İbadethanemiz Cemevidir
Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Genel Başkanı Emel SUNGUR yaptığı açıklamada: Banaz köyü, Pir Sultan Abdal’ın köyüdür. Sivas, Yıldızeli İlçesine bağlıdır.
Pir Sultan Abdal, hem dünyaca tanınan bir ozan, hem de bir Alevi ulusudur. 7 ulu ozanımızdan biridir.
Binlerce deyişi, nefesi dilden dile söylenmekte, yüzlerce sanatçımızın repertuarını oluşturmaktadır. Bu ulu ozanımızın yurdu olan Banaz Köyünde her yıl Geleneksel Pir Sultan Abdal Kültür Etkinlikleri ve Anma Toplantıları yapılmakta, binlerce yurttaşımız tarafından ziyaret edilmektedir.
Bizler, Pir Sultan Abdal’ın adını taşıyan, inancını, bilincini önceleyen bir vakıf olarak Banaz’a gelen konuklarımızın inancını yerine getirmeleri amacıyla, 2005 yılında bir Cemevi inşa ettik. Bu mekân bir ibadethanedir: cemevidir ve burada ticaret ve siyaset değil, sadece ama sadece İbadet edilmektedir.
Banaz’da bulunan Cemevimizin tapu kayıtlarındaki niteliği hanesinde “ibadethane” yazmaktadır. Yani bu mekânın ibadethane olduğu gerçeği, devletin resmi kayıtlarıyla da sabittir.
Bu nedenle;
Biz, ibadetlerini öteden beri cemevinde yerine getiren Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak, ülkemizde bulunan cami, mescit, kilise, havra, sinagog’a tanınan haklardan eşit olarak yararlanma hakkımızın iadesini, hiç gecikmeden talep ediyoruz.
Yasama erkimiz ve hükümetimiz, aç ve açıkta olan, işsiz, sakat, evine ekmek götüremeyen, eğitim olanağı bulamayan milyonlarca insanımıza karşın, bu yoksul ülkenin hazinesinden yaklaşık 5 milyar lira gibi insaf ve vicdan ölçüleriyle bağdaşmayan bir bütçeyi sadece Hanefi mezhebine tahsis etmektedir.
Siyasal İslam’a hizmet anlamında bunca cömert olan Hükümetin, sıra cemevinin meşruiyetine gelince “hayır” demektedir.
Toplumumuza, Haziran 2009’dan Ocak 2010 tarihine değin “Alevilerin haklarını iade edeceğiz; bu yüzden Alevi Çalıştayları yapıyoruz” diyerek oyalayan-aldatan Ebusuud zihniyetli bürokratları anımsatmak isteriz.
Sn. Basın temsilcileri;
Bugünlerde “devlet aklı” dediğimiz iradeyi temsil eden AKP zihniyeti, bizlere, öğretimize, mensubiyetimize ve ibadethanemiz olan cemevine karşı topyekûn saldırıya geçti ve bu inkâr kervanına TBMM’de katıldı. Meclis Hukuk İşleri
Başkanlığı, Tunceli Mv. Sn. Hüseyin Aygün’ün; “TBMM’de cami yaptığınıza göre, cemevi de yapmanız gerekir, biz de cemevi istiyoruz” talebine; “cemevi yoktur, ibadet etmek isterseniz camiye gelin” diyerek yanıt vermiştir.
Keza TBMM de, bu görüşünü, hukuka, insan hak ve özgürlük kriterlerine, AİHM ve uluslar arası sözleşmelere, demokratik, parlamenter, hukuk devleti ilkelerine değil, Diyanet Fetva Makamına, yani şer-i hükümlere dayandırarak, yasama erki olduğunu unutmuş görünmektedir.
Bu uygulama, TBMM yetkilerinden bir bölümünün ulemaya devredilmesi ve şer-i devlet sistemine geçişin ipucu değil midir?
Sn. Basın temsilcileri;
Diyanet adına strateji üreten ve bizlere; “cemeviniz ibadethane değildir, o nedenle Cemevinizin elektrik ve su faturalarını ödeyemeyiz” diyen belgenin altındaki imza kime aittir dersiniz? Bu imza, Çalıştaylar boyunca “Cemevlerinin ibadethane olduğu gerçeği tartışılamaz; bu hak muhakkak verilmelidir” diyen, Alevi Çalıştayı koordinatörü, kitap basım yayım sorumlusu Dr. Necdet Subaşı’ya aittir.
Bu bir hem inkâr, hem de bir skandal değil midir?
Sayın Subaşı; “aferin; Alevilerin iyi niyetini suiistimal ettin, oyaladın, temiz duygularından istifade ettin ve şimdi bu makamı hak ettin” denilerek, Diyanet İşleri Başkanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı makamıyla ödüllendirilmiştir.
Diyanetin seçimi yerinde ve isabetlidir!.. Sn. Subaşı muhakkak, tıpkı Alevi çalıştayında olduğu gibi; “Alevi-Bektaşilerin haklarının gaspını temin ve devam ettirmek üzere daha nasıl stratejiler geliştirebilirim” diyerek makamının hakkını verecektir.
Bu toprakların aydınlık, demokrasi, özgürlük, kardeşlik yanlıları olarak talebimiz, demokrasi ve “EŞİT YURTTAŞLIK”tan ibarettir. Biz varız, Biz Aleviyiz, Cemevi ibadethanemizdir" dedi…