Ülkemizde bir grup insan, medya dünyasına yerleşmiş.
Sırtını da güce dayamış. İstediği gibi atıp tutuyor.
İFLAS EDEN TEZ:
ATATÜRKÇÜLER DARBECİDİR
Ahmet YAVUZ
Bu gibiler Cemaat ile iktidarın ortak olduğu dönemlerde ikisine birden yaslanıyordu. İki gücün kavgasından sonra farklı saflaşmalar yaşandı. Grubun bir bölümü iktidara karşı tavır aldı. Bunlar ya yurt dışına kaçtı ya da 15 Temmuz sonrası Silivri’ye yollandı. Diğer bölümü ise büyük bir manevrayla iktidara yaslanmayı tercih etti. FETÖ ile ortaklıklarını unutturabilmek maksadıyla da inanılmaz bir tavır içine girdiler. Bilgisizce saldırma, iftira etme, karalama, yalan söyleme ve yazma, yaranma vb. alışkanlıklarını daha da rahat olarak sürdürüyorlar. Söylenmeyen sözleri söylenmiş gibi sunmaktan çekinmiyorlar. Sadece hedefe koydukları insanlar değişiyor. Yöntem aynı…
İflas ettiklerinin farkındalar mı, doğrusu bilemiyorum.
Son günlerde bana ve Hayırlı Konvoydaki arkadaşlarıma saldırmayı, yeni darbe senaryoları yazmayı hayatlarının merkezlerine koydular. Beni televizyon programlarına davet edenler de oldu. Ama tarzım değil diyerek reddettim. Bunun da etkisiyle saldırıları arttı. Aleni yalanlarıyla itibarsızlaştırma gayretleri devam ediyor. Güce değil, değerlere dayananların ayakta kalabileceği şeklindeki uyarımı da dikkate almadılar. Belli ki güçten başka geçer akçe tanımıyorlar. FETÖ karşısında korkmak gibi akla hayale gelmeyen uydurmalarına devam ediyorlar.
Sanki benimle birlikte askerlik yaptılar. Sanki dört yılımı geçirdiğim Siirt ve Şırnak’ın dağında taşında benimle birlikte yürüdüler. Sanki kar ve yağmur altında beraber ıslandık! İlkinde oraya gönüllü gittiğimin ve gönüllü olarak görev süremi uzattığımın elbette farkında da değiller. Göğsümde onurla taşıdığım TSK Üstün Cesaret ve Feragat Madalyasını da taptıkları parayla aldığımı sanıyorlar…
Kendileri FETÖ ile kucak kucağa oldukları dönemde sahte belgelerle hapsedilen onurlu subaylar arasında olduğumu da unutmuş görünüyorlar. Tabii
biliyorlar ama unutturmaya çalışıyorlar. FETÖ hakkında bu kadar övgü dizdikten sonra hangi yüzle toplum önüne çıkıyorlar, doğrusu anlayamıyorum. Psikologların incelemesi gerekir.
Darbe girişiminin yaşandığı gece birçok dava arkadaşım gibi darbecilerin karşısına çıktığımda hangi deliğe saklandığını bilemediğim bu adamlar, iktidara yaslanarak cesaret örneği sergilemeye kalkmazlar mı?
Yaptıklarına sadece gülüyorum.
İlginçtir, Silivri’ye nakledildiğimiz gün Cezaevi’nin fotoğrafçısına da gülerek poz vermiştim. Masumları hapse atan zihniyete gülmüştüm. Buna alet olanların ömürleri uzun sürmedi. Sanırım bunların da tedavülden düşme zamanları yakındır. Çünkü ancak düşünsel ve davranışsal tutarlılığa sahip olanlar ayakta kalabilir.
İFLAS EDEN TEZ: ATATÜRKÇÜLER DARBECİDİR
Siz okurların malum adamları bu yanlarıyla yeterince tanıdığınızı biliyorum. O nedenle bu yanlarına temas etmek yerine, onların esas iflas ettikleri noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Algı şuydu: Ülkedeki askeri darbeler Atatürkçüler tarafından yapılır; 27 Mayıs, 12 Eylül… Bunun gerçekliği üzerine ayrıca değineceğim.
Ama önce hazin bir şekilde yaşadığımız 15 Temmuz bize gösterdi ki, asıl darbeciler Atatürk’ün düşmanlarıdır.
FETÖ’cü dinci darbe girişimi de felsefi bağlamda, bu balonu patlattı: “Atatürkçüler darbecidir. Dinciler darbe yapmaz.” Ellerindeki oyuncakları alınmış oldu.
