EMEL SUNGUR:TÖRENİZ BATA

Son iki ayda bütün olaylar öylesine hızlı ve iç içe geçti ki çok içinde olduğum için birinci planda Alevi Çalıştayı yer aldı görünse de bu sıralama da tercih yapmak mümkün değil hepsi yaşamsal sorunlar.

TÖRENİZ BATA

TEKEL İŞÇİLERİ, ALEVİ ÇALIŞTAYI,

Son iki ayda bütün olaylar öylesine hızlı ve iç içe geçti ki çok içinde olduğum için birinci planda Alevi Çalıştayı yer aldı görünse de bu sıralama da tercih yapmak mümkün değil hepsi yaşamsal sorunlar.

Tekel işçilerinin çadırların da çok dostluklar edindim. Onlarla da paylaştığım gibi 1977 yılında 1 Mayısa giderken duyduğum heyecan, dayanışma ve gençliği yaşadım. Çadırlardan birinde bir grup arkadaşla muhabbet ederken içini çeken bir arkadaşımın neden içini çektiğini sorduğumda “ şimdi bir kahve olsa “ dedi işte bu bana 1977 yılında Beşiktaş iskelesinde otobüsten inip açlık ve uykusuzluk yaşarken duyduğum ekmek fırınından gelen kokuyu anımsattı. Nasıl gittim Kumrulardaki kuruyemişçiye kahve çektirdim, oradan fincan ve cezve alıp soluğu ayni çadırda aldım. İstanbul"da da fırın öylesine doluydu ki bana kalmayacak kaygısıyla çok korktuğum anlar geldi gözümün önüne. 1 Mayıs 1977 yılında İstanbul"a giderken böylesine keyif ve heyecan yaşayan ben dönüşteki yanan yüreğimin sancısıyla Ankara yolunu nasıl geçtik, nasıl eve vardım, nasıl evde bıraktığım yavruma sarıldım fotoğraf şeridiydi adeta. İstanbul"da arkadaşlarımızı, dostlarımızı bırakıp dönmüştük Ankara"ya yol boyunca spikerin radyodan gelen sesi dinleyerek 1 kişi öldü, 3 kişi öldü,33 kişi öldü diyene kadar. Beynimde yarattığım gonk çalan adamın yüzündeki tebessüm her eli havaya kalktığında adeta geride bıraktığımız arkadaşlarımızın üzerinden geçen panzerin görüntüsü gibi beynime vuruyordu. Adamın yüzü, demir ses ve sinsi tebessümü.

Çadırda otururken bunların bir kısmı elimde olmadan sıralanıp çıktı dudaklarımın arasından gözlerim doldu, dinleyenleri orada bırakarak ayrıldım çadırdan. Heyecanlandırdı beni Tekel işçilerinin bu onurlu eylemi, hak mücadelesi. Bir o kadar da heyecanımın nedeni eyleme katılan kadınların sayısıydı.

Kadınlar orada eylemdeydi, bir başka yerde hiç sözü sesi dinlenmeden itaatkar, elleri göbeğinin biraz altında kavuşmuş ne kadar erkek varsa onlara yemeğini vermiş ayakta durup yemeğin bitmesini beklerken oğlunun “ bir su getir” demesini bekleyen kadınlar, kadınlar geleneklere, töreye kurban olan telefon da bir erkekle konuştu diye katli vacip olan kadınlar, çocuğuna ekmek almak için bedeni neyedüğü belirsiz adamların ağırlığı altında ezilen ve çilesinin dolmasını bekleyen kadınlar, evlat acısıyla tükenen kavrulan kadınlar ve burada olduğu gibi tencere de yemek kaynata bilmek için çaba gösteren kadınlar.

Bu arada bir hanımefendinin türbanı tartışılıyordu. Her hafta sonu “türbana özgürlük “ eylemi düzenleyen kadınlar acaba benim gibi töreleri bata deyip kendi türbanları dışında başka kadınların sorunlarını düşünüyorlar mıydı? Biliyorlar mıydı dünyanın sonu ve başının türban olmadığını. Herhalde pek onların sorunu değildi böylesi olaylar. “Hanımefendiler “hiç “ karıları” destekler mi bende nereden çıkarıyorum böylesi kurguları.

