Diyagram: Masumsun!

Bir daha dönüşü olmadı. Ama o, dönüşsüzlüğünden kendini insanlardan soyutlayarak kurtuldu. Ben öyle sanıyorum en azından. Üç erkek tarafından yok edilmiş bir ‘masumiyet’, onun masumiyeti olamazdı zira. Onunki yerli yerinde duruyordu ve o, bunun tast

 

Diyagram: Masumsun!

 

 

 

Oğuzcan ÇAĞAN

oguzcancagan@gmail.com  

 

 

İlk gençliğinin başlarında bir kızla tanışmıştım vaktiyle. Gündelik konuşmalardan öteye gitmeyen arkadaşlığımızın, onun hayatının zelzeleye tutulmasıyla birlikte dram tadı kazanacağını bilmiyordum önceleri. Bilseydim değişir miydi? Değiştirebilir miydim? Onu da bilmiyorum.

   Özel eğitim sınıfındaydı. Yalnızdı. Özel eğitim gören çocukların hepsi evde ya da okulda, kursta ya da dışarda ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar yine de yalnız değiller midir zaten? Kalabalık bir yalnızlık yaşar onlar. Onun yalnızlığı da en az ötekiler kadar kalabalıktı.

   Bir okul günü, hayatı keskin bir dönemece sokuldu. Benim de drama koşullanmış hayatıma derin bir çizik daha atılmış oldu. O kızın ruh sarsıntısının yanında, ben az biraz sarsıldım.

   Bir daha dönüşü olmadı.

   Ama o, dönüşsüzlüğünden kendini insanlardan soyutlayarak kurtuldu. Ben öyle sanıyorum en azından. Üç erkek tarafından yok edilmiş bir ‘masumiyet’, onun masumiyeti olamazdı zira. Onunki yerli yerinde duruyordu ve o, bunun tastamam farkındaydı.

   O dillendirmediğim, dilimden ırak tuttuğum, kalbimden ve zihnimden söküp attığım olayın üzerinden birkaç ay geçmesi gerekti okula dönebilmesi için. O ara zamanda neler yaşadı, ailesi bile bilemez belki. Sadece kendisi.

   Onu en son bir bayram sabahı gördüm. Yürüyüşü değişmişti, bakışları da. Kılık kıyafetinden söz bile etmiyorum, benden az biraz farklıydı. Dökük saçık kıyafetlerin içinde kendini rahat hisseden ben, bir genç kızın kıyafetlerinden dolayı derin bir hüzne gömülmüştüm.

   Olayın üzerinden çok zaman geçmiş, köprünün altından akan su nehre dönmüştü. Kıyıları çiçekler basmıştı. Hala yaşıyordu. İnatla. Kendisini küçük düşürdüğünü düşünüp sevinenler, onun gururuyla oynayıp onu yok edebileceğini sananlar ya da tamamen cahilliklerine sarınıp altından kalkamayacakları bir vebali sırtlananlara inat kimseyi umursamıyordu. İyi de yapıyordu. Elinden alınmış, çalınmış, kaçırılmış bir sahipliğin sorumlusu o olmamalıydı.

    İçime en çok dokunan, bana artık selam vermemesiydi. Verilecek selamlarını da mı çalmıştı o ‘erkekler’ ondan? Temelinden sarsılan güveni, herkese karşı kalkan oluşturmuştu anlaşılan. Genç kız rüyaları da karalar basmıştı.

   Yazı boyunca kullanmadığım sözcük ise, çoktan kaçıp gitmişti o kızın evreninden.

    Peki, ama ya sonbahar yapraklarına ne olmuştu? Neden dökülüp duruyordu?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel-siyaset Haberleri