GREVLİ TİS HAKKI, GERÇEK TOPLU SÖZLEŞME, DEMOKRATİK ÇALIŞMA YAŞAMI İÇİN;BUGÜN İŞ BIRAKARAK İŞYERLERİ ÖNÜNDE, ALANLARDA, MEYDANLARDA BİR KEZ DAHA SES’İMİZİ YÜKSELTİYORUZ!
Bugün 1 Ağustos SES’imizin kuruluş yıldönümü. Bugün üyelerimiz ile sağlık ve sağlık sosyal hizmet emekçileri ile birlikte eğlenceli kutlamalar yapmak isterdik. Ancak eğlenmek yerine bizlere yine mücadele düşüyor. Bu nedenle de bugün iş bırakıp iş yerleri önünde, alanlarda, meydanlarda SES’imizi yükseltiyoruz.
Bugün sağlık emekçileri ve halkın sağlık alanı ile ilgili yaşadığı sorunların temelinde uygulamaya konulan “sağlıkta dönüşüm” programları yatmaktadır. Devrim diye nitelendirilen ve eczane kuyruklarını, muayene kuyruklarını bitirdik diye övündükleri sistemde sanal kuyruklarda muayene sırası için aylarca bekliyoruz. Çeşitli görüntüleme vb tetkikler için yıllarca bekliyoruz. Birçok ilaca erişim yok. Katkı, katılım payı, ilave ücretler gibi birçok kalemde verdiğimiz vergiler dışında ekstra ücretler ödüyoruz. Artık sağlık hizmetleri alınır satılır bir metaya dönüşmüş durumda. Sağlık hizmetleri kamusal ve ücretsiz niteliğini yitirmiş artı değer yaratılan, kar edilen alan konuma getirilmiştir.
Hizmeti üreten sağlık emekçileri açısından da kışkırtılan sağlık talebi ile birlikte eksik personel nedeniyle uzun çalışma süreleri, angarya çalışma dayatılmıştır. Döner sermaye, performans, teşvik, taban gibi ücret rejimine yapılan müdahaleler ile temel ücretlerimiz yıllar içinde düşmüş gelirlerimizi arttırmak için fazla mesai ve sürekli nöbet tutmak zorunda bırakıldığımız bir dönemi yaşıyoruz. Üstelik almış olduğumuz ücretlerin yarısından fazlası emekliliğe yansımadığı içinde mezarda emeklilik dayatmasıyla karşı karşıyayız. Sağlık emekçileri büyükşehirlerden, tatil bölgelerinden başka yerlere tayin çıkarmak için torpil arayışına girmek zorunda kalmıştır. Çünkü buralarda kiralarını dahi ödeyecek durumları ortadan kalkmıştır. Birkaç kişi aynı evi paylaşmak zorunda kalmaktadırlar. Güvencesizlikten, geleceksizlikten kaygılanan sağlık emekçileri yurt dışına gitmek için çaba içine girmişlerdir.
Yine sağlık emekçilerinin kanayan yarası şiddet artarak devam etmektedir. “dönüşüm” öncesi hastanelerde sadece bir polis memuru adli işleri takip etmek için bulunurdu ve bu kadar şiddet yoktu. Bugün her hastanede yüzlerce güvenlik görevlisi var fakat sağlık emekçilerine yönelik şiddet artarak devam ediyor. Biz artan şiddetin sebebinin bu sağlık sistemi olduğunu biliyoruz. Yine yöneticilerin mesleklerimizi değersizleştiren yaklaşımları, halka karşı halkın bir parçası olan bizleri kötüleme yaklaşımları şiddetin artmasındaki en büyük nedenler arasında. Tek başına buda değil elbette ki siyasilerin toplumda yarattığı kutuplaşma, gittikçe otoriterleşen yönetim biçimi nedeni ile kültür haline gelen şiddetinde etkisi var. Bu nedenle de biz şiddet üretmeyen bir sağlık sistemi inşa etmek zorundayız. Aynı zamanda demokratik bir ülke yaratma mücadelemizi de yükseltmek zorundayız. SES’in sağlıkta şiddete yaklaşımını diğerlerinden ayıran en büyük özellik güvenlik politikaları ekseninde yaklaşmak değil; iş yerlerinden, toplumun tüm hücrelerine ve bütün bir ülkeye demokratik, şiddetsiz yaşanılır bir sistem yaratma mücadelesidir.
