Ordu"nun Gelişmesinin Önündeki Engel; Tefecilik
Tefecilik Ordu ilinde fındıkla anılan bir faaliyettir. Yüzyılı aşkın bir süredir de Ordu"nun kanayan yarası ve aynı zamanda gelişmesinin önündeki en büyük engeldir.
Tefeciliğin fındıkla bağlantılı hale gelmesi fındık ticaretinde toplu sermaye hareketlerinin memleketimizdeki başlangıç tarihi olan 1840"lı yıllara kadar inebilmektedir.
Bu dönemde Ticaret Sözleşmeleri ile imtiyazlı hale gelen gayrimüslim unsurların oluşturduğu tüccarlar, Osmanlı topraklarındaki ticaretin kontrolünü ellerine almışlardı. Yeterli sermaye birikimine sahip olmayan küçük üreticiler, bu tüccarlara yüksek faizlerle borçlanarak varlıklarını korumaya çalışıyorlardı. Fakat bu kesim içinde belki de en büyük sıkıntıyı çiftçilik yaparak yaşamını sürdüren üreticiler yaşamaktaydı. Yüksek faizle kredi veren tefeci, tüccar, toptancı, komisyoncu ve kabzımal gibi kişiler, tarımsal üretimin yavaş yavaş yok olmaya başlamasını da kolaylaştırıyordu.
Fındık ticaretinde de durum haliyle farklı olmayıp, insiyatif Avrupa Tüccarları olarak adlandırılan grupların kontrolündeydi. Bu dönemde Türklerin fındığın ticaretindeki rolü daha ziyade kırıcı ve hazırlayıcı olmaktan ibaretti. Daha sonraki yıllarda Türklerin kurduğu bazı firmalar da piyasa girmişlerdir. Türkler tarafından piyasaya giren ilk şirket 1879 yılında Tacalizade Mustafa ve Hacıalizade Kaşif efendilerin Şirketi İttafakiye adıyla kurdukları şirkettir. Bu şirket Avrupa ülkelerinin değişik yerlerine transit olarak fındık sevkiyatları yapmıştır. Bundan sonra birçok şirket bu şekilde fındık ticaretinde söz sahibi olsalar dahi kurulan sistemin dışında hareket edememişlerdir.
Bu yıllarda fındık ticaretinde sistem şu şekilde oluşturulmuştu. Şirketler üreticiden fındık tedarikini aracılar vasıtasıyla gerçekleştirmekteydi. Aracılara ürün garantisi sağlamak üzere şirketlerce önceden verilen paralar üreticiye hiçbir ölçüsü olmayan bir faiz oranıyla dağıtılmaktaydı. Bu paralar verilirken aynı zamanda gelecek yılki ürünün de parayı veren bezirgana onların belirlediği fiyattan getirilmesi taahhüt altına alınmaktaydı. Bezirganlar ve uzantıları bu yöntemle borçlu üreticiden iki türlü haksız kazanç sağlamaktaydı. Birincisi yasal değerinin üzerinde alınan faiz, ikincisi de piyasa değerinin altında alınan üründen elde edilen kazanç. Bu durum aslında o günkü politik ve ekonomik uygulamaların fındığa yansıyan yüzüydü. Bu yöntemlerle devlet Galata Bankerleri, millet de onların aracıları vasıtasıyla ipotek altına alınmaktaydı. Bu çarkın dişlilerine kapılanların ise kurtulması çok zor olmaktaydı.
Memleketin tamamında bu durumun yarattığı rahatsızlığa çare olmak amacıyla Osmanlı döneminde bazı çalışmalar yapılmıştır. Ziraat Bankası"nın kurulması bunlardan bir tanesidir. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu"na bağlı Yugoslavya"nın Niş kenti valisi olan Mithat Paşa önderliğinde tarımın devlet tarafından desteklenmesi ve çiftçiye ucuz ve uzun vadeli kredi sağlanması amacıyla 1863 yılında çiftçilerin oluşturduğu kaynakla devlet himayesinde Memleket Sandıkları kurulmuştur. Memleket Sandıkları, 1883 yılında merkezileştirilerek 15 Ağustos 1888 tarihinde Ziraat Bankası adını almış ve bu adını günümüze kadar korumuştur.
Yine tefeciliği önlemek amacıyla 1887 yılında. Murabaha Nizamnamesi adıyla bir nizamname de yayımlanmıştır. Bu nizamname ile ödünç para verme işlemlerine kurallar getirilmiştir.
Cumhuriyet döneminde ise ilk olarak 1933 yılında 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanunu çıkarılmıştır. Daha sonra 1983 yılında 90 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeni düzenlemeler yapılmış ve 21.12.1994 tarih ve 22148 sayılı Resmi Gazete"de bir yönetmelik yayımlanmıştır. 19 Ağustos 2000 tarihinde bu yönetmelikte bazı değişiklikler yapılarak 24145 sayılı Resmi Gazete de yayımlanmıştır. Bu düzenlemelerin genel hükmünü yasal faizin üzerinde bir oranla borç para verilemeyeceği ve işlemlerin kayıt altına alınması oluşturmaktadır.
