Diyarbakırı Anlamak
Adnan Yıldız
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Diyarbakır mitinginde yaptığı konuşma yurdun her yanında dalga dalga yankılanmaktadır.
Çünkü millet Diyarbakır’da kendi sesini duymuştur.
Her ne kadar birileri, MHP’yi Diyarbakır’ı anlamamakla eleştirmeye çalışsa da, Devlet Bahçeli’nin konuşmasının her satırı sadece Diyarbakır’ı değil, bu coğrafyayı anlamanın izleriyle doludur
Bunu görebilmek ise bu toprakların dokusunu oluşturan motiflerin ilmeklerinin atıldığı süreci bilmekle mümkündür.
Aksi ise, uzun yıllardır mazlum coğrafyalar üzerinde kurdukları kanlı tezgahlardan elde ettikleriyle doymaya alışanların görüşleri olmaktan ileriye gidemez.
O yüzden Diyarbakır’ı anlamak;
Tanzimat açılımlarının koskoca bir imparatorluğu nasıl parçaladığını ve bu imparatorluğun bakiyesi toplulukların halen çektiği acıların nedenlerini anlayabilmektir.
Çanakkale’de, Milli Mücadelede yan yana yatanların hedeflerini anlamaktır.
Milletin bağrına saplanan Sevr paçavrasının çöpe atıldığı Lozan’ı anlamaktır.
Eğer bunları anlayamıyorsanız MHP’yi Diyarbakır’ı anlamamakla itham edebilirsiniz.
Ama önce aşağıda vereceğimiz belgeleri görmekte fayda var. Bakalım Diyarbakır’ı anlayan kimmiş?
Yıl 1923 ..
Lozan görüşmelerinin kıran kırana geçtiği günler. Başta İngiltere olmak üzere küresel güçler tıpkı bu günlerde olduğu gibi Kürtlerin hamiliğine soyunarak bağımsız bir Kürt devleti kurmak için olmadık yolları denemekteydiler. Halbuki adına hareket ettikleri Kürtlerin büyük bir çoğunluğunun böyle bir isteği olmamakla birlikte kendi adlarına hareket edilmesini de içlerine sindiremiyorlardı.
Bu yüzden birçok Kürt aşireti, kendilerine dahi sormadan onlar adına hareket eden emperyalistlere gönderdikleri mektuplar ve yayınladıkları yazılarla gerekli cevabı vermişlerdir.
Bu yazılardan bir tanesi 29 Ocak 1923 tarihli Vakit Gazetesinin 3. sayfasında yayınlanmıştır. Yazıyı kaleme alan ise Kürtlerin önde gelen aşiretlerinden Bedirhan aşiretine mensup Necip Bedirhan’dır. İlk defa burada gün yüzüne çıkardığımız yazı şu şekildedir.
“Türkler ve Kürtler
Şu aralık Lozan'da İngilizler Kürt'ün savunucusu kesildiler ve Kürtleri Türk camiasından ayırmak ve onların genel görüşünü saf dışı bırakmak için, üstelik bütün Kürtleri cahillikle itham ettiler. Yavuz Sultan Selim zamanından beri Kürtler, Türkler ile bir arada yaşamışlar. Memleketlerini hep birlikte muhafazaya çalışarak Türk orduları saflarında İslamı ve vatanı düşman taarruzuna karşı müdafaaya koşmuşlardır. Bu beş asırlık kardeşlik iki kavmi birbirine o kadar kaynaştırmıştır ve o kadar sevdirmiştir ki bu dayanışmayı bu irtibatı, kayalar kadar metin olan bu birliği hiçbir kuvvet, hiçbir hile ve fesat şimdiye kadar sarsmadı. Bundan sonra da sarsamaz...
Kürtleri ayartmak, Kürtleri kendi menfaatine kazanmak ve İslam'ın şimdiki sınırlarında daima bir fesat kuyusu kazmak için (emperyalistlerin) ne kadar çalıştığını Kürtler arasında bilmeyen kalmadı. Her Kürt, etrafında dönen entrikaları, parlak sahte vaatleri ve bu uğurda saçılan altınları nefret ile görüyor.
Herkes emin olmalıdır ki bütün Kürtlerin fikir ve emelinin ifadeleri Lozan'da sulh konferansı salonunda İsmet Paşa'nın konuşmalarında tecelli etmektedir. Kürt'ün ne düşündüğünü, ne istediğini, ne emel arkasında koştuğunu ne din ve vatanı tanımamış birkaç ahlaksız serseri ne de Kürt'ün öz ocağına hiçbir zaman girmemiş olan propaganda vasıtaları bilemez.
Hiçbir Kürt, hiçbir zaman Türk camiasından ayrı düşmek istemez. Türk Kürt'ün hocası, rehberi, ağabeyidir ve bütün Kürtler, din uğrunda seller gibi kanlar akıtmış olan bu büyük Türk milletin ebediyyen minnettarıdır. Bu yüzden bütün yalan vaatlere ve propagandalara rağmen Kürtler, Türklerin yanından ayrılmamıştır. Bugün de Kürtler her iyiliği, her ilerlemeyi, her yardımı yalnız Türk'den biliyor ve Türk'ü kendi nefsinden, kendi evladından ayrı tutmuyor. Hiç şüphe yoktur ki ileride de Türk camiasının en sağlam dayanaklarından birini Kürtler teşkil edecektir.
Zaten tarih şahittir ki, Kürtlerce Kürt-Türk farkı hiçbir zaman gözetilmemiştir ve bütün Kürt münevverleri ve halkı hep Türk kültürü ile yetişmişlerdir ve memleketlerinin her tarafında Türk'ün büyüklüğünü ve faziletini dillerinden düşürmemişlerdir.
İşte bütün Kürtler namına alenen bütün aleme ilan ediyorum ki;
Ne yapsalar ve ne etseler Kürt'ü Türk'ten ayıramazlar. Bu iki kardeş milletin arasına tefrika sokamazlar.
Emelleri ve vatanları müşterek olan bu iki halkı tarih birbirine o kadar kuvvetli vasıtalar ile bağlamıştır ki ayrılmaları hiçbir zaman düşünülemez Biz Kürtler mevcudiyetimizi, irfanımızı, her şeyimizi Türk'ün mertliğine borçluyuz ve bundan sonra da her mutluluğu, her gelişmeyi, her yüksekliği Türk camiasındaki durum ve konumumuzdan bekleyeceğiz.
Ne kadar isteriz ki, bu hakikati bütün medenî âlem, herkes, herkesten evvel Kürt işini Doğuda yeni bir karışıklık vesilesi olarak kullanmak isteyen politikacılar iyiden iyiye anlasınlar ve hiçbir zaman hatırdan çıkarmasınlar...
Merhum Bedirhan Paşa’nın torunu
Bedirhan Necib’’
Yine Osmanlı Arşivlerinde HR. İM, 60/3 kayıtlı ve Kürt Aşiretleri tarafından Lozan’a gönderilen bir başka belge ise şu şekildedir.