Üniversite hastaneleri sağlık hizmetlerinin önemli parçası ve nitelikli sağlık hizmeti üretiminin de en belirleyici unsurlarından olmasına rağmen sağlık sistemimiz içerisinde üvey evlat olarak görülmektedir.
Ülkenin her tarafına gönderilen hekimlerin yetiştirildiği, tedavi edici sağlık hizmetlerinde sevk zincirinin en son basamağı, dünya çapında isim yapmış saygın tıp insanlarının bilimsel ve özerk hareket edebilmeleri sayesinde ülkemizde kamusal sağlık hizmetinin ileriye taşınmasında itici bir rol oynayan kurumlarımız bugün borç batağından çıkmak için mücadele etmektedir. Üniversite hastanelerinin mali, idari ve bilimsel özerkliği Sağlık Bakanlığı tarafından adeta kuşatılmış üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlanması için her türlü yasal zemin oluşturulmaya başlanmıştır. Devlet üniversite hastanelerimizin yeniden, ülkemizde yaşamakta olan herkese, parasız sağlık hizmeti sunabilecek duruma gelmesi için kaynağı genel bütçe olmak üzere, tüm borçlarının ödenmesi ve daha fazla gecikmeden bütün gereksinimlerinin karşılanması gerekir.
Sağlık hizmet sunumu doğrudan hasta başvurusu ile değil üçüncü basamak sağlık hizmet sunumu şeklinde olması, hastaların 1. ve 2. basamaktan gelmesi gereken ve temel görevi eğitim, öğretim ve araştırma olan devlet üniversite hastanelerimiz bu kimliğinden çoktan çıkarılmış ve devlet hastanesi kimliğine sokulmuştur.
Yeterli personel istihdamı yapılmayarak tüm çalışanlar angarya çalışma koşullarına maruz bırakılmıştır. Özellikle asistan hekimler hasta, iş yükü ve angaryalar nedeniyle eğitim için yeterli zaman bulamazken, öğretim üyeleri de finansal baskılar nedeniyle hizmet ağırlıklı çalışmaya zorlanıyorlar. Ek ödeme, performans, teşvik ve ücret baskısı nedeniyle alanında isim yapmış tıp insanları kamusal alandan çekilerek özel sektöre yöneliyor. Bir kısmı da yurtdışına gidiyor. Oysa tüm ülkenin vatandaşlarının sağlığa erişim hakkı kapsamında bu hekimlere ihtiyacı varken sadece parası olanlar şifa buluyorlar. Üniversite hastaneleri borç batağından çıkmanın yolu olarak daha az maliyetle hizmet üretip daha fazla gelir elde etmek için etik dışı yollarla döner sermayeyi arttırmaya çalışıyorlar. Pandemide dağıtılması gereken ek ödemeyi borçlarını ödemek için kullanabiliyorlar. Sendikal hak ve özgürlükleri, sendikal güvenceleri, çalışma hakkına ilişkin kazanılmış hakları yok sayarak sağlık emekçilerini köle gibi sömürmek istiyorlar. Sendikal eylemleri darbe teşebbüsü olarak gören rektörler, başhekimler en ufak hak talepleri için disiplin soruşturmasıyla sağlık emekçilerinin seslerini kısmaya çalışıyorlar.
Hudut ve sahillerde görev yapan sağlık emekçilerinin de ortak sorunları bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığınca döner sermaye, performans, teşvik ödemesi, ek ödeme gibi ücretlerde yapılan mali iyileştirmelerden, görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarından, yönetmelik düzenlemelerinden yıllardır “HARİÇ TUTULAN” Hudut ve Sahiller Sağlık emekçileri, Sağlık Bakanlığı’nın üvey personelleri değildir. Bugüne kadarki tüm hak kayıpları bir an önce telafi edilmelidir.
Sağlık alanı gibi sosyal hizmet alanında da sorunlar devasa boyutlara ulaşmıştır. Sosyal politika yerine sadaka kültürünün yaratılarak sosyal yardımların iktidar tarafından bir örgütlenme ve toplumu baskılama aracı olarak kullanılması sosyal adaleti sağlamadığı gibi refahın yeniden dağıtımında da dezavantajlı olanları daha da güçsüz bırakmaktadır.
Sosyal hizmetlerin geçirdiği olumsuz dönüşüm sosyal hizmet emekçileri olan bizlerin de çalışma koşul ve biçimlerini ASDEP Sözleşmeli, sözleşmeli, ek ders karşılığı çalışma gibi kadrosuz güvencesiz çalışma biçimlerine dönüştürmüştür. Çalışma koşullarının her geçen gün daha da kötüleştiği, personel yetersizliğine bağlı iş yoğunluğunun arttığı, çalışma sürelerinin uzadığı, mesleki standartlara uygunluğun ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir dönemdeyiz. Buna karşın ücretlerin giderek eridiği ve alım gücümüzün azaldığı, gerek yönetim mekanizmalarından gerekse hizmet verdiğimiz kişiler tarafından şiddetin arttığı bir süreç yaşayan biz sosyal hizmet emekçilerinin sorunları son ekonomik kriz ile birlikte daha da belirgin hale gelmiştir.
Bu çalışma biçimlerinden kaynaklı olarak sosyal hizmetler alanında mobbing, bürokratik ve siyasal baskılar dozunu artırarak devam etmiştir. Pandemi döneminde bile koruyucu ekipman talep eden sosyal hizmet emekçileri terörist olarak damgalanmış ve sürgün edilmişlerdir. AKP’nin il ve ilçe başkanlıklarının özellikle taşrada kurumun iş ve işlemlerine müdahalesi sonucu torpil ve kayırmacılık kurumlarımızın en küçük birimlerine kadar sirayet etmiştir. Bu kayırmacılık ve hukuksuzluğa karşı tepki koyan Dersim şube/yönetici ve üyelerimiz sürgün edilmişlerdir. Mahkemeyi kazanıp geri dönen üyelerimiz bu seferde ihtiyaç olmayan ilçelerde yeni birimler açılarak oralara görevlendirme adı altında sürgüne devam edilmiştir.
Uzun yıllardır emeğin ve işkolu emekçilerinin hakları ile halkın sağlık ve sosyal hizmet hakkına yönelik bazen konfederasyonumuz KESK ile birlikte, bazen yalnız başımıza, bazen sağlık emek ve meslek örgütleri platformları içinde, bazen sağlık hakkı platformlarında, bazen de herkese sağlık güvenli gelecek hakkını savunan meclisler ile birlikte SES’imizi yükseltiyoruz.
Temel taleplerimiz başta olmak üzere TİS masasına konfederasyonumuz KESK tarafından gönderilen tüm taleplerimiz için;
- 1 Ağustos 2023 tarihinde bugün kuruluş yıl dönümümüzde mücadeleyi büyütmek ve taleplerimizi bir kez daha dile getirmek için iş bıraktık ve alanlardayız.
- Yine konfederasyonumuz KESK tarafından 10 Ağustos 2023 tarihinde TİS kapsamında yapılacak iş bırakma kararına tüm gücümüzle katkı koyacağız.
TEMEL TALEPLERİMİZ;
1- Performans, ek ödeme, taban, teşvik değil, tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine yoksulluk sınırı üzerinde emekliliğe yansıyan temel ücret istiyoruz. Bunun üzerine yapılan işin niteliği ve riski, eğitim durumu, hizmet yılı gibi kriterler eklenerek giydirilmiş ücretler belirlensin.
