EĞİTİM-İŞ: “4+4+4 SAKAT DOĞDU

AB ülkelerinde en yaygın zorunlu eğitim süresi 9-10 yıl, en yaygın zorunlu eğitime başlama yaşının da 6, bazı ülkelerde ise 7 olduğuna dikkat çekilen raporda, “60 ay olarak belirlenen çağ nüfusunun okula başlama yaşı bir genelge ve arkasından yönetmelik

 Eğitim-İş tarafından tarafından hazırlanan raporda, 4+4+4 yasasının apar topar çıkarıldığı belirtilerek, “Bu sistem başarılı olamaz” denildi. 

Eğitim-İş raporundan ana başlıklar:

  • “5 yaşında okula başlanmaz”
  • “Çocuk yaşta meslek seçilemez”
  • “4+4+4 ile toplum dinselleştiriliyor”
  • “Çocuklar bu ders yükünü kaldıramaz”

 EĞİTİM-İŞ: “4+4+4 SAKAT DOĞDU
 

Eğitim-İş Ordu Şubesi Yönetim Kurulu, yeni eğitim ve öğretim sezonunda uygulanmasına başlanacak olan 4+4+4 yasası ile ilgili bir rapor hazırladı.

   Yasanın eğitim gibi ülkenin geleceğini ve tüm bireylerini ilgilendiren bir konuda yapılması gereken uzlaşı ve demokratik katılım yaklaşımı ile paydaşlarca benimsenmeden, bilimsel araştırma ve geliştirme (AR-GE) veri ve bulgularını içermeden, halkın tam, doğru ve anlaşılır nitelikte bilgilendirilmesi sağlanmadan apar topar hayata geçirildiği belirtilen raporun ilk bölümünde okula başlama yaşının 66 ay olarak belirlenmesinin sakıncalarına dikkat çekildi.

   AB ülkelerinde en yaygın zorunlu eğitim süresi 9-10 yıl, en yaygın zorunlu eğitime başlama yaşının da 6, bazı ülkelerde ise 7 olduğuna dikkat çekilen raporda, “60 ay olarak belirlenen çağ nüfusunun okula başlama yaşı bir genelge ve arkasından yönetmelik değişikliği ile 66 aya çıkartılmıştır. Böylece çıkartılan yasayı ilk delen Milli Eğitim Bakanlığı'nın kendisi olmuş, yasaya rağmen alt norm düzenlemesi yaparak hukuk garabeti yaratmıştır” denildi.

   Raporda, çıkarılan yasa ile okul öncesi eğitimin ortadan kaldırıldığı da vurgulanarak, “Okula başlamadan en az bir yıl okul öncesi eğitim önemlidir. İlköğretim sürecinden önce ve bu sürecin dışında yapılanan okul öncesi eğitimin temel amacı, çocukları ilköğretime hazırlamak ve ilköğretim için gerekli becerilerin kazandırılmasında önemli fırsatlar sunmaktır. Dolayısıyla, genel olarak dünyadaki birçok ülkede en az 72 aylık çocukların ilköğretime başlatılmaları ve ilköğretim öncesinde okul öncesi eğitim uygulamaları bir tesadüf değildir. Kaldı ki; 1983-1985 eğitim-öğretim yıllarında 5 yaş çocuklarının ilköğretime alınmalarının pilot okullarda denendiği ve bu uygulamanın başarısızlıkla sonuçlandığı da bilinmektedir” görüşlerine yer verildi.  

       “BU SİSTEM BAŞARILI OLAMAZ”

   Raporda, okula başlama yaşının 5 olmasının yanlışlığına işaret edilerek, şu görüşlerde bulunuldu: “5 yaş okula başlamak için çok erkendir. Bu çocukların önemli bir bölümü henüz tuvalet alışkanlığı kazanmamış, kural algısı oluşmamış, kalem tutma becerisi edinmemiş, oyun çağındaki çocuklardan oluşmaktadır. 6 yaş öncesi çocuğun beynindeki bilişsel yapılar okul temelli akademik öğrenme için henüz gelişmiş değildir. Bu dönemdeki çocukların dikkat süresi kısa olduğu için okullardaki 40 dakikalık derslerde oturmaları ve dikkatlerini derse vermeleri mümkün değildir. Çocukların dikkat dağınıklığı, disiplinsizlik, dinleme bozukluğu gibi etiketlendirmelere maruz kalmaları ve bu durumun sonraki eğitim yaşantılarını derinden etkilemesi olasıdır. UNESCO İstatistik Enstitüsü'nün verilerine göre, dünyadaki 204 ülkenin 126'sında, yani ülkelerin yüzde 62'sinde, okula başlama yaşı 6'dır. Bu ülkelere Güney ve Kuzey Amerika ile Batı Avrupa ülkelerinin çoğunluğu dâhildir. İlköğretime başlama yaşı 5'e ve ilköğretimin ilk kademesi 4 seneye indirildiği için, Türkiye dünyada böyle bir eğitim yapısına sahip ve çocuklarının ilköğretim ilk kademeyi 9 yaşında tamamlayacağı tek ülke haline gelmiştir. Dolayısıyla bu sitemin başarılı olmayacağı bugünden apaçık ortadadır” 

    “ÇOCUK YAŞTA MESLEK SEÇİLMEZ”

    Raporda, ana başlıkları ile şu konulara dikkat çekildi:

  “Yine yayınlanan ilkokul ve ortaokullar ders çizelgesinden de anlaşılacağı gibi meslek denilince Milli Eğitim Bakanlığı'nın aklına yalnızca imamlık gelmektedir. Eğitim Bilimleri açısından bir öğrencinin kendini objektif olarak tanıması, sahip olduğu potansiyeli açığa çıkararak kendini gerçekleştirmesi ve mesleki kararını temel eğitim içerisinde vermesi olanaklı değildir. Çünkü sözü edilen bu dönem, öğrencilerin duyusal tepkilerinin yoğunlaştığı, kararlarının çoğunlukla duygularına dayalı gerçekleştiği, çok sık karar değişikliklerinin yaşandığı ergenlik dönemine rastlamaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalar, ergenlerde duygusal dayanaklı karar verme, sürekli değişen kararlar konusunda 17-18 yaşlarında durulmaya başlandığı, davranışlarında gerçekçi, bilimsel olmasının ve kararlılık göstermesinin bu dönemde başladığını saptamaktadır. Bu nedenle, mesleki yönlendirmenin 17-18 yaşlarında yapılması öngörülmektedir. Bu durum bize mesleki yönlendirmenin orta öğretimin (lise) son yıllarına doğru yapılmasının doğru ve bilimsel olacağını göstermektedir. Avrupa ve gelişmiş ülkelerde mesleki yönlendirmenin ortaöğretimin son yıllarında yapılması bu nedenle bir rastlantı değildir” 

   “İMAM HATİP OKULLARI ÖZENDİRİLİYOR”

       Yapılan değişim ilköğretim kurumlarını ilkokul, ortaokul ve imam-hatip ortaokulu olarak tanımlamaktadır. Bu durumda 8 yıllık kesintisiz eğitimle tek bir kurum olarak bütünleştirilen ilköğretim kurumları, ilkokul, ortaokul ve imam-hatip ortaokulu biçiminde dağıtılacaktır. İmam Hatipliler Derneği ve Ensar Vakfı gibi, bir takım örgütler imam-hatip ortaokullarının sayısının çok ve kentin iyi yerindeki okulların imam-hatip ortaokulu olması için valilik ve il milli eğitim müdürlükleriyle toplantılar yapmaktadır. Bu kapsamda 673 tane imam hatip ortaokulu açılırken, Türkiye genelinde 2000 imam hatip ortaokulu açılmasının hedeflendiği belirtilmiştir. Gereksinim olduğu konusunda somut bir veri olmadığı halde İHO'ların kurulmasına öncelik verilmesi, cumhuriyet eğitiminin temelini oluşturan öğretim birliğini ortadan kaldırmıştır. AKP, yandaş Milli Eğitim Müdürleri aracılığıyla İHO'lara velileri ve öğrencileri özendirmek için promosyon kampanyaları da başlatmıştır. 9 yaşında, iyiyi kötüyü, doğruyu, yanlışı ayırma gücüne sahip olmayan, dolayısıyla tercih seçeneği olamayacak çocuklar, çevrenin ve ailesinin etkisinde kalarak, belirli bir mesleği yapmaya zorlanacaktır. Kırsal ve yoksul kesimde bu meslek daha çok imam ve hatip olarak karşımıza çıkacaktır” 

