta, suçlu insanlar dışında, suçsuz insanlarında mağdur edilmeleri söz konusu olacak gibi görünüyor. Suçluları ayıklama konusunda dikkatli davranılmalıdır.
Bir başka ilginç görüntü; Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay Başkanı dâhil, birçok üst düzey komutanın yaverlerinin darbe teşebbüsünün içinde olmalarıdır. Yıllarca beraber çalıştıkları kişilerden haberleri olmayanların, ülke yönetimini sağlıklı yürütmeleri gelecek konusunda endişe yaratmaktadır.
Bu tür girişimler, tarafsız düşünce içinde etraflıca araştırmalı nedenleri tek tek ortaya konmalı ve tedbirler ona göre alınmalıdır. Nedenleri sorgulamak, ortadan kaldırmak yerine, sonuçları siyasi çıkara dönüştürmekten kaçınılmalıdır. Görüntüler böyle bir tehlikeyi işaret ediyor.
Cumhurbaşkanının yakınına ait bir cenaze töreninde ağlamasını insani buluyorum. Ancak Cumhurbaşkanı cenazelerde ağlamak yerine, ‘biz bu ülkeyi On Dört yılda neden tam düzlüğe çıkaramadık, neden geçmiş yıllardan beter duruma getirdik’ diye düşünmesi ve ona göre çalışılacağını, bu ülkede insan katliamlarının olmayacağını, darbe nedenlerinin mutlaka ortadan kaldırılacağını ve On Dört yıldır yapamadıkları için toplumdan özür dileseydi daha müspet bir gösteri yapmış olurdu.
Bu hareketle Türkiye’nin bilinen bir gerçeği daha yaşandı. Bu ülkeye, sağ iktidarlar, göbekten dışa bağımlı yönetimler özgürlüğü ve Demokrasiyi getiremezler. Tarikatların, cemaatlerin okullarında, medreselerinde okuyup, tarikat şeyhlerinin, mollaların önünde diz çöküp tedrisatından geçen yönetenlerce bağımsızlık korunamaz, özgürlük ve Demokrasiye ulaşılamaz.
Bu ülkenin, darbe yönetimine ve yöneticilerine, Ayetullahlara, Fetullahlara, Tarikat ve Cemaat sistemlerine isteği de ihtiyacı da yoktur.
Bu ülkenin bağımsızlığa, Hukuka, eşitliğe, özgürlüğe, birlikte yaşamaya, İnsan Haklarına, Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerine, devrimlerine inanmış, gerici bağnazlıktan arınmış, bilimin ışığında yürümeyi ilke edinmiş yöneticilere ihtiyacı var.
Ülkemiz bu konuda oldukça zengin. Yeter ki halkımız gözünü açsın, aklını ve zekâsını doğru kullansın! Yeter de artar bile.