2- Grevli toplu sözleşmeli, özgür pazarlık hakkı içeren sendika yasası çıkarılsın,
3- Sağlık hizmetleri ağır ve tehlikeli işler kapsamındadır. Fiili hizmet süresi (yıpranma payı) yıllık 90 gün üzerinden tam olarak tüm emekçilere ödensin ve geçmiş yılları da kapsasın
4- Nöbet, icap ve fazla çalışma ücretleri 2 kat arttırılsın
5- Sağlık alanında çalışan tüm emekçiler “sağlık hizmetleri sınıfı”na alınsın
6- Üniversite hastanelerinde de çalışanlara tayin hakkı verilsin,
7- Sağlık emekçilerine yönelik şiddetin son bulması için “şiddet üreten sağlık sistemi” değişsin. Halk ve emekçiler yararına yeni bir sağlık sisteminin inşası için işkolu emekçileri ve halkın örgütlü yapılarının, hizmetin planlanmasından sunulmasına kadar karar alma mercilerinde yer alacağı mekanizmalar oluşturulsun.
8- Sağlık ve sosyal hizmetler alanında OECD ortalamasında kadrolu güvenceli personel istihdam edilerek, sözleşmeli tüm çalışanlar 657 4/a kapsamına alınsın.
9- Kamu sağlık hizmeti verilen ASM’lerde her türlü giderler devlet tarafından karşılansın,
10- Covid-19 gibi meslekle ilgili hastalıklar, illiyet bağı aranmadan sağlık kurumlarında çalışan tüm personel için meslek hastalığı sayılsın,
11- Haklarında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan ihraç sağlık ve sosyal hizmet emekçileri derhal göreve başlatılsın
12- Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü personelinin özlük, mali ve sosyal haklarını, bir an önce Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğündeki emsali personellere eşitleyin, geçmiş hak kayıplarını acilen telafi edilsin. Sağlık Bakanlığı’nın diğer tüm personellerine sağlanan imkan ve haklardan aynı ve eşit derecede yararlandırılsın.
13- Muayene, tedavide ve ilaçta hiçbir ad altında; katkı, katılım payı, ilave ücret alınmasın. Sağlık hizmetleri ücretsiz olsun.
Bütün dünyada olduğu gibi emekçiler örgütleri aracılığıyla işverene karşı söz kurar ve tüm haklar TİS ile elde edilir. Fakat ülkemizde “komünizm gelecekse de biz getiririz” yaklaşımı sendikal hareket açısından da uygulanmaktadır. İktidarlar birilerine sendika kurduruyor. Emekçileri mobbing ve baskı ile üye yaptırıp yetkilendiriyor. Sonrada onlarla TİS masasına oturuyor. 6 dönemdir (12 yıl) bu yöntemle emekçiler sefalete mahkûm ediliyor.
2024-2025 yılı mali, özlük ve sosyal haklarımızın görüşüleceği TİS süreci öncesi haftalardır iş yerlerinde, meydanlarda konfederasyonumuz KESK ile birlikte taleplerimizi dile getiriyoruz. Elbette emekçilerin bu sarı sendika yüklerinden kurtulması lazım ve mücadeleci sendikalarda örgütlenmesi lazım. Fakat işyerlerindeki baskı ortamı ve emekçiler yaşadığı kaygı nedeniyle zorunlu olarak buralarda örgütlenmek zorunda hissediyorlar kendilerini. Onlara da çağrımız şudur. Gelin tüm kaygılarınızı bir tarafa bırakıp şatafat içinde yöneticilerinin yaşadığı bu sendikalardan vazgeçin. Tek kurtuluşumuz ve haklarımızı almanın yegâne yolu birlikte örgütlenmek ve mücadele etmektir.
Birlikte örgütlenirsek, birlikte kazanacağız!
FFerit CEYLAN
Ses Ordu Şube Başkanı