   “TÜM OKULLAR İMAM HATİP’LEŞİYOR”

    “Ortaokullarda seçmeli ders olarak getirilen “Din, Ahlak ve değerler eğitimi” grubu derslerin bir sınıf için seçilebilecek toplam ders saati 8’dir. Bu dersler Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler’dir. Bir okulda bu dersler blok halde seçilirse bu okul otomatik olarak İmam Hatip Ortaokulu haline geliyor. Çünkü İmam Hatip Ortaokulunun ders çizelgesinde bunlardan farklı tek bir ders olarak 4 saat Arapça dersi kalmaktadır. Diğer dersler aynıdır” 

   “TOPLUM DİNSELLEŞTİRİLİYOR”

    Programa din içerikli derslerin girmesi, bu dersin tüm ortaokullar ile ortaöğretim kurumlarında yer alması, beraberinde tüm bu okullarda önceleri bu derslerde olmak üzere öğrencilerin "Türban" ile derslere girmelerini getirecek ve dolayısıyla tüm okullar zaman içerisinde imam-hatipleşme süreciyle karşı karşıya kalacaktır. Bu durumda güncel politik alanda kullanılacak ve yeni mağduriyet oyunlarının yaşanacağı politik bir süreç yaratılarak toplumun dinselleşmesi sağlanacaktır. Bu gelişim zaman içerisinde bizi, başta tüm kamu kurumlarında çalışan personelin türban giymesiyle başlayan, zamanla devletin hızla dinselleşmesi gibi bir sürecin yaşanmasına sürükleyecektir. Hele hele bu süreçte mahalle baskısının ve devletin dinamiklerinin de yoğunluklu olarak kullanılmasını da dikkate alırsak sürecin çok hızlanacağı kaçınılmaz olacaktır” 
 
 

   “FİZİKİ ETKİNLİKLER NE DEMEKTİR?”

    “İlkokul programının oyuna dayalı ve rahat bir program olması gerekirken, ilk kademeden "Beden Eğitimi ve Spor" dersi tamamen kaldırılmıştır. Yerine, ilk üç sınıfta 5, dördüncü sınıfta 2 saat olmak üzere "Oyun ve Fiziki Etkinlikler" dersi konulmuştur. Bu dersin özellikle "fiziksel etkinlikler" kısmında ne kastedildiği belli değildir. Karar verme, sorun çözme, kaynak kullanımı gibi becerilerin kazandırılmasına dayalı olan "oyun" ile beden eğitimine denk düşecek "fiziki etkinlikleri" birlikte vermek doğru değildir” 

       “ÇOCUKLAR SANATTAN UZAKLAŞTIRILIYOR”

    İlk kademedeki derslerin adı, dersi alan çocukların anlayacağı düzeyde yalın ve açık olmalıdır. İlkokul 4. sınıfta verilmesi planlanan "İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi" dersi bu kademe için oldukça soyut ve anlamsızdır. İlkokula yeni konan "Fen Bilimleri" adındaki dersi değerlendirecek olursak; bilim kelimesini bu kademede kullanmak anlamsız olabilir. Klasik adıyla"Fen Bilgisi" kullanılmak istenmiyorsa "Fen" dersi olarak da adlandırılabilirdi. İlkokul 3.sınıfta 3 saat zorunlu Fen Bilimleri dersi getirilmiştir. 7-8 yaşlarındaki çocuklar, bu ders için yeterli zihinsel olgunlukta mıdır? Milli Eğitim Bakanlığı bir taraftan “1. sınıf okulöncesi gibi olacak, oyun ve etkinlik ağırlıklı bir müfredat uygulanacak” derken, diğer taraftan da Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı'nın İlköğretim Kurumları (İlkokul ve Ortaokul) Haftalık Ders Çizelgesinde, Türkçe dersi 10, Matematik dersi 5 saate çıkarılmıştır. Ayrıca ilkokulda 1. sınıftan, 4. sınıfa kadar okulöncesi eğitimin temel dersleri olan "Görsel Sanatlar ve Müzik" derslerinin haftada 1'er saat olarak verilecek olması da ayrı bir sorundur. Çocukların faaliyetleri ile kendilerini gerçekleştirebilecekleri en önemli iki dersin 1'er saat olarak verilmesi vahimdir” 

