İslam Nüfusu ve Iskat-ı Cenin (Kürtaj)
Adnan Yıldız
Birçok ülkede dönem dönem gündeme gelen ve tartışmalara neden olan ancak halen tam olarak sınırları çizilemeyen kürtaj meselesi bugünlerde de bizim ülkemizin gündemine öyle ya da böyle tekrar oturmuş vaziyettedir.
Kürtaj genel olarak birçok milletin inanç ve örfi düşünce sistemlerinde hoş görülmeyen ve kısıtlanmış bir uygulama olmasından dolayı son yüzyıla kadar hep yasaklanmıştır. Ancak her ne kadar yasaklanmış olsa da hiçbir topluluğun kürtajı tam olarak önleyemediği de bir gerçektir. Bu yüzden bazı ülkeler kürtajı yasalarla düzenleme yoluna giderek belli çerçevelerde serbest hale getirmişlerdir. Şunu da belirtmek gerekir ki kürtajı yasalarla serbest bırakan devletlerin ileri sürdükleri nedenler bir insan hakkı v.s olarak sunulsa da asıl nedeni ekonomik ve dolayısıyla bir tedbir olarak nüfus planlanması kaygılıdır. Bu durum kürtajı serbest bırakan devletlerin bu konudaki tarihi sürecine bakıldığı zaman açıkça görülebilmektedir.
Mesela, kürtajı ilk defa 1920 yılında kanunla serbest yapan ülke Sovyetler Birliğidir. Ancak 1936-55 yılları arasında Sovyetlerde kürtaj tekrar kısıtlanmıştır. Daha sonra ise yine eski haline getirilmiştir.
Bunun yanında Çin kürtajı hep bir zorunluluk olarak görmüştür. Hindistan 1972 yılında serbest bırakmıştır. İskandinav ülkeleri olan İsveç ve Danimarka ise Avrupa’da kürtajı ilk serbest bırakan (1930) ülkeler olmuştur. ABD’de 1970 yılından itibaren bazı eyaletlerde serbest bırakılmıştır.
Bunun yanında Vatikan, Malta, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Nikaragua ve Şili ise günümüze kadar kürtajın her şartta yasak olduğu ülkelerdir.
Ülkemizde ise kürtajın belli şartlarda serbest bırakılması 1983 yılında çıkarılan bir yasayla gerçekleştirilmiştir. Unutmamak gerekir ki aslında bu konuda gerek dini kuralların gerek örfi kurallarının çizdiği çerçeveler dolayısıyla Türkiye en az sıkıntılı ülkelerdendir. Ancak her ne kadar sıkıntısız olsa da kürtaj bizim topraklarımızda da kendi sistemimizden ve yaşam tarzımızdan kopmaya başladığımız anlarda bir mesele olarak gündeme gelmiştir.
Yani bizim yaşam tarzımızın özü aynı zamanda kürtajı istisnalar hariç gerekli kılacak bir durumu baştan önlemektedir. Mesela kürtajı tetikleyen bir unsur olarak gayri meşru ilişki (zina v.b ) ve onu doğuran nedenler hep yasaklanmış ve kötü görülmüştür.
Bunun yanında kürtajı tetikleyen diğer başlıca bir neden olarak yoksulluk öne çıkmaktadır. Bu konuda da bizim inançlarımız ve örfümüz ‘‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’’ gibi bir ilkeyi önümüze koymuştur. Bütün mesele uygulamada…
İşte gerek inanç sistemlerimizden gerekse örfi sistemlerimizden uzaklaşma sonucunda bizde de bu tür meseleler ortaya çıkmaya başlamıştır. Küresel planlayıcılar ise bu durumu her zaman bir fırsat olarak görmüşlerdir. Bunun en güzel göstergesi ise Osmanlı döneminde kürtaj işini teşvik eden ve yapan ebe veya hekimlerin çoğunluğunun belgelerde de sabit olduğu üzere gayri Müslim unsurlardan oluşudur.
Ama devlet bekası için kendi kardeşini katleden bir anlayışa sahip Osmanlı, en zor günlerinde dahi bir annenin rahmindeki bebeğin düşürülmesi anlamına gelen ‘‘Iskat-ı cenin’’ le üstelik ortaya çıkaran nedenleri de gidermeye çalışmak suretiyle hep mücadele etmiştir. Bu konuda da arşivlerimizde çok sayıda belge mevcuttur.
İşte onlardan bir tanesi olan ve 29 Zilhicce 1320 (29 Mart 1903) tarihinde padişaha (II: Abdülhamit) sunulan (BOA.Y.PRK. AZJ 46/19) bir jurnal raporun günümüz Türkçesine dönüştürülmüş hali
Belgenin günümüz harflerine çevrilerek sadeleştirilmiş hali şu şekildedir.
‘‘Yüce padişahımızın da bildiği üzere eski ve yeni kanunlarımızda nüfus artışını teşvik edici birçok hüküm bulunduğu gibi ait olduğumuz İslam dininde de evliliği ve nüfus artışını teşvik hususunda ayetler ve hadisler mevcuttur. Bu dini emirlerle birlikte Osmanlı Devleti'nin siyasi teşkilatı gereği askeri hizmetleri yerine getiren yalnız Müslümanlar olduğundan bütün Müslüman vatandaşların evlilik ve nüfus artışı hususuna riayet etmesi gerekir. Ancak köy ve kasabalarda Müslüman nüfusun artırılmasında karşılaşılan zorluklar ve çeşitli engellemeler, millet ve devletin selametini sekteye uğratacak durumdadır. İslam dininin koruyucusu ve Müslümanların halifesi padişahımızın da saltanat ve devletinin korunması ve halkın refah ve mutluluğunun temini için (alınması gerekli tedbirler) padişahımızın dikkatine.
Bu kürtaj meselesi Müslüman nüfusun azalmasına ve yok olmasına sebep teşkil etmektedir. Köylüler fakir ve aciz olduklarından ve çocuklarının geçimini sağlayamadıklarından dolayı bir iki çocuğa sahip ana babalar kendilerini ağır bir yükün altında bırakmamak ve başka çocuk yapmamak için bu yanlış yola girmektedirler. Bu konuda alınan duyumlar ve tahkikatlar neticesinde ortaya konan olaylar sayılamayacak kadar çoktur. Yalnız bir köyde hamile olduğu halde çocuğunu düşürmek için hayatını kaybeden beş altı kadın görülmüştür. İşte bu olayın zararlarından biri olarak bundan yirmi sene önce Müslüman nüfusu çoğunlukta olan köylerin bu süre zarfında bu kürtaj belasından dolayı gerek nüfus ve gerek hane yönünden beşte bire kadar azaldığı görülmektedir. Her ne kadar çocuk düşürenler Allah katında sorumlu olsalar da Osmanlı kanunları da bu işi yapanlar hakkında şiddetli cezalar uygulamaya koymuştur. Ancak cahil ve gafil olan halk bu ceza hükümlerinin derecesini takdir etmekten aciz olduğundan bu kötü davranış ve hareketlerini gizlice yapmakta ve bu konuda öğrendikleri usulleri ve bildikleri tüm öldürücü ilaçları da cüretkarca kullanmaktadırlar. Fakirlik ve zaruret düşüncesiyle bu çirkin işi yapan ve bunu alışkanlık haline getiren köylüleri küçük teşviklerle bu hareketlerinden vazgeçirerek, vatanın ve memleketin geleceğini temin etmenin mümkün olacağı düşünülmektedir. Askerlik görevi yapmayan Osmanlı vatandaşlarının istisna tutulması ve sadece fiilen askerlik yapanlara tahsis edilmek suretiyle altı veya yedi çocuk dünyaya getiren ana babalara uygun miktarda maaş tahsisi gibi bir mükâfat vaat edilmesi (verilmesi) suretiyle çocuğunu feda eden, yani milletin nüfusunu büyük savaşlardan ve öldürücü hastalıklardan daha çok azaltan ana babaların bu hareketlerinin önü kesilmiş olur.
Bu necip milletin çoğalmasını (engelleyen) ve geleceğine yön verecek bu çirkin büyük musibet ve afet olan adetten milletimizi kurtaracak bütün tedbirlerin alınması ve gerekli emirlerin ilgililere verilerek uygulanması hususunda takdir padişahımızındır.
Bu belgeden sonra sanırız fazla söze gerek yok.
Tek gerekli olan; bizim biz olmamız ve kürtaj gibi adetlerle mücadele ederken öncelikle onu doğuran nedenler olan zina ve yoksulluğa karşı tedbirler almamızdır!