KARADENİZİN AYRIMCILIK REDDİ
ABDULLAH AYDIN
Osmanlı Padişahlarından birine atfedilen “İstim sonradan gelsin” lâfında olduğu gibi, kimi siyasi partiler ve siyasetçiler, aklın ve mantığın sonradan gelmesini bekliyorlar. BDP’nin ve Milletvekillerinin yarıda kestiklerini açıkladıkları Karadeniz gezilerinde olduğu gibi… Yıllardır bu ülkede, kendi deyimleri ile “Kürdistan” ve “Kürt” kelimesinden başka siyasi bir söylemde bulunmayan, kendi bölgelerinin dışındaki insanların sorunları ile en ufak ilişkileri olmayan, bu ülkede “Karadeniz” diye bir bölgenin olduğunu bile düşünmeyen BDP Milletvekillerine Sinop ve Samsun’da tepki gösterildi, protesto edildiler…
Karadeniz’de BDP Milletvekillerine gösterilen tepkiler kimi haklılıkları da içinde taşıyor. Siyasi Partiler ülkeyi yönetmek ve halkını refaha ve yarınlara taşımak için kurulurlar. Ülke bütünlüğünü öteleyip, ayrımcılığı ve bölgeselliği öne çıkaran Partilerin ülke bütününde rağbet ve ilgi görmesi elbette düşünülemez. Siyasi Partiler ve siyasetçiler, Bir bölgeyi değil, ülkenin her noktasındaki bir karıncayı ve çakıl taşını bile korumak zorundadırlar…
BDP’liler Karadeniz bölgesindeki göç ve nüfus azalması konusunda ne düşünürler? Fındık, Çay, Balıkçılık ve tütün üreticilerinin sorunları hakkında ne düşünürler? Karadeniz bölgesinin Türkiye’nin en geri kalmış bölgesi durumuna düşmesi hakkında ne düşünürler? Bu sorunlarla yıllardır hiç ilgilenmeden,”Bayram değil, seyran değil, eniştem beni neden öptü” misali Karadeniz bölgesine soyut söylemlerle siyasi çıkarma yapmaları, toplumsal bilinçaltında ‘güç gösterisi’ gibi algılanıp tepki topladılar… Başbakan’ın dediği gibi özgürce(!) seçilmiş Milletvekilleri olarak itibar görmediler…
Bölge insanının kendileri ile en ufak ilişki kurmayan, hiçbir sorunlarına ilgi duymayan BDP’lilere tepki göstermeleri haklı, ama tepkinin yöntemi ve üzerine bazı siyasi kimlik yapıştırılması yanlış oldu. Demokrasilerde zorlayıcı sınırlar, yasaklar, korkular olmamalı, her yurttaş ülkenin her yerine özgürce girebilmeli ve dertlerini anlatabilmeli, insanlarla her türlü ilişkiyi kurabilmelidir. Şiddet gösterileri yerine, ilgisiz bir ortam yaratılması, yalnızlaştırmaya gidilmesi daha Demokratik ve daha etkili olurdu…
Tezgâh gibi de görünen bu geziye, Sinop ve Samsun’daki tepki görüntüleri ürkütücü ve çirkin olsa da, her türlü hareket içinden iyilikler de doğurabilir. BDP’liler ve sadece Kürt siyaseti güdenler bu gelişmeleri dikkatli ve doğru değerlendirirse ülke ve toplum yararına, birlikte ve özgürce yaşama doğrultusunda sonuçlar çıkarabilirler. Doğru değerlendirme, BDP’yi yöresel ve etnik bir parti olmaktan kurtarıp, bütün ülke insanını kucaklayan Demokratik bir kitle Partisine dönüştürebilir…
Her geçen gün siyasetin dili daha da kirleniyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tüm konuşmaları itham edici, suçlayıcı ve tehdit edici bir üslûpta yoğunlaşıyor. Bu konuşma üslûbu diğer siyasetçilere ve yetişenlere de örnek oluyor, geniş kesimleri ötekileştiriyor… BDP’li S.Süreyya Önder Başbakandan geri kalmıyor ve insanların doğal yapılarına saldırıyor, hakaret ediyor. Kendisini akıl, izan ve mantık kantarında tartması herhalde yararına bir davranış olur. Karşısındakini yetersiz gören insanların yeterlilikleri her zaman tartışa götürür bir durumdur…
Gelişmeler gösterdi ki; Karadeniz insanı terör ve bölücülük istemiyor. Gösterdikleri sert tepkinin nedenini başka yerlerde aramaya gerek yok. Üstelik bu bölgenin insanları en erken ve en çok dış açılımı ve yer değiştirmeyi yaşamış, çeşitli kesim insanı ile dostça yaşamanın ne olduğunu bilecek kadar deneyim kazanmıştır. Gösterilen tepkileri düşmanlık olarak değil, ‘neden bütüncül davranmıyorsunuz?’ doğrultusunda değerlendirilirse daha doğru sonuçlara ulaşılabilir…
Birlikte yaşamanın ve barışın hepimiz için yaşamsal olduğu asla ve asla unutulmamalı ve gereği mutlaka yerine getirilmelidir…