FRANSA NEREYE KOŞUYOR ?
Doç. Dr. Birol Ertan
Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilkturu yapıldı. Fransa Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda Sosyalistlerinadayı François Holland % 28.6, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ise % 27,1oranında oy alarak 6 Mayıs'ta yapılacak ikinci tura katılmaya hak kazandılar. Fransızseçimlerinde Sosyalist aday ve Sarkozy’nin ikinci tura kalacağı tahminediliyordu. Ancak, seçimlerin en önemli sürprizi, radikal hareketlerin oyoranlarının yükseltmesi oldu.
Fransız Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilkturunda seçime katılım oranı % 80 dolayında gerçekleşti. İkinci tur şansınıyakalayan Sosyalist aday Holland ve liberal-muhafazakârların adayıCumhurbaşkanı Sarkozy dışındaki diğer yarışanlardan ırkçı parti FrontNational’ın adayı Marine Le Pen, % 18 oy oranı ile ciddi bir başarı elde etti.Front National, 2007 milletvekilliği seçimlerinde % 4.3 oy almıştı. Cumhurbaşkanlığıseçiminin ilk turunda, soldaki radikal parti Komünist Parti'nin desteklediğiJean-Luc Melanchon ise % 12 oy alabildi. Komünistler, 2007 milletvekilliğiseçimlerinde ırkçı parti Front National gibi % 4.3 oy almıştı. Sağ ve soldakiiki radikal partinin 2007 seçimlerindeki % 8.6 olan oy oranı (2007 seçimsonuçları için bakınız ; http://www.parties-and-elections.de/france.html), Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde % 30 dolayına yükselmiştir. Bu durum, Fransızseçmeninin üçte birinin radikal hareketlere doğru kaydığınıgöstermektedir.
Fransa’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilkturu, mevcut Cumhurbaşkanı’nın ilk turda ikinci sırada oy alması açısındandikkat çekici olduğu gibi, sağda ve solda aşırı uçlardaki partilerin oyoranlarının % 30 dolayına yükselmesi açısından da dikkat çekicidir. FransızCumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turda seçimin kazanılması elbettebeklenmiyordu, ancak aşırı uçların bu derece oy artışı sağlayabilmeleri, ABsürecinde başta Almanya olmak üzere bazı ülkeler açısından kaygı verici birsonuç olarak yorumlanacaktır.
FransaÜzerine
Fransa, yarı-başkanlık sistemiyle yönetilen bir AB üyesi ülke olarak 65 milyon dolayındaki nüfusuyla ekonomik olarak Avrupa’nın Almanya’dan sonra en güçlü ülkelerinden birisidir. Katolik nüfusun ağırlıkta olduğu Fransa’da % 5-10 arasında Müslüman nüfus bulunduğu tahminedilmektedir. Fransa, Akdeniz’e komşu olmak dışında Atlantik Okyanusu ve ManşDenizi ile bağlantılıdır.
Avrupa ülkeleri arasında ırkçı hareketingeliştiği ülke olan Fransa’da yapılan 2002 seçimlerinde % 11.3 oy alan ırkçı partiFront National, 2007 seçimlerinde % 4.3 oy alarak büyük güç kaybına uğramıştı.2012 Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda ise ırkçı parti Front National, %18 oy oranına ulaştı. Bir süre önce gerçekleştirilen yerel (kantonal)seçimlerin ilk turunda da ırkçı parti lideri Marie Le Pen, büyük başarıkazanmıştı. Son kantonal seçimlerin ilk turunda Fransız Devlet BaşkanıSarkozy’nin partisi Ulusal Cephe (UMP) % 17, Bayan Marie Le Pen liderliğindekiMilliyetçi Cephe (Front National) %15 oy almıştı. Sosyalistlerin % 25 oy oranıile birinci olduğu seçimlerden sonra yapılan yorumlarda, Bayan Marie Le Penliderliğindeki ırkçı parti Front National’ın (Ulusal Cephe) sağda birinci partiolmaya doğru gittiği yorumları yapılmıştı. Cumhurbaşkanı Sarkozy’ye destekveren Liberal muhafazakarlar ve Hıristiyan demokratların partisi olan UlusalCephe UMP (Union for a Popular Movement), 2007 seçimlerinde % 39.5 oy oranı ileParlamentodaki 577 sandalyenin 313’ünü kazanmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinilk turunda Sarkozy’nin aldığı oy oranına bakınca, Ulusal Cephe’nin ciddi güçkaybettiği görülmektedir. Buna karşın, aşırı sağcı Front National, oy oranını %18’e çıkararak ciddi bir sürpriz yapmıştır. İleride sağda birinci parti olmayadönük bir çıkış yakalayan ırkçı partinin Avrupa’da yükselen ırkçı hareketler vepartiler konusunda endişeli olanların uykularını kaçıracağı söylenebilir.