   “DİNİ İÇERİKLİ DERSLER LİSE’YE GİRDİ

  “Talim Terbiye Kurulu'nca yapılan değişiklikle ortaöğretim kurumlarında seçmeli dersler listesine, Kur'an-ı Kerim, Hazreti Muhammed'in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler de eklendi. Böylece bu dersler lise müfredatına da girmiş oldu. Ayrıca ‘Sosyal Etkinlik ile Proje Hazırlama’ derslerinin haftalık ders saati sayıları da birer saat artırıldı, genel liselerde toplam ders saati 37'ye, Anadolu ve fen liselerinde 40'a çıkarıldı. Söz konusu değişiklik, Bakan Dinçer'in "Ortaokul ve lisede seçmeli dersler için geniş bir havuz oluşturulacak ve okulların öğretmenler kurulu bu havuzdan dersleri seçecektir" şeklindeki sözlerinin gerçeği yansıtmadığını ortaya koymuştur” 

       “ÖĞRENCİLER BU DERS YÜKÜNÜ KALDIRAMAZ”

       “İlköğretimde 30 saat olan haftalık ders sayısı, 5. ve 6. sınıflarda 36, 7. ve 8. sınıflarda 37 saate çıkarılmıştır. Buna göre 7, 8. sınıf öğrencileri haftanın üç gününde 7, iki gününde ise 8 saat ders görecektir. 5. ve 6. sınıflar ise haftanın dört gününde 7, bir gününde ise 8 saat ders işleyecektir. İkili eğitim yapan okullar bu ders yükünü kaldıramayacak, sabahçı çocuklar çok erken saatlerde derse başlayacak, öğlenci çocuklar ise çok geç saatlerde çıkacaktır. Her dersin 40 dakika olduğu ve iki ders arasında en az 10 dk teneffüs süresi olduğu, beslenme teneffüsünün 20 dakikadan az olamayacağı, sabahçı grubun okulu boşaltması, öğlenci grubun girmesi için 20 dk süre gerektiği de dikkate aldığında birinci dersin, güneş doğmadan 5.40'ta başlaması gerekecek. Öğlenciler ise 19.20'ye, yani güneş battıktan sonraya, kadar ders görmek zorunda kalacaktır. Kışın eve yürüyerek gidip gelen öğrenciler düşünüldüğünde sabahın karanlığında okula gelen ya da akşamın karanlığında çıkacak çocukların durumu göz ardı edilmiştir. Taşımalı eğitimin yapıldığı özellikle köy okullarında, 1-4.sınıflarda haftada 30 saat yani günde 6 saat ders yapılacakken, 5. 6.sınıflarda 36 saat, yani 4 gün 7 saat bir gün 8 saat ders yapılacaktır. 7.ve 8. Sınıflarda 37 saat ders görülecektir. Bu durumda 3 gün 7 saat, iki gün sekiz saat ders yapılacaktır. Bu durumda, aynı servis aracıyla köylerden toplanıp okullara getirilen farklı sınıflardaki öğrencilerin, okuldan çıkış saatleri farklı olacaktır. Okul servisleri aynı saatte hareket edecekse, dersi biten sınıfın kontrolü nasıl sağlanacaktır?” 

       “FATİH, YANDAŞA FIRSAT SAĞLIYOR”!

       “Fatih projesinin her türlü harcama giderleri ile mal ve hizmet alımlarını Kamu İhale Kanunu kapsamının dışına çıkarılmasıdır. Çok büyük paraların döndüğü ve 2015 yılı gibi uzun süreye yayılmış Fatih projesi harcamalarının Kamu İhale Kanunu kapsamı dışına çıkarılmasında; kamu yararı bulunmadığı gibi, devlet bütçesini koruma, harcamaların denetlenebilir olma ve hesap verilebilir olması da söz konusu olamayacaktır. Bu durum bu harcamaların altına imza atacak olan yöneticilerin de zan altında kalmasına neden olacaktır. Talim Terbiye Kurulu Eski Başkanı Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ziya Selçuk, öğrenci başarısına etki yapan faktörleri değerlendiriyor ve dünya çapında yapılan yaklaşık 52 bin araştırma sonuçlarından ortak bir görüş çıkartıyor. Buna göre, okul başarısının %50 genetik, %30 oranında öğretmene, % 8-10 aileye, %1’i ise teknolojik araçlara bağlıdır. PİSA sınavlarında OECD ülkeleri arasında en başarılı ülke olan Finlandiya’da teknolojik eğitim değil hala klasik eğitim yapılıyor. 40 yılda 20 hükümet değiştiği halde aynı eğitim modeli uygulanıyor ve devlet öğretmenine güveniyor, ona belirli özerklik veriyor ve öğretmene yatırım yapıyor. Bizde ise öğretmenlerin ekonomik seviyeleri diğer meslek gruplarına göre hızla düşüyor, ama hükümet ülkeniz mali kaynaklarını teknolojik eğitime ayırıyor” 

