GÜLÜN RENGİ KARA
Azize Taştemel ÖNCEL
“İnsan eli ve aklıdır sonumuzu getirecek olan” demiştim bir yazımda.
İnsan eli ve aklıyla,” para, para, daha çok para” hırsıyla, sonları getirilen insanlarla birlikteydim, Kınık ve Soma’’da.
Acıyı gördüm,
Öfkeyi gördüm,
Çaresizliği gördüm,
Endişeyi gördüm,
Korkuyu gördüm.
Yaşları, çoğunlukla 20 ile 35 arasında değişen insanların ardında bıraktıkları İSYANI gördüm.
Herkes bir yandan çekiştiriyor insanları, taziye için otobüslerle gelenler var. “Tarihinde görmedi bu kadar kalabalığı köyümüz” diyor sakinlerden biri. Benim canımı acıttı bu sözler. İyi niyetli olduklarından hiç şüphem yok gelenlerin. Ama “biz sizdeniz” sözleri ok gibi oturdu içime. Ne fark eder mezhebimizin ne olduğu ne olmadığı? Hepimiz aynı Yaradanın gölgesinde değil miyiz? “Biz sizdeniz” diyen dillere lanet okumak geldi içimden. “peki biz kimdeniz” diye soru verdim kendi kendime. Ben insanım ve insanlarımız için geldim buralara. Bu tür yanlışlara düşmemek lazım. Zaman, sen, ben, biz, siz zamanı değil…
Her ev bir dert küpü, her ev bir dram. Hangi sese gitsek diye kalakaldık öylece eşimle. Senem ninenin eviymiş, durduk önünde. İki oğlunu vermiş toprağa. Biri evli biri bekar. Düğün yapacakmış yakında.” Ev yapıyorduk kendimize, taşınacaktık şuraya” dedi ve gösterdi. “Ben bu acıya nasıl dayanacağım, ben bittim, kocam Parkinson hastası, eve dama sığmıyor, oğullarım ölmedi, gelecek diyor da başka bir şey demiyor” diyerek küçük yeşil gözlerinden boncuk boncuk döktü yaşları. Sarıldık sıkı sıkı, sarıldık birbirimize ninemle. Sezai kardeş geldi yanımıza, senem nenenin hayatta kalan tek oğlu. Anlattı uzun uzun madeni, madenciliği. O anlattıkça ben boğuldum, nefesim daraldı. Yağmurun altına attım kendimi. Dinlemesi bile zor. “ben artık giremem o madene, iki gardaş kaybettim orada, aklım darmadağın” dedi. Gözler hep yaşlı. Bir çıkar yol arıyor gözleriyle, somut bir destek arıyor. Derdi, para pul vs. yardımı değil, “bana insan gibi çalışabileceğim bir iş lazım” diyor. Babası bükmüş belini. Hasan amcayla konuşmaya çalıştım. Senem nene, ben doktor değilim desem de, Hasan amcaya “psikoloji doktoru” diye tanıttı beni. Hasan amca kimseyle konuşmak istemiyormuş, hastalığı psikolojik sıkıntıyla birleşince çok garip bir hal almış. Yerinde duramıyor. “Doktora saygım sonsuz” dedi, yüzüme baktı. “Ben doktor değilim” diyecek oldum, Senem nine susturdu beni. Oturduk. “bunlar niye geliyor ki, benim oğullarım gelecek” dedi. Sesimi çıkaramadım. Olduğu yerde duramıyordu Hasan amca. İlaçlarını tekrar verdiler, biraz sakinledi.
Zor çok zor. İki evlat ocaktan, arkasında yetimler bırakarak uçup gidiyor. Bu ana babanın, geride kalan kardeşin, eşin, çocukların buna alışmasını beklemek mümkün mü?