İşte bu olgu, Atatürk’ü ve Atatürkçüleri darbeler üzerinden vurmaya kalkanların bugüne kadar toplumun önemli bir kısmına kabul ettirdikleri tezi yerle yeksan etti.
Bu tez iflas edince temel dayanakları ortadan kalktı. Ama bu gerçeği kabul etmek yerine tezlerine yeniden değer katma uğraşına girdiler. Söyledikleri basit: 15 Temmuz’u FETÖ’cüler Atatürkçülerle birleşerek yaptılar.
Bunalımlarının kaynağı burada…
Önce şu 15 Temmuz işine girelim. Hiçbir Atatürkçü darbeci değildir. Darbeciyse Atatürkçü değildir. Bir Atatürkçü tarihin hiçbir döneminde FETÖ’cü olmamıştır. Onunla paralel hale de gelmemiştir. Eğer onlarla paralel hale gelmişse sadece Atatürk’ün adından istifade etmektedir. Yani çıkarcıdır.
Bazı kimliksizler, güce biat ederek, FETÖ’cülerle birlikte hareket etmişler midir? Etmiş oldukları anlaşılıyor. Yine bazıları kararsız kalıp ne yapacağını bilemez hale gelmiş midir? Evet, gelmiştir. Bir kısmı bir kenarda sinip kalmış mıdır? Evet, kalmıştır. İçlerinde belirli merkezlerle bağı olan var mıdır? Öyle olduğu anlaşılıyor. Bütün bunlar, bu adamların Atatürkçü olduğunun değil, olmadığının kanıtıdır.
İpini ABD’nin tuttuğu bir örgütle paralel hale gelmek, başına çuval geçirenlere biat etmek... Lütfen başka kapıya gidiniz.
Atatürk demek; özgür birey, halk egemenliği, bağımsız ülke demektir. Bilimin yol göstericiliğini rehber edinmektir. Meşruiyet demektir. Kendini mehdi olarak gören birine inanarak arkasından gitmenin Atatürkçülükle hiçbir bağı olamaz.
ATATÜRKÇÜLER 15 TEMMUZ’DA DARBECİLERE KARŞI DİRENDİLER
Ayrıca Atatürkçüler bu darbeye direndiler. Bu direncin öyküsü henüz yazılmadı. Ankara ve İstanbul’da olup bitene kısmen ve yüzeysel olarak değinildi. O kadar…
İstanbul o gece kan gölüne dönmediyse 1. Ordu Komutanının, 52. Tümen Komutanının, beş kahraman albayın hakkını teslim etmeliyiz. Sadece onların değil, onlarla birlikte olanların da… O gece, 2. ve 66. Tugayların tanklarının ve zırhlı araçlarının çoğunun sokağa çıkmasını bu arkadaşlarımız ve onlara itaat eden onurlu askerler engellendiler. Bu hakkı teslim etmemek, o gece darbecilere karşı savaşarak şehit olan Kurmay Albay Sait Ertürk’ün aziz hatırasına saygısızlıktır.
İzmir merkezli darbe olacağı tezine gelince… Mışmış da mışmış…
Sadece şunu hatırlatayım: 15 Temmuz’u akamete uğratanlardan biri de İzmir’deki Ege Ordusu’nun kıymetli komutanı ve kendisiyle birlikte olan kahraman silah arkadaşlarıydı. Bilmem ilave bir şey söylemeye gerek var mı?
FETÖ 40 yıldır o darbenin hayaliyle yatıp kalktı. Bunun için Türk Opus Dei’sini kurdu. Yine de muvaffak olamadı. Bu saatten sonra kim darbe yapabilir! Ancak tabiatlarına uygun olarak gizli saklı işler çevirebilirler. Bunun için yeni kullanışlı aptallar bulabilirler. Suikast, kargaşa çıkarma vb. eylemlere kalkışabilirler. O kadar.
Gerçekle bağı kopuk ve iki günlük ömrü olan söylemlerde bulunmak ancak ve ancak FETÖ’cüleri sevindirir. İyice yalnızlaştıkları ve toplumdan soyutlandıkları bir ortamda, onlara can suyu vermek olur.
Ayrıca varlıkları başlı başına güvence olan Atatürkçü subayların tasfiyesini amaçlayan bu tür eğilimler hem FETÖ’cülerin işine gelir hem de orduyu zayıflatarak hassasiyet doğurur. Bir yandan terörle mücadele diğer yandan Suriye’deki gelişmeler ordumuza çok daha özenli bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır. Onların böyle bir dertleri olmayabilir ama ülkenin böyle bir derdi var. İktidarın da böyle bir derdi olduğunu varsayıyorum.
