ELDE-AVUÇTA NE KALDI
ABDULLAH AYDIN
Ab.aydinn42@hotmail.com
Kentlerimizin giriş noktalarını, meydanlarını, ana caddelerini ve şehirlerarası yolarımızın kavşak ve kenarlarını adeta işgal etmiş gibi görünen Billboard ve Reklâm tabelâlarında, üç reklâm dikkat çekiyor.
‘Özel Okul ve Üniversite,
Özel Hastane
ve AKP’li Belediyelerin Animasyon hayali projeleri’.
Yurttaşın Sağlığını korumak ve Eğitimini sağlamak, Devletin Anayasal temel görevleri arasındadır. Aynı zamanda, bu hizmetlerin Devlet eliyle yürütülmesi, ‘Devlet’ olmanın asgari şartları arasındadır.
Bu hizmetleri veremeyen bir organizasyonun, Devlet olma gibi bir iddiası da olamaz.
Günümüz Türkiye’sinde Devletin yapması gereken bu iki ana hizmet, Liberal sömürü Ekonomisinin ve AKP’nin iktidar ihtirasları paralelinde ve ‘özelleştirme’ adı altında Ulusal ve Uluslararası pazara sürülmüş durumda.
Her iki Sosyal sistem bilerek çökertilmiş ve Pazar Ekonomisinin çıkarlarına sunulmuştur. Böylece, toplumun geleceği, çözülmesi oldukça zor ve uzun zaman isteyen bir ipoteğin prangalarına mahkûm edilmiştir.
Böyle bir uygulama ile Devlet yurttaşına, “Bana güvenme, başının çaresine bak” diyor.
On dört yıllık AKP iktidarı hovarda mirasyediler gibi davranıyor.
Bütçeler Sayıştay raporu olmadan meclisten geçiriliyor.
‘Kamu kuruluşları zarar ediyor’ bahanesiyle, geçmiş seksen yılda elde edilen ekonomik kuruluşlar mezat pazarında yok pahasına elden çıkarılıyor, kamunun ekonomik dayanakları yok ediliyor.
—Yüzlerce kamu kuruluşu elden çıkarılırken, bu satışlardan elde edilen paralar ne oldu? 70 Milyar Dolar olduğu söyleniyor.
El cevap: “Çift kanat yolları, asılsız toplu açılışları görmediniz mi?” diyorlar.
Türkçesi; gitti, hem de, nereye gittiği bilinmeden gitti!
—Yoksul halkın zorla ödediği küçük vergilerle yapılan Hastaneler, Okullar ne oldu?
Özelleştirmenin, güzelleştirmenin kurbanı oldular ve arkalarına bakmadan gittiler.
—Haktan, Hukuktan, Yargıdan, Yargıçtan ne haber?
Ha bire arayıp duruyoruz. Bazen görünüyor, çoğu zaman kayboluyor! Gider mi, gelir mi bilinmez!
—Düşünce ve ifade özgürlüğüne ne oldu?
Hiç olmadı ki, esamisi okunuyordu, o da gitti!
—İnsan Haklarından ne haber?
Güldürmeyin adamı! O dediğinizi tanıtmadılar ki bize? Uzaktan adını duyuyoruz!
—Anayasada bizim Devletimizin ‘Sosyal’ olduğu yazıyor.
Aslı olmayan bu madde değiştirilmeli, yerine ‘A Sosyal’ yazılmalı ki; yaşadığımız gerçeklerle Anayasamız uyumlu olmalı!
—Sosyal Devlet yurttaşlar arsında Ekonomik eşitliği sağlaması gerekmiyor mu?
Gerekiyor. Peki; bu kadar işsiz, bu kadar yoksul neyin nesi?
Onu sorup da can sıkma! Olmayacak işlerle uğraşmaktan vakit bulup, gerçekleri görmeye vakit bulamıyoruz ki! Ah şu gerçekleri bir görebilsek!
—Devletlerin, Uluslar arası ilişkilerindeki verimlilik, nasıl tanındığı ile doğrudan ilintilidir. Türkiye’nin özellikle komşuları ile ilişkileri, Uluslar arası değeri nasıl, ‘Yurtta barış, Dünya’da barış’ nerede diye sorulursa:
Bu soruya cevap vermesek daha iyi olurdu. Çünkü rezaletin de ötesinde. Hiç kimsenin güvenmediği bir Devlet konumuna düştük. Uluslar arası onurumuz yerlerde sürünüyor.
—Birisi babasına sormuş: “Baba biz Laz’mıyız, Türk’müyüz.” Babası da demiş ki; “babama sordum: öte Dünyada hangi milletten olduğun sorulmuyor, Müslüman’ım de geç” demiş!
İhtimal bu soruyu soran kişi ya milliyetini bilmiyor ya unutmuş olmalı veya mevcut milliyet kimliğini kabullenemiyor.
Bu ülkede birçok kişi ve gurup ‘Türk Ulusal’ kimliğini de yok etmeye çalışıyorlar.
Ulusal kimliği olmayan milletlerin hayat hakkı yok demektir. O da uçmak üzere…
Geriye ne kaldı? Koskocaman bir hiç. Ellerinizi açıp bir bakın; avuçlarınızda kalan bir şeyler var mı?
Biz olmanın, Millet olmanın, özgür olmanın yolu birliktelikten geçiyor. Birlik: hurafede, yobazlıkta, yalan propagandalarda, reklâmlarda, çıkar ilişkilerinde, baskıcılıkta, terörde, çalmada, çırpmada, yalanda, talanda olmamalı. Birlik: Hukukta, eşit yurttaş olma mücadelesinde, Sosyal ve Laik devleti oluşturmakta, yaşanabilir bir ülke yaratmakta olmalı.
Güzelliklerde birlik oluşturamadığımız sürece, bir şarkıda ifade edildiği gibi, “Ellerim bomboş, gözümüzde yaşlarla” gericiliğin çölünde kavruluruz. 27.04.2016