“Bugünlerde (Lozan Konferansı görüşmelerinde) İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un Kürtlere bağımsızlık verilmesi fikrini ortaya atarak, Kürtlerin hamisi tavrını takınmasını hayret ve şaşkınlıkla karşıladık. Biz Kürtler, Turan neslinden bir kavimiz. Milli an'anelerimiz ve özelliklerimizden dolayı Türkler bize "yiğit ve cesur " manasına gelen Kürt ismini vermişlerdir. Kürt adıyla anılan ve büyük hizmetleri geçen kahramanların isimlerinin yaşaması amacıyla Deminan, Hayderan, Kureyşan ve Lolan gibi isimler kabile ve aşiretlere verilmiştir. Bu aşiretler, bugün anavatanın Doğu Türkleri'ni oluşturmaktadırlar. Kürtlerin 1876 tarihinden önceki ve sonraki durumları araştırılacak olursa, İranlı misyonerlerin aşiretler üzerinde yaptıkları çalışmaların sonucunda Kürtler kendi öz lisanları olan Türkçe lehçesini ve öz kültürlerini yavaş yavaş kaybettiler. Bundan dolayı Erzurum, Van, Bitlis ve Musul taraflarındaki aşiretler Farsçadan başka bir şey olmayan Kırmanç adı verilen Farisi lehçeyi konuşmaya başladılar. Bu misyoner faaliyetlerinden az etkilenen Harput ve Diyarbakır taraflarındaki aşiretler ise ana dilleri olan Türk lehçesi ile karışık Zaza lehçesini konuşmaya başladılar. Bu öz Türk oğlu Türkleri Yavuz Sultan Selim Han Kürtlerin Hanı Şeyh İdris-i Bitlisi'ye gönderdiği fermanla kendi ülkesine dahil etti. O günden bu güne kadar Türk akrabalarının şefkat ve himayelerinde huzurlu ve rahat yaşamakta ve Türk lehçesi ile de konuşmaktadırlar. Yukarıda yapılan değerlendirmelerden sonra, İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'a sorarız ki; İranlıların dilini konuşmakla, o millete mensup olunduğu kabul edilirse İngilizler de dahil her milletin durumu tartışılır. Doğu ülkelerini istila eden ve genellikle dünyayı kendi toprakları içerisinde olmasını hayal eden İngilizlerin, diğer milletlerin kabullenemediği “müstemleke” kelimesinin yerine kulağa hoş gelmeyen ve aynı manayı taşıyan “manda” kelimesinin de aslında aynı şey olduğunu Kürtler anlamıştır. Dünyadaki zenginlik kaynaklarına sahip olmak isteyen İngilizlerin 12/10'u Türk olan Musul'u ve petrol kaynaklarını biz Türklere çok görmesini hayretle karşılıyoruz. Lozan Konferansı'nda İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un Dersim ve Bitlis olaylarından bahsederek tek millet olan Türk ve Kürt arasına ayrılık fikirleri sokma gayretini biz Kürtler anladık. Biz Kürtler, Avrupa ve İngiliz diplomatlarının parlak vaatlerinin altında kendi menfaatlerinin olduğunu biliyoruz. Ve bundan dolayı kendi direniş kuvvetlerimizi oluşturduk. 1917 yılında İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon gibi bağımsızlık vaatlerinde bulunan Ruslara biz Kürtler:"Biz Türküz, bizi anavatandan hiçbir kuvvet ayıramaz. Bizim rahata kavuşmamız sizin hemen bu topraklardan çekilmenizle olacaktır." dediler. İşte bu gün bütün Kürtler Lozan'daki Avrupa ve bilhassa İngiliz Diplomatlarına aynı cevabı veriyoruz. Kürtler bağımsızlıklarını kendilerini yok edecek yabancılara değil kendi ailelerinden olan Türklere ve onları temsil eden Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'ne emanet etmişlerdir. Sonuç olarak biz Kürtler, İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un bizler için fikirler üretmemesini rica eder ve Lozan'daki Temsil Heyeti'ne ve Reisi sevgili hemşehrimiz İsmet Paşa Hazretlerine başarılar dileriz
Umûm Kürt Amele ve Esnâf Cem"iyyeti Re"isi Salih Kahyâ nâmına Erzurumlu İsa-zâde Ahmet, İstanbul'da Umûm Kürtler nâmına Lolan Aşîreti Re"isi ve sâbık Kürt Gençler Cem"iyeti Re"isi [Düzer]-zâde Dersimli Mehmet Sabri”
24 Kânûn-ı Sani 1339) 24 Ocak 1923
Şimdi MHP’yi Diyarbakır’ı anlamamakla itham eden Televizyoncu - Gazeteciye soralım.
Eğer Diyarbakır’ı anlamaktan kastınız, küresel sermaye taşeronlarının kurguladığı taleplerin dillendirilmesi ise, böyle bir Diyarbakır’ı bu milletin anlamadığı ve hiçbir zamanda anlamayacağı doğrudur. Bizlerin anladığı Diyarbakır, mideleri için bu topraklara fesat saçanlara inat kol kola halay çekeceğimiz Diyarbakır’dır. Aksi halde dün olduğu gibi Diyarbakır, kendini anlamayanlara gereken cevabı zamanı geldiğinde verecektir.
Hiç kuşkunuz olmasın.