Murat Göğebakan'ın Açılımı

Kan kanseri ile mücadele eden Murat Göğebakan, toplumsal konulara sessiz kalmıyor. Sezen Aksu ile başlayan ve diğer sanatçıların söylemleriyle devam eden Kürt Açılımı tartışmalarına kemoterapi tedavisi gören Göğebakan da hastane odasından katıldı. Haber A

 

“Bir varmış, bir yokmuş…” diye başlardı hikâyeler bizim çocukluk yıllarımızda… Tertemiz bilirdik hikâyeleri. Çünkü öyle anlatılırdı hep ve biz de öyle hayal kurardık.

Ne kadar acı da olsa Kemalettin Tuğcularımız vardı bizim. Meşhur kibritçi kızımız gece 12'ye kadar Sinderella, Pamuk Prenses ve üvey annesi vs… vs…


Destanlarımız vardı bizim örneğin; Truva, Gılgamış, Dedekorkut, Çanakkale… Oysa bakıyorum da şimdi Googlelarımız, Yahoolarımız, Facebooklarımız var. Hem de bir enter tuşu ile…

Eskiden “bak bu adam p.zevenk” derlerdi büyükler. Ciddi ciddi bakardık; nedir bu p.zevenk? Sorardık kendi kendimize.

Bir gün, bir haber yayıldı ortalığa. Dediler ki; “bir faşist yakalanmış.” Hemen koştum ben de diğer çocuklar gibi! İnsanların arasından gördüğüm kadarıyla senin, benim gibi ve hatta yakışıklı bir adam.

Yine bir gün bir “komünist” yakalandı dediler. En önde ben de koşuyordum. Sanki evden kaçarcasına… Çünkü çok popülerdi solcu olmak o yıllarda. Baktım, sırtında bir parka, elleri bağlı. Belki henüz 20'lerde bir üniversiteli. O da aynı bizim gibi… Neydi suçları? İkisi de “kahrolsun ABD” diyordu.

Aslında, ikisi de bugün aynı şeyi söylüyorlardı. Tek fark, herkesin anlatım şekli vardı kendince, o kadar!

O zaman neden yapıldı 12 Eylül?

Neden bu kadar insan telef oldu?

Neden bu kadar ana, baba ağladı?

Neden bu kadar kardeş kardeşi üzdü?

Neden Maraş ve neden Madımak'la cevap verildi hemen?

Ve neden benim 1000 yıllık kardeşimle karşı karşıya getirildik?

Ve neden siyasetçiler buna ön ayak oldular, çekinmeden ve utanmadan?

Neden Nazım kovuldu bu ülkeden, Sabahattin Sinop'ta, Nevzat hapiste?

Neden…?

Bence bunun bir nedeni vardı:

Var olan kâinatta “yarı tanrıyı” oynamak!

1700'lerde köle ticareti vardı Afrika'dan.

Şimdi kredi kartı.

Köle kaçtığında cezalandırıldı.

Şimdi hapis cezası.

Kölenin elini kolunu bağlarlardı.

Şimdi maaşını.

Köleyi aç bırakırlardı; “anlasın sahibini” diye.

Şimdi bir virüs yayıyorlar. kuş gribi, domuz gribi, deli dana gibi.

O zaman sorabilseydik eğer köleye; o da derdi “kahrolsun ABD” diye.



Şimdi sorsak memura, işçiye onlar da; “kahrolsun ABD” diyecek.

Bu kadar kötü mü ABD?

Ee Başbakan yıllar önce Siyonizm demiyor muydu?

Şimdi ABD'ci oldu, ne oldu?

Yok! Bence kötü değildi ABD!

Bir düşünün… Bence o kadar kötü değildi.

Yönetenlerin vaatleri kötüydü.



ABD'nin işte bu memlekette olduğu gibi “vaat” etmesi kötüydü.

Paranın bir anlamı yok; parayla aldığının anlamı var sadece.

Bize paranın vaadini verdiler.

Ama biz sadece vaadini aldık.

Hiç bir zaman parayı değil!

Hayvanat bahçesindeki aslan gibi yarı aç bıraktılar.

Adına da onur dediler.

Birde peşine iki korku saldılar.

Birincisi din, ikincisi -ki bana göre, en tehlikelisi,

Habil'in, Kabil'e yaptığını yaptırdılar.



Birincisi yani “din”.

Bence eğer seninle aynı dindeysek, o zaman biz din kardeşiyiz.

Yok değilsek; o zaman seninle insan kardeşiyiz.

Peki, sen kardeşini üzer misin hiç?

Ben üzmem, üzemem, üzmemeliyim çünkü üzersem;

Habil'le Kabil'den ne farkımız kalırdı o zaman?

Ne için silah doğrultacağım kardeşime?

Ne için öldüreceğim kardeşimi?

Bir başka dili kullandı diye mi?

Yazının tamamını okumak icin asağıdaki linke tıklayın

http://www.haberaktuel.com/author_article_detail.php?id=1347&uniq_id=1255928626

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel-siyaset Haberleri