Beygirleşmek :
Sen ki Fransuva'sın; Biz ki Osmanlı'nın Torunlarıyız
Biz Osmanlının torunları hep tarihimizle övünüp durmuşuzdur.
Efendim şu savaşta şu kadar düşman askerini yendik, bu savaşta falanca devletleri meydan muharebesinde bozguna uğrattık; şurayı aldık burayı aldık diye hep "haklı olarak" övünmüşüzdür.
Birde Kanuninin Fransa kralı Fransuva'ya yazdığı "sen ki Fransa vilyetin valisi Fransuvasın; ben ki yedi iklimin hakimi..." diye başlayıp giden mektubu karşısında tarih sevgisi olmayan birisini bile çoşturmaya yetmektedir bu satırlar.
Zamanla Osmanlı Devleti 17. yüzyıldan itibaren değişen dünya şartlarına ayak uydurmaya çalışmış kısmen de başarılı olmuşdur.
17. yüzyıldan itibaren devletin var olan en zirve noktasından kimi tarihçilere göre duraklama ve gerileme olmuş; ıslahat layihalarında Osmanlı Devlet adamları bunun sebebi olarak timar sisteminin bozulması vs. bağlamış ve hep 17. yüzyıl sonu ve 18. yüzyılda başarısızlıkların sebebi olarak askeri ve ekonomik alanda görmüşler ve yenilik hareketlerini askeri ve ekonomik alanda yapmışlardır. Yapılan bu yenilik ve ıslahat hareketleri bir noktaya kadar başarılı olmuş ancak devamı getirilmediği için kısmi başarıların devamı gelmemiş ve durmuştur.
Osmanlı 1699'da Karlofça ile büyük mikdarlarda toprak kayıpları yaşamış ancak bunu 1702, 1711, 1718, 1739 yıllarında yapılan savaşlar ve akabindeki antlaşmalarla büyük oranda kaybettiği toprakları geri almışdır.
Bütün bunlara rağmen III. Selim ve ardından gelen II. Mahmud'a kadar süren bu yenileşme ve ıslahat hareketleri sürmüştür.
Osmanlının Kuruluşundan itibaren savaşlarda elde ettiği başarı topluma yansımış ve toplumda büyüklük psikolojisi oluşmuş; bu büyüklük psikolojisi 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar da sürmüştür.
Bundan sonraki dönemden itibaren ve günümüzde de çok yaygın olan "biz türkler hiçbirşey yapamayız, elin yabancıları nasıl yapıyor... " gibi sözler dilimizden düşmez olmuş; o üstünlük psikoloji yerini aşağılık psikolojisine bırakmıştır. Toplumdaki bu aşağılık psikolojisi Tanzimat, ıslahat ve meşrutiyet süreclerinde başlamış ve devam etmiştir.
Bu yüzyılda devlet artık eski gücünde olmadığı için 19. yüzyılda özellikle ingiliz elçisinin oyuncağı haline gelmiş ve ondan çekinilir olmuş ve elçiyi kızdıracak olaylardan uzak durulmaya çalışılmışdır. Ah Nerede; Osmanlının 16-17 ve hatta 18. yüzyılına kadar bir yabancı devletin elçilerinin osmanlı sultanını bırak sadrazamla görüşmek için ne yolara başvurduğunu elçilerin kendi kaleminden takip etmek mümkün.
Bir elçi huzura geleceği zaman çavuşlar koluna girer. padişahın huzuruna çıkarılınca yere çöktürülür ve el etek öptürülürdü. Ne oldu da Osmanlı 19. ve 20. yüzyılda el etek öper hale geldi ve hatta II. mesrutiyette genç delikanlıların ingiliz elçisinin arabasını beygir yerine kendilerini sürer oldular.
Bunun hepsi siyasi ve ekonomik güz olmak ve bulunduğun coğrafyaya hakimiyetini masaya vururcasına vurmak ve kendi mührünü yumruğunla masaya kazımaktan geçmektedir.
Evet beyler ve bayanlar şanlı tarihimizle övünmek, gurur duymak hepimizin hakkı haklı olarak ama unutmayalım bu tarih hepimizin ve tarihimizde hep başarılar yok. başarısızlıklar da bizim önemli olan bu başarısızlıklardan ders çıkarmak ve geleceğimize ona göre yön vermektir.
O ingiliz elçisinin arabasını çekenler gibi yapmak değil yeri geldiğinde dış kapıyı gösterebilmektir tarihini ve vatanını sevmek.
Yoksa deh demek çok kolay.
Sadece üç harf ve tek kelime D-E-H.