Elif’i öğrendik, gencecik Elif’i, iki çocuğuyla yalnız başına kala kalan Elif’i. 5 yaşındaymış kendisi, babasının bir maden kazasında kaybettiğinde. 20 yıldır baba diyemeyen Elif; “benim çocuklarım da baba diyemeyecek artık” diyor, isyan ediyor, haykırıyor acısını. Çaresizliğini, öfkesini, acısını, yangını savuruyor dışarıya. “Ağla Elif, susma ağla, acı zehir gibidir, ne kadar atarsan dışarı o kadar rahat edersin, ağla, dinleme kimseleri, ağla”. Elif gelin, sevdiğini bir daha göremeyecek olmasına mı, küçücük iki çocuğunun yok olan hayatına mı isyan etsin bilememiş. Çocuklarıyla tanıştık, şaşkınlar. Herkesin gözünün içine bakıyorlar yeşil yeşil. Amcalarına sokuluyorlar, “beni bırakma “ der gibi. Okumak istediklerini söylüyor büyük olan. “Okumam lazım ki aynı kader beni de bulmasın” diyor. Kimle konuşsam, tek çare “okumak” diyorlar. Bu çocukların babalarıyla aynı kaderi paylaşmamaları için okumaları, okutulmaları lazım diyorlar. Ve en çok bu konuda destek istiyorlar, iş dışında.
Çok gençler, gidenler de geri de kalanlar da çok gençler. Madencilerde bir kural varmış. Madene başlamadan evlendirilmezlermiş. Daha doğrusu evlenebilmek için bir iş sahibi olmaları gerekirmiş. Tek iş kaynağı da maden olduğundan, evlenmek için madene başlamak gerekirmiş. O yüzden yaşlar çok küçük. Sevdiklerini alabilmek için, erkenden madene giriyormuş gençler. O yüzden yavruları da çok küçük. Anne karnında, bu adaletsiz dünyaya gelmeyi bekleyenler de ayrıca yakıyor yürekleri. Ateş kor olmuş düşmüş bu insanların yüreğine.
Soma Devlet hastanesine çevirdik yolumuzu. Hala orada bekleyen insanlar vardı. Ard arda anonslar yapılıyordu. ………. Maden kazasında vefat etmiştir. Orada kaldığım sürece kaç anons yapıldı, sayısını bilemiyorum. Her anonsda bir kere daha sarılıyorsunuz bedeninize.
Madenci şehitliğine gittim en son, sonu görmek için.
Mezar başında, annesinin gözünün içine bakan çocuklar gördüm, onları da kaybetme korkusu içinde. Uzun uzun bakamadım yüzlerine.
Sıra sıra dizilmiş mezarlar, nizami. Öyle düzgün, öyle kusursuz. Yaşarken görmedikleri kadar özenli. İnsan böyle düşünmekten alamıyor kendini. Yaşarken bu kadar sahip çıkanları var mıydı acaba? Her mezarın başında, bir anne çocuk. Bitirmişler kendilerini. Ne sesleri kalmış ne dermanları. İçin için uğunuyorlar elleri toprağın üstünde. Mektuplar yazmış çocuklar. Okuyamadım, bir yumruk oturdu boğazıma, düğüm düğüm oldum. Bir süre geçemedim arasından nizami dizilen mezarların. Sonra açtım ellerimi ve tüm kalbimle dua ederek yürüdüm aralarından. Boş kabirler vardı bir sürü açılmış. Kaç beden daha bulaşacak toprakla kim bilir. Her mezarın başında topraktan testiler. Madenci çok susar, kana kana içsin suyunu diye, konurmuş o testiler. Çiçeklerle donatmışlar, tuttuğu takımların formalarını, bayraklarını koymuşlar üzerlerine. Davetiye vardı kiminde, kiminde bir havlu sarılıydı isim tahtasında.
Her yatan bir hayat, her hayat bir dramdı Soma’da.
Bu olay çok yönlü olarak incelenmelidir. Olayın psikolojik ,sosyolojik, teknik boyutları ilgililer tarafından ele alınmalıdır. Alınır da. Ben şuan işin orasında değilim ve psikolojik boyutu hariç diğer kısımlar beni aşar. Bildiğim tek şey var ki o da; Türkiye Cumhuriyeti, devleti ve milletiyle el ele verip, ocağına ateş düşmüş insanlarımıza yardım etmelidir. Gün “lak lak” günü değil, ele ele verme günüdür.
Ez cümle; HAYDİ….Çocuklar için, yolun çok başındaki hayatlar için, yeni yeşerecek hayatlar için, babalarıyla aynı kaderi paylaşmamaları için, devletimiz ve milletimiz omuz omuza, Soma Şehitleri için…..