Türkiye'de hayatın gerçek sorunlarının tartışılıp çözüme kavuşturulmasına galiba hiç müsade edilmeyecek.
Ne zaman gençlerin eğitimsizliği, işsizlik, yoksulluk, çalışanların sorunları, çevre kirliliği, sanata duyarsızlık gibi konular tartışılacacak zemin bulmaya başlasa hemen biryerlerden gündemler değiştirilir ve yine bir sonuca bağlanamayacak kısır ezberlenmiş, toplumu gerecek tartışmaların içerisine Türkiye sürüklenir durur.
İnanç ve etnik yapıdan beslenen yönetim anlayışlarının ülkelere ve insanlara huzur getirmediğini eski ortaçağ karanlıklarında, Hitler-Mussollini dönemlerinde ve çok yakın zamanda Taliban, İran ve Tito"nun Yugoslavya örneklerindeki gibi; insanlığın yaşadığı büyük acılarından görmekteyiz!
İlk başlarda eller üzerinde tutulan etnik-dini ve sınıfsal kökenden aldıkları güçlerle ülkelerini yöneten liderlerden bazıları; Hitler gibi intihar ettiler, Mussollini gibi ayaklarından asıldılar, Lenin gibi adı şehirlerden silindi, Tito gibi öldükten sonra ülkesi Yugoslavya birçok parçaya ayrıldı!...
Tüm yaşanılan bu acı deneyimlerden sonra; bugünün Avrupasında inanç ve etnik kökenli yönetimlerin oluşmasını engellemek için; dinci ve ırkçılığı siyasetten silmek için bu tür partilerin bile kurulmalarına yasaklamalar getirilmiştir! Ve son olarak geçtiğimiz 8-10 yıl içinde Avusturya"da aşırı sağcı lider Jörg Heider seçimlerde çoğunluğu sağlamasına rağmen; Avrupa Birliği; Haider"in hükümeti kurmasını engellemiş; aksi halde Avusturya"nın birlikten dışlanacağını açıklamışlar ve böylelikle ırkçılığa geçit vermemişlerdi!
Diğer ülkelerde bunlar olurken; Bizlerde de; 13. yüzyılda Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Şeyh Bedreddin ile hoşgörü ve insan sevgisiyle;Nazım Hikmet"in; "Yaşamak; Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine yaşamak!..." dediği gibi özetlenen Anadolu Aydınlanmasını başlatmışlardı!...
Bu aydınlanmayı Mustafa Kemal Atatürk; yönetimini akla ve mantığa dayandıran, her türlü dogmatizmden uzak etnik farklılıkları insanların iç dünyalarının zenginliği kabul eden ve her yurttaşı eşit kabul eden, inançların; en yüce makam olan vicdanlarda özgürleştiği ve her türlü baskıdan uzak tutulduğu, bir arada yaşama düzeninin; ortak üretilen çağdaş değerler üzerinden yaşandığı; kul olmanın değil; birey olabilmenin haklı gururunu yaşamayı hayata geçirerek yurttaşlık temelinde bağımsız Türkiye devletini kurarak bugünleri de aydınlatmıştır!...
Ülkemiz bu günlerde yine gerginlikler içerisindedir Sürekli kılık kıyafet ve sürekli etnik tartışmaların ülkenin gerginleşmesine neden olduğu hep ortaya çıkmasına rağmen sürekli gündemlere taşınmaya çalışılmaktadır... Bu tür tartışmaların ülkelere ve insanlara huzur getirmediğini dünyada yaşanılan birçok örneklerden gördüğümüz halde hala ders çıkaramadık galiba!.
Yeni bilimsel düşüncelerin ve yeni buluşların tartışıldığı, geri kalmışlıkların sebepleriyle sorgulandığı ve kurtuluş için çarelerin arandığı ve gücünü sorgulayıcılıktan alması ve geleceğin tartışıldığı yerler olması gerekirken; üniversiteler sürekli kılık kıyafet tartışmalarıyla gerginlikler yaşanmaktadır!...
Üniversiteler geleceğin değil; geçmişin tartışmalarının içine çekilmeye çalışılmaktadır! Bu gelecek açısından tehlikeli bir yoldur! Üniversiteler etnik ve inanç tartışmalarının dışında tutulmalıdır; bu durum dininde zarar görmemesi açısından önemlidir!
Din gibi kutsal değerlerin ticarette kullanıldığında Deniz Feneri ev, İslami holdinglerde yaşananlar gibi vatandaşlarımızın emeklerinin, birikimlerinin ve umutlarının nasıl suistimal edildiğini, kaybedildiğini acı deneyimlerle yaşandığını gördük!... Bu olanlar bile Laikliğin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir!...Şimdi ise kutsal dinimizin siyaset ve üniversitelerde kullanıldığında nasıl kötü sonuçlar doğuracağını, yapacağı tahribatı düşünmek bile ürperticidir!...
Son zamanlarda da "KÜRT AÇILIMI" adı altında çalışmalarda kamuoyunu meşgul etmekte.
Etnik yapısı, mezhepsel durumu ne olursa olsun Türkiye'de yaşayan herkes Türkiye'nin eşit yurttaşıdır ve her alanda ortak kabul edilen haklardan eşit şekilde faydalanmaktadır... Türk yurttaşlarının etnik ve mezhepsel yapıları bir diğerine üstünlük yada ayrıcalık tanınması için değil temamen iç dünyasının zenginliği olarak değerlendirilmektedir...
Bu açılardan bakıldığında; uygulamada sorunlar varsa bunlar hukuk ve idarenin güçlenmesiye aşılabilecek sorunlardır ama eğer Türkiye'de sorun varsa bu tüm halkımızın sorunları olan eğitimde geri kalma, çalışma hayatında emekçilerin önlerine koyulan görünür görünmez engellemeler, yoksulluk ve işsizlik gibi tüm yurttaşlarımızın ortak demokratik sorunlarıdır ve bu sorunlar tartışılıp çözümlenmeyi beklemektedir...
Bunları görmezden gelip sadece etnik ve mezhepsel bakış açısı Türkiye'yi iç savaşta bölünmeye götüren Tito'nun ülkesi Yugoslavya'ya benzetmekten başka sonuca götürmeyecektir....Bu nedenle halkımızın gerçek başka gündemleri ortada dururken sürekli etnik ve mezhep eksenli tartışmalarla zaman kaybetmemek gerekir!
İnançların ve etnik yapıların çokluğu gökkuşağının renkleri gibi insanlığın zenginlikleridir Türkiye'de bu konuda oldukça zengindir! Türkiye çok renkli ve çok desenli bir zenginliktir aynı gökkuşağı gibi!... Bu zenginliklerimiz bizleri bir arada yaşatmak için demokrasiyi ve hoşgörüyü özümsemiştir!...
Demokrasi bir uzlaşı rejimidir Uzlaşma; farklılıkların dayatılması şeklinde değil de; ortak üretilen değerlerde birleşmekte olmalıdır Sorunların çözümünü akla-mantığa-bilgiye ve karşılıklı hoşgörüye dayandırılma şeklinde olmalıdır!
Modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK; Kurduğu devletin temellerini; " Herhangi bir Din, sınıf, mezhep ve etnik yapı üstünlüğüne göre değil, akla-mantığa-bilgiye-eşitliğe- yurttaşlık bilincine ve karşılıklı hoşgörüye dayandırdığı ve ortak değerler etrafında toparlanmayı sağladığı için; çağında yaşayan diğer devlet adamlarının aksine kurduğu devlet bugün bile temelleri sarsılmadan dimdik yaşamaktadır! "
DrMustafa ÇUKURYILDIZ