Dershanelerin kapatılma kararı
Av Tevfik KARABULUT
Son günlerin en önemli gündem maddelerinden birisi bilindiği gibi dershanelerin kapatılma kararı üzerine yoğunlaşan tartışmalar,diğeri ise Barzani’nin Diyarbakır ziyareti merkezli gelişme ve tartışmalardır.
Yazılarımızı takip edenler bizim uzun zamandır önceden kararlaştırılan bir projenin yürüdüğü,bu proje eğer akamete uğramazsa,Kürt Kimliği merkezli yerel özerkliğin güçlendirildiği,genel affın çıkarılarak PKK,KCK,Ergenekon,Balyozvs hükümlü ve tutukluları dahil herkesin afla salıverildiği bir Türkiye’yi yaşayanların göreceğini çok kez yazdığımızı bilirler.Başbakan’ın Kürdistan sözcüğünü açıkça kullandığı, dağdakilerin indiği ve cezaevlerinde bulunanların da serbest kaldığı günleri göreceğimizden bahsettiği son Diyarbakır konuşması bizim daha önce yazdıklarımızın ne kadar isabetli olduğunu gösteren gelişmelerdir.Onun için tekrar aynı konu üzerinde durmayacağız.Biz bu gün diğer önemli gündem maddesi olan dershanelerin kapatılması konusu ile ilgili bazı değerlendirmeler yapmaya çalışacağız.
Sosyal bilimleri ve özellikle siyasal tarih ile sosyolojiyi birazcık bilenler tarih boyunca insanlığın karşılaştığı hiçbir gelişmenin ve hele hele önemli gelişmelerin ve kararların tek boyutlu olmadığını bilirler.
Daha açıkçası, ekonomik zannettiğiniz gelişme yalnızca ekonomik, siyasal zannettiğiniz karar yalnızca siyasal, askeri zannettiğiniz gelişme yalnızca askeri hatta dini ve ahlaki zannettiğiniz herhangi bir olay yalnızca dini ve ahlaki değildir.
Bu bakımdan dershanelerin kapatılması ile ilgili hükümetçe alınan karar da söylendiği gibi yalnızca Türk Milli Eğitim Politikalarının yeniden düzenlenmesi çerçevesinde ve yalnızca eğitimin gerçekleri ışığında alınmış bir karar değildir.Söz konusu kararın arkasında yatan sebepleri daha iyi kavrayabilmek için olaya ve bu arada yakın zamandaki gelişmelere daha geniş boyutlu bakmakta yarar vardır.Nitekim;
Türk Milli Eğitim sistemindeki eksiklikler herkesin malumudur.
Mevcut eğitim kurumlarının yetersizliği,eğitim ve öğretim eşitsizliğinin hala büyük oranda giderilemediği herkesin ortak kabulüdür.
Üniversite sınav sisteminden KPSS ve diğer resmi ve özel kurumların uyguladıkları sınav sistemlerine kadar mevcut bütün sınav sistemlerinin öğrencileri hatta mezunları, alternatif sınav hazırlama merkezlerine gitmeye mecbur ettiği gerçeğini kimse inkar edemez.
Dershaneler bu noktada büyük bir ihtiyacı karşılamaktadırlar.
Gelmiş geçmiş iktidarlar henüz dershaneler dışında bu ihtiyacı karşılayacak merkezler oluşturamamışlardır.
Yani dershaneler hala birer ihtiyaçtır.
Son birkaç yıldır yaşadıklarımız göstermektedir ki dershanelerin kapatılması ile ilgili kararın bir tarafında Hükümet ile dershaneler deyince ilk akla gelen Gülen Cemaati arasındaki zikzak çizen ilişkilerin büyük rolü vardır.Anlaşılan odur ki hükümet ülkede alternatif güç merkezleri oluşmasını ve bu güç merkezlerinin zaman zaman da olsa kendisine “ben de varım” tarzı diklenmelerde bulunmasını istememektedir.Bu karar açıkça “ben ne dersem o olur,istersem senin hareket alanını da daraltırım” kararıdır.
Peki bu karar zaten ağır aksak yürüyen eğitim sistemimizi yeni sıkıntılara sokacak mıdır.Elbette evet. Merdiven altı eğitim merkezleri yani özel hocalar devri olabildiğince hortlayacaktır.Üstelik denetimsiz ve daha maliyetli şekilde.
Neyse konuyu fazla uzatmayalım ve tarihten bir kısa alıntıyla toparlamaya çalışalım.
Bilindiği gibi Erdebil Tekkesi,özellikle 14-15 ve 16 .yüzyıllarda İran,Anadolu ve Kafkaslar üçgeninde yaşayan ve özellikle Türk kökenli Müslümanlar arasında önemli bir yeri olan bir tekkedir.Kurucusu Şeyh Safiyüddin İshak’tır.Erdebil Tekkesinin bilinen meşhur önderleri sırasıyla Şeyh Safiyüddinİshak,ŞeyhSadreddinMusa,Şeyh Hoca Ali,Şeyh İbrahim, Şeyh Cüneyd,Şeyh Haydar ve meşhur Şah İsmail’dir.
Erdebil Tekkesi bölgede o kadar etkindir ki dönemin önemli bölge devletleri olan Osmanlılar,Akkoyunlular ve Karakoyunlular,bu tekkeye bağlılık vehürmet ifadesi olarak Çerağ Akçesi adı altında bağış göndermektedirler.
Şah İsmail’in de dedesi olan Şeyh Cüneyd döneminde tekkede siyasallaşma eğilimlerini hisseden ve bunu kendi iktidarı için tehlike gören dönemin Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah,ŞeyhCüneyd’i Erdebil’den çıkarır.Erdebil’den çıkarıldıktan sonra Anadolu’ya yönelen Şeyh Cüneyd ,dönemin Osmanlı hükümdarı 2.Murad’a içinde bir Mushaf,bir seccade ve bir teşbih bulunan hediyeler göndererek bir talepte bulunur.Kurt Belinde (İç Anadolu’da bir bölge) müritleriyle birlikte oturmasına izin verilmesini ve dualarla meşgul olmak istediğini söyler.Şeyh Cüneyd’in Erdebil’den çıkarılış sebeplerini bilen 2.Murad’ın kendisine verdiği cevap ilginçtir.”Bir tahta iki padişah sığmaz.”Nitekim Şeyh Cüneyd’e yine bu sebeplerle bilahare başvurduğu Karamanlılar ve Memluklüler tarafından da bölgelerine yerleşme izni verilmez.ŞeyhCüneyd’e epey bir dolaşmadan sonra Fatih ile arasındaki rekabet sebebiyle o zaman merkezi Diyarbakır’da bulunan Akkoyunlu Devletinin hükümdarı olan Uzun Hasan kucak açar.Sonraki tarihi gelişmeler herkesin malumudur.
Umarım bu tarihten alınmış kısa alıntı bazı şeyleri açıklamaya yardımcı olmuştur.