DARBECİLERİN ATATÜRKÇÜLÜĞÜ
Ordu’nun darbeci bir geçmişi vardır. Bu hoş bir şey değildir. Bundan dersler çıkarılmalıdır. Geçmiş darbeleri Atatürk adına yaptığını iddia edenlere gelince…
Kendi anlayışıma göre, onlar hiçbir zaman Atatürkçü değillerdi. Olamazlar da… Atatürk’ü sevmek başkadır, anlamak başka. O’nun gibi olduğunu sanmak başkadır, O’nun gibi olmak başka. Orduya komuta edeceklere tavsiyesi ortada duruyor:
“Devlet ve hükumet gibi ordu dahi kendisi için bir varlık değil, belki milletin yaşamak ve var olmak iradesinin şeklidir.” (Medeni Bilgiler, s.116)
Bunu diyenin tek bir tercihi olur: Millete, onun varlığına, birliğine, dirliğine hizmet edeceksin ve meşruiyet içinde kalacaksın! Var mı ötesi?
Bütün darbeler incelendiğinde, hepsinde darbecilerin ABD ile iyi ilişkiler geliştirdiği ve her birinin sonrasında ülkenin daha çok dışa bağımlı hale geldiği gerçeğiyle karşılaşırsınız. Atatürk, bağımsızlığı devlet hayatının merkezine koymuş ve ülkeyi bağımsız kılmışken, onu daha çok dışa bağımlı hale getirmenin Atatürkçülükle ne alakası olduğu iyi tahlil edilmelidir.
Ülkenin evlatlarına üniversite eğitimleri esnasında barındıracak yurt sağlamayıp, onları Cemaat, tarikat yurtlarına mecbur eden adamların Atatürkçülükle ne bağı olabilir? Cemaat, örgütlenmesini 12 Eylül darbesinin ardından hızlandırmıştır. Işık Evleri o tarihten itibaren hayat alanı kazanmıştır. Kara Harp Okulu 1994 devresi mezunlarından askeri lise kaynaklı olanların anılan okula giriş tarihinin 1986 olması tesadüf değildir. Tekraren ifade etmeliyim ki, kimse Atatürkçüyüm demekle, Atatürkçü olmuyor. Demokratım ya da vatanseverim dediğinde öyle olmadığı gibi.
Güldürmeyin bizi…
DARBELERE İLİŞKİN ÇIKARIMLAR
Darbelere ilişkin birkaç çıkarımda bulunmak gerekirse…
TSK’nın komuta bütünlüğü olmadan hiçbir darbe girişimi başarıya ulaşamaz. Halk desteği olmayan hiçbir darbe girişimi başarılamaz. Uluslararası destekle iç desteği birleştirmeden girişilen darbeden sonuç çıkmaz.
Darbeleri ve darbeciliği önlemenin birçok yolu ve yöntemi vardır. En etkilisi: beka sorunu yaratmamak; halkın refahını kesintiye uğratmamak; demokratik hukuk devletini bütün kurum ve kurallarıyla egemen kılmaktır. Bu bağlamda silahlı kuvvetleri demokratik denetim altında tutmak siyasi iktidar için görev ve sorumluluktur. Ancak anti-demokratik kontrol yöntemlerine başvurmak ne haktır ne de etik. Bunun tipik örneği olarak karşımıza çıkan Ergenekon, Balyoz, vb. davaların bedelini ülkemiz ağır bir şekilde ödemiştir. FETÖ’nün darbeye teşebbüs etme cesaretini ve ortamını, bir ölçüde bu davaların yarattığı tahribat yüzünden bulduğu unutulmasın.
Yakın vadede yeni bir darbe girişimi olasılığı sıfırdır. Çok pahalıya mal olan darbelerden tamamen kurtulabilmek amacıyla hepimiz ortak gayret göstermeliyiz. Bunun için ciddi bir şekilde çalışmalıyız. Her faaliyette meşruiyetin esas olduğunu belleklere kazımalıyız.
Son olarak, birilerine yaranmak için boş lakırdı üreten eski FETÖ’cülere kulaklarımı kapattığımı belirtmeliyim. Kimsenin zamanımı çalmasına ve kendine benim üzerimden itibar devşirmeye kalkmasına izin vermeyeceğimin bilinmesini isterim.
Ahmet Yavuz
http://odatv.com/15-temmuz-gecesi-darbecilere-karsi-sokaga-ciktigimda-onlar-hangi-delige-saklanmisti-1403171200.html
Odatv.com