İkiyüzlü Fransız Politikası
Fransa, bir yandan ırkçı partinin hızlıyükselişi ile gündeme gelirken, diğer yandan son dönemde iç siyasi sorunları veekonomik kriz nedeniyle emperyalist dış politikada etkin bir konumda yer almauğraşısı içine girmiştir. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan ve “sözde”uygarlaşmanın ve çağdaşlığın geldiği son aşama olarak önümüze konan Fransız“medeniyeti”, aslında dar ulusal çıkarlara dayalı ikiyüzlü iç ve dışpolitikanın örneğidir. 21. yüzyılın başlarında Fransa, göçmenlerin banliyölerehapsedildiği, ırkçılığın hızla yükseldiği bir çürümüşlük örneğidir.
Sömürgeci geçmişiyle dünyaya insan hakları vedemokrasi dersi vermeye kalkışan bir ülke olarak Fransa, Cezayir’de milyonlarcaMüslüman katlederek adeta bir soykırım örneği sergilemişti. Cezayir’degemilerle top ateşine tutarak on binlerce masum insanı birkaç saat içindekatleden Fransız sömürgeci anlayışı, bir yandan bugün batı tarzı demokrasisavunuculuğu yaparak diğer yanda ise yayılmacı emelleri yansıtan yenisömürgecilik politikası peşine düşerek ikiyüzlülüğünü kanıtlamaktadır.
İ. Selamet’e göre, Afrika kıtasındaki Fransızsoykırımı, yalnızca Cezayir ile sınırlı kalmamış; sömürgeci geçmişiyle insanhakları ve demokrasi havariliğine soyunan Fransa, Benin, Burkina-Faso, Cibuti,Çad, Gabon, Gine, Kamerun, Komor Adaları, Moritanya, Nijer, Senegal ve Tunus’tada soykırımlar yapmıştır (http://www.turkpartner.de/Yazarlar/ISelamet/IkyFrn.htm). İç politikasında dış politikayı malzeme olarak kullanan, politikacılarınınkimliksizliği ve kişiliksizliği ile dünyaya örnek olan, sahte Ermeniiddialarını 400 bine yakın Ermeni’nin oyunu almak için pişirip pişirip içpolitika malzemesi yapan, Girit’teki Türk katliamı dâhil olmak üzere her konudaTürk düşmanlığını kanıtlamış Fransızlar, kendi ülkelerinde gettolarahapsettikleri Kuzey Afrikalı göçmenlere karşı uyguladıkları dışlayıcı, ırkçı veinsanlık dışı uygulamaları hiçbir zaman değiştirmemişlerdir. Uluslararasıalanda yeni bir oyuncu olmak adına Kuzey Afrika’da sömürgeciliğe soyunan Fransa,geçtiğimiz aylarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yakın ilişkiler kurarak Kıbrısadasında bir Fransız üssü edinebilme uğraşısı içine girmiştir. DüşmanımınDüşmanı Dostumdur anlayışı ile hareket eden Fransız dış politikası; Türkiye ileilişkileri sorunlu olan başta Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Ermenistangibi ülkelerle Türkiye karşıtı ortak politikalar geliştirmek konusunda ciddianlaşmalar ve görüşmeler içine girmiştir. Fransızların bu ikiyüzlü dışpolitikası, başka bir yazının konusu olacak kadar geniş ayrıntılariçermektedir.
Irkçı hareketlerin hızla güç kazandığı Avrupaülkelerinden en önemlisi olan Fransa, ülkesinde gettolara hapsettiğivatandaşlarına Avrupa nimetlerini kullandırmamak konusunda çok kararlıdavranmaktadır. Fransa deyince, yukarıda açıkladığımız sömürgeci geçmişi veikiyüzlü dış politikasının hatırlanması gerektiğini düşünüyorum.
Avrupa ülkelerinde ırkçı veaşırı sağcı partilerin ve siyasal hareketlerin hızla güç kazanması, Avrupa’daırkçılık tehlikesini gündeme taşımaktadır. Avrupa ülkelerinde ırkçılıktehlikesi, ne yazık ki, yalnızca Fransa ile sınırlı değildir. Irkçıhareketlerin hızla yükseldiği diğer ülkeler arasında Hollanda, Avusturya, Almanya,İskandinav ülkeleri, İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya ve İzlanda ve hattaİsviçre de bulunmaktadır. Örneğin, ırkçılığın giderek yaygınlaştığı İsviçre’deaşırı sağcı ırkçı parti İsviçre Halk Partisi giderek tabanda destek buluyor.Geçtiğimiz günlerde Brezilyalı hamile bir avukat bayanı kaçırıp işkence yapanırkçı parti yandaşları, ırkçılığın ne dereceye geldiğinin bir örneğidir.
Avrupa Birliği’nde Almanya,Fransa, İngiltere ve bir ölçüde de İtalya-İspanya’nın temel karar mekanizmasıolduğunu biliyoruz. AB politikalarında İngiltere’nin engellemelerine karşın Almanyave Fransa, karar alma sürecinde etkilidir. Bu süreçte hem nüfus, hem de gençişgücü olarak bu iki ülkenin egemenliğini tehdit edecek yeni bir ülkenin (Türkiye)AB bütünleşmesine dâhil edilmesi hiç de kolay değildir. FransızCumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda ortaya çıktığı gibi, yabancıdüşmanlığından beslenen ırkçı partilerin güç kazanması sürecinde Avrupa Birliğive Türkiye ilişkilerinin daha da gerginleşmesi kaçınılmaz görünüyor.