MODERN DEVLET
Beş yüzyıl önce yazılan, ancak hala etkisini koruyan “Prens” (Hükümdar) kitabı ile Niccolo Machiavelli, 16. yüzyıl başlarında siyasetin ahlak kurallarından bağımsız dinamiklerini ortaya koymuştu. Geçen yüzyılın önemli düşünürlerinden Louis Althusser’i derinden etkilemiş olan Antonio Gramsci ise “Modern Prens” isimli eseriyle Machiavelli’nin Prens’ini kendi çağına uyarlamıştı. Gramsci’nin düşüncelerinden esinlenen bazı siyaset bilimciler, Post-modern Prens üzerine düşünceler geliştirmişlerdir. Bütün bunlar, güçlü devlet yaratmanın ipuçlarını veren kaynak çalışmalardır.
Bu makalenin konusu, 17. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan kapitalist modern devlet değildir. Birçoklarınca ulus-devlet olarak görülen modern devletin 21. yüzyıldaki biçimini açıklamaya çalışacağım bu yazıda, Güçlü Devlet ile Modern Devlet arasındaki yakın ilişkiyi ele alacağım.
Devlet kavramının tanımı üzerindeki tartışmalar birkaç yüzyıldır devam ediyor. Soyut bir kavram olarak görülen Devlet, egemenliğe sahip siyasal birim olarak tanımlanıyor. Ancak, bu soyut kavramın ete kemiğe büründürülmüş hali, belirli nitelikler ile açıklanabilen devlet tanımlarında kendini gösteriyor. Peki, devlet olmak için gerekli şartlar ya da unsurlar nelerdir?
Devletin Zorunlu Unsurları
Devlet, dört temel unsurla birlikte varlık bulabilen egemenliğe sahip siyasal birimdir. Peki, devlet olmanın vazgeçilemez olan bu dört temel unsuru nelerdir?
Egemenlik
İnsan (vatandaş) topluluğu
Egemenliğin üzerinde şekillendiği Toprak parçası
Son olarak ise Hükümet.
21. yüzyılda da geçerli olan bu unsurlar, belirli açılardan anlam ve nitelik değişimlerine rağmen varlığını koruyan devlet olma unsurları olmaya devam ediyor.
Modern Devlet
Belirli bir toprak bütünlüğü üzerinde egemenliğe sahip ve bir hükümetle yönetilen insan topluluğu, modern devletin vazgeçilmez unsurlarıdır. Peki, 21. yüzyılda modern devlet olmak, bu unsurlar dışında başka nitelikler gerektiriyor mu? Elbette, gerektirmektedir.
21. yüzyılda modern devlet, varlığını sürdürebilme, geleceğine ilişkin planlar yapabilme, bu planları uygulayabilme, egemenliğini tehdit edecek bütün gelişmelere karşı anında tepki geliştirebilme ve önlemler alabilme yeteneğine sahip egemen bir siyasal varlık olmalıdır. Elbette, 21. yüzyılda mutlak egemenlik söz konusu olmayacaktır. Buna karşın, kendi toprak bütünlüğü ve egemen olduğu vatandaş topluluğu üzerinde nihai kararları alıp uygulayabilmek yeteneğine sahip olmayan bir organizasyonun da modern devlet olması düşünülemez.
21. yüzyılda modern devlet; egemen olduğu topraklarda kendi kararlarını alıp uygulama yeteneğine sahip ve varlığını tehdit edecek unsurlara karşı harekete geçebilecek mekanizmalara sahip bir siyasal birimdir. Bu anlamda, modern devlet, egemen ve güçlü devlet olmalıdır.
Modern Devletin Nitelikleri
21. yüzyılda modern devlet, içte ve dışta varlığını tehdit eden gelişmelere, olaylara ve güçlere karşı zamanında harekete geçebilecek yeteneğe ve mekanizmalara sahip bir egemen siyasi birim olmak zorundadır. Dış müdahaleler sonucu ortadan kaldırılabilecek, başka devletlerin her türlü etkisine açık, kendi kararlarını alıp uygulayamayan siyasal birimlerin 21. yüzyılda modern devlet olması ve modern devlet olarak kalması söz konusu olamaz.
Modern devlet, hükümetlerden bağımsız olarak kendini koruma örgütlenmesine sahip devlettir. İşte bu nedenle, 21. yüzyılda güçlü ve bağımsız devletler, güçlü bir silahlı kuvvetler ve profesyonel bir istihbarat örgütüne sahip devletlerdir.
Modern devletin diğer önemli unsuru, kendini eleştirebilme, gelişmelere göre değişim ve dönüşüm yeteneğine sahip, gelecek planları yapabilen, varlığını uzun dönemde tehdit edecek gelişmeleri zamanında fark ederek gerekli önlemleri alabilecek bir yapılanmaya sahip olmaktır.
Örneğin, bugün ABD, güçlü bir silahlı kuvvetler ve istihbarat teşkilatı, bölgesel ve küresel egemenliğini pekiştirmek amacıyla değişim ve dönüşüme açık bir karmaşık yapı ve her şeyden önce de pragmatist bir kurumsallaşma içinde egemenliğini ve varlığını sürdürebilmektedir. Bugün ABD, seçilen Başkan’a yalakalık eden, sistemin tıkanma noktalarını eleştirmeyen, devleti yönetecek beyinlerin eğitimi ve deneyimlerini sağlayacak bir kurumsal yapıya sahip olmadan varlığını sürdüremeyeceğini bildiği için bölgesel ve küresel planlar yapan, bu planların uygulanmasını denetleyen ve eleştiren çok sayıda organizasyon ile donatılmıştır.
Gelelim Türkiye’ye. Türkiye, gerektiğinde Başbakanları ve Bakanları eleştirebilecek bir kurumsal örgütlenmeye sahip midir? Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticilerinin yanlış kararlarını sorgulayan ve daha iyi sonuçlar elde edebilmesi için farklı düşünceler ortaya koyan bir siyasal organizasyona sahip midir? Bu soruların yanıtlarını hepimiz biliyoruz.
ABD; hükümet politikalarını eleştiren, devlete bağlı ya da özerk çalışan, çoğu devletçe finanse edilen düşünce kuruluşları, stratejistler, istihbaratçılar ve ismini bilmediğimiz sayısız organizasyon tarafından kuşatılmıştır. Türkiye’de Hükümetlere, Başbakanlara, Bakanlara ve devlet kurumlarına gerektiğinde uyarılar yapabilecek böylesi bir yapılanma kurulabilir mi? Her şeyi bildiğini sanan, kararları sorgulanamayan, yalakalar ve dalkavuklarla örülmüş yöneticilerimiz ile bölge ve dünya lideri olmaya soyunmuş bir modern devlet yaratılabilir mi?
Bugün ABD’de ülkelerinin küresel politikalarına en acımasız eleştirileri getiren Zbigniew Brzezinski gibi eski ulusal güvenlik danışmanları, ABD’nin Orta Doğu gibi bölge politikalarını ahmakça bulduğunu yazan ve söyleyen Graham Fuller gibi istihbaratçı stratejistler bulunmaktadır. Türkiye, bölgesel ve küresel bir güç olmaya soyunurken, iktidarları ve yöneticileri eleştiren bağımsız düşünce kuruluşları ve konusunda uzmanlaşmış beyinlere tahammül edebilir mi?
Bu soruların yanıtlarını okuyucuya bırakıyorum. Ancak, 21. yüzyılda modern devlet olmanın, temelsiz biçimde Yeni Osmanlıcılık rüyaları ile yatıp kalkarak gerçekleşmeyeceğinin de altını çizmek istiyorum.