   “HEDEF KARMA EĞİTİME SON VERMEK”

    “Görünen o ki; siyasal iktidarın bu yasaya bağlı olarak ulaşacağı ikinci aşama karma eğitime son vermektir. Bu yasanın hazırlanmasına destek sunan yandaş yapılar çıkardıkları yayınlarda bunu açıkça ifade etmişlerdir. Yandaş sendika, "Eğitime Bakış" adlı dergisinin sadece karma eğitime ayırdığı bir sayısında, "Bakanlığa düşen görev, insanları kendi inançlarıyla, kültürleriyle ve pedagojik ilkelerle çelişkiye sokan mecburi karma eğitim uygulamasına son vermek olmalıdır", "Karma eğitim mecburiyeti bir insan hakkı ihlalidir; öğrencinin ve öğrenci velisinin iradesine zorbaca el koymaktır" ifadelerine yer vermiştir” 

       “ÖĞRETMENLERE ‘KARAGÖL’DEN KAR BAĞIŞLANIYOR”

    İlkokulun 4 yıla indirilmesi sonucunda ilk etapta 30 bin civarında sınıf öğretmeni norm kadro fazlası durumuna düşmüştür. Önümüzdeki yıllarda bu sayının 70 bine çıkması beklenmektedir. Norm fazlası öğretmenlerimiz çeşitli sertifika programlarına yönlendirilerek, asıl branşları dışındaki alanlara geçmeye zorlanacaktır. Bunun sonucunda sınıf öğretmeni fazlalığı giderilinceye kadar MEB sınıf öğretmeni ataması yapmayacaktır. Ayrıca yeni yasa ile eğitim kurumları yöneticileri de büyük oranda yönetim görevlerini kaybedecekler. Dönüşen İlkokullar ve ortaokullarda branşı tutmayan yöneticilerin yönetim görevleri düşmüş olacaktır. Bu durum eğitim kurumlarında yeni tartışmalara neden olurken, yargı süreçlerinin de yeniden yaşanmasına neden olacaktır.

     Ortaokullarda seçmeli derslerin durumuna göre okullardaki branşlara göre öğretmen normları yıldan yıla değişecektir. Okulların öğretmen normları objektif olarak nasıl belirlenecektir? MEB kendi yayınladığı yönetmeliğe ve atama kılavuzuna uymamaktadır. Yeni açılan kurumlara il içinden sıra atama ile öğretmen atamaları yapılması gerekmektedir.

     Norm kadro fazlası öğretmenleri Milli Eğitim Müdürlükleri hiçbir kurala bağlı olmaksızın il içinde boş bulunan okullara atama yapma yetkisine sahip olmuştur. Bu durumda yıllarca köylerde çalıştıktan sonra sıra tayiniyle merkezlere tayin olan bir öğretmene yeniden köy yolları gözükecektir. Yada eşlerden biri Ulubey ilçesindeyken diğeri Akkuş’un Salman beldesinde, birbirlerinden ayrı çalışmak zorunda kalacaktır. Aynı zamanda bu yıl ilk kez uygulanan özür grubu tayinlerinde il emrine atanma kaldırılmıştır. Eşi Ordu’da kendisi Batman’da çalışan bir öğretmen yaz döneminde Ordu’da kendine uygun boş bir kadro yok ise tayin olamamış ve eşler ayrı yaşamak zorunda kalmıştır. Ancak Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, “Karagöl’den kar bağışlama” deyimine uygun olarak eşinin yanına atanamayan öğretmene “ücretsiz izin verme kolaylığı sağlamıştır”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel-siyaset Haberleri