“Hanımefendi” tartışılmaz, ya “ karı ” vur, öldür, yerin dibine batır, canlı canlı göm, ağzına, gözüne topraklar dolsun, olsun hele de bu din içinse kaç kat sevap etmiş olursun. İşte burada türbanıyla da türbansız da kadınlar vardı hepsi “ ekmek kavgası “ için buradaydı. Hiç kimse onun başındakinin ne olduğuna bakmadı çünkü biliyordu ki bu kavga ekmek kavgasıydı. V e başlarında ki bir siyasetin, bayrağı değildi. Bayrak yapanlar kadın sorununu sadece türban zannediyorlardı ve bağırıyorlardı “özgürlük” diye. Özgürlüğün tek ölçütü türban mıydı? Yeni sivil anayasa tartışmalarının da kadına yönelik tartışmasız tek konusuydu” türban”.

Ya burada çadırlarda ki kadınların kutsallığı. Böylesi muhafazakar bir ülkede çıkmışlardı yola yol arkadaşlarıyla birlikte ve bağırıyorlardı “ direne direne kazanacağız”, çocukları gelmişti onları okullar açılınca yolladılar. Herkesin çocukları uyanmak için annesinin öpüp uyandırmasını beklerken onların büyük olan çocuğu belki de bu küçücük yaşlarında kardeşlerine analık görevini üstlenmişlerdi bile. Ben ve arkadaşlarım böylesi bir kavgada salt “kadın olmak” diye bir unsuru düşünemezdik ama açıkçası kadınların bu kavganın içinde bu denli yoğun olması bizi daha fazla mutlu etti.

Bizler hep birlikte “yaşasın kadın dayanışmasını “ söylemini çok içten söyledik, hangi ilden gelmiş bu çadırdakiler demeden, ayni dilimi konuşuyoruz demeden, bizler gibi giyiniyor mu demeden.

Burada bizler eylemi desteklerken Kahta"da neler oluyordu? Evinin bahçesinde kümeste canlı canlı gömülen Medine yi o hale ne getirmişti, Urfa"da ailesinin ısrarıyla evlendirilmek isteyen D.D neden kendini öldürmüştü, Diyarbakır"da dayısının oğluyla evlendirilmek istenen kız kendini neden 5. kattan atmıştı, Çorum Sungurlu"da 4 inek karşılığı satılan 12 yaşındaki kız daha sonra 4 ineğe bir başkasına nasıl devredilecekti, Ağrı- Doğu Beyazıt"ta ilk öğretim öğrencisi kız bir erkek arkadaşına not yazdığı için öğretmeni tarafından babasına teslim edilecek sonunun ne olacağı kaygısıyla nasıl intihar edecekti, Karadeniz bölgesinin bir türküsü olan “ oy asiye asiye, tütün koydum keseye, baban seni veriyo da, bir bağ pırasiye” ( 1 bağ pırasa) diye üzerine türkü yapılan “ asiye"nin sonu “ ne olacaktı.

İşte bu Tekel işçilerinin sınıf mücadelesi umarım bir gün törelere, geleneğe, bedeninin sahibi olanlara itiraz etmeye ve egemen cinse karşı direnmenin yolunu açar. Demokratik bir açılım mutlaka içinde böylesi taleplerin çözümünü de getirmelidir. Ferai Tınç bir yazısında” 68"de kadınlar yok muydu” içerikli yazısına yanıt yazmıştım “evet vardık hem de parkalı”.

Biz bir çiçek değiliz, baş tacı hiç değiliz. Biz varız ve biz kadınız. Her yerde olacağız.

Yaşasın Tekel işçilerinin onurlu dayanışması, yaşasın kadının özgürlük mücadelesi.

Batsın kadını hala köle gören, alıp- satan, bedenine sahip çıkan, dünyaya getireceği çocuk sayısını belirleyen, ekonomik, bedensel ve cinsel şiddet uygulayan düşünceler ve bu düşüncenin uygulayıcısı yerleşik düzen.

İŞTE BUNLAR İÇİN DİYORUM BİNKEZ “TÖRELERİ BATA.” 12.02.2010

Emel Sungur

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Güncel-siyaset Haberleri