Yasaların tam olarak önleyemediği tefeciliği doğuran sisteme karşı yine Cumhuriyet döneminde kooperatifleşme devreye sokulmuştur. Aslında fındık kooperatiflerinin kurulduğu yıllarda büyük bir başarı sağlanmıştır. Fiskobirlik II. Dünya Savaşı yıllarında fındığın fiyatını düşürmemiş ayrıca üreticilerin temel ihtiyaç maddelerini temin etmek suretiyle tefecilerin faaliyetlerine darbe vurmuştur. Ancak tam olarak başarılı olunamamıştır. Bu durumu 1947 yılında yayınlananFındık adlı eserinde Kemal Peker şöyle anlatmaktadır.
Bu mevzuun pek çeşitli safhaları ve incelenmeğe değer tarafları olmakla beraber, umumi manada fındık köylüsünün yıllar boyunca süregelen ve adeta ananevi bir hal almış bulunan durumu şu suretle ifade ve izah olunabilir.
Borçlu olan köylü fındığını dilediği zaman pazara indirip uygun bulduğu fiyata satıp elden çıkaramaz, emanet bırakıp bir miktar avans almak ve ileride kıymetli fiyata satmak hemen hemen imkansızdır. Bu bakımdan tüccar daima köylüye vaktinden evvel yüksek faizle avans vermeyi ve başlıca geçim gıdası olan mısır dağıtmayı tercih etmiştir.
Fındık kooperatiflerin faaliyete geçirilmesi ile bir kısım müstahsil, kendini bu emrivakiden uzak tutmuş ise de yine dışarıya borçlanmaktan büsbütün kurtulmuş değildir ve bundan ötürüde mahsülün büyük bir kısmı bu tarafa kaymaktadır.
1951 yılında dönemin milletvekillerince Başbakan Adnan Menderes"e acil olarak çekilen telgraf da tefeciliğin bu yıllardaki boyutlarını ortaya koymaktadır. Telgraf şu şekildedir.
Acele
Muhterem Adnan Menderes Başbakan Ankara,
Bazı sebepler dolayısıyla Ordu"da zayıf bulunuyoruz. Çok acele yardım ve müzaheretinizi bekliyoruz. Beş seneye taksitlenen borçlu vatandaşlara eski kredilerinin hemen kullandırılması TEFECİ TÜCCARA İPOTEKLİ VATANDAŞ MÜLKLERİNİN AYNI ŞARTLARLA ZİRAAT BANKASINA SÜRATLE DEVRİ. Fakir vatandaşa kredi ve otuz kuruşa mısır verilmesini emri ısrarını derin hürmetlerimizle arz ederiz.
Ordu Mebusları: Rafet AKSOY, Bekir BAYKAL, Feyzi BOZTEPE, Selahattin ORHON Aceledir.
Tefecilikle ve onun arkasındaki sistemle mücadele edebilmenin en önemli ayağı ise her zaman üretici olmuştur. Bu amaçla değişik dönemlerde tefecilik konusunda üreticiyi bilinçlendirmek amaçlı bazı etkinlikler de düzenlenmiştir.
İbrahim Dizman"ın yayına hazırladığı Fevzi Güvemli"nin anılarında,1918 yılında Ordu"da oynanan ilk Türkçe tiyatro oyunun ""İntibahı Milli (Milli Uyanış) adlı tefeciliği karşı halkı uyaran bir oyun olduğundan bahsedilmektedir. (Bu oyunu, Fındık Üreticileri Derneği geçtiğimiz yıl tekrar sahneye koymak için bir çalışma başlatmıştı. Zannediyorum senaryoya ulaşılamadığından bu henüz gerçekleştirilemedi. Ya da bizim haberimiz olmadı. Ancak aynı senaryo olması gerekmez başka bir senaryo yazılarak bu konuda bir oyun tekrar sahnelenebilir. Çünkü zamanın dışında değişen pek fazla bir şey yok.)
Yine 1930"lu yıllarda kutlanan Köy Bayramlarında, Yekta Karamustafa"nın Bir Dilencinin Başından Geçenler adlı manzum diyalogu köy okullarında halkı bilinçlendirmek amacıyla okutturulmuştur. Daha önce Fındık ve Ordu adlı makalemizde de yayınlanan bu diyalogdan alıntıladığımız bazı bölümleri şu şekildedir.
Benim de herkes gibi şence bir obam vardı
Halılarım, kilimim, kocuğum, abam vardı
Atamdan miras kalan verimli tarlalarım
Yazın göç etmek için dumanlı yaylalarım
Koyun, keçi ,at, manda, hepsi kapımızdaydı
Köyün belki yarısı bizim tapumuzdaydı
...
Bir yıldır gökyüzünden düşmedi bir damla su
Çiçeklerin kalmadı ne rengi kokusu
Tarlalar yangın yeri, yamaçlar yanardağı
Elimiz böğrümüzde kesemiz boşalmıştı
Ayakta durmak için ancak bir yol kalmıştı
O yol da tefeciden faizle para almak
...
Düştüm şehrin yoluna yanık, kızgın bir gündü
Vardım kan ter içerisinde kasaba çarşısına ,
Oturdum süklüm büklüm faizci karşısına
Off! O karanlık demleri düşünmek bile ölüm
Şu anda çocuklarım kan ağlıyor ah gönlüm
...
Boyun eğmek ne kötü, eğilmek ne ızdırap
Çekilir mi Allah"ım bu işkence bu azap?
Birkaç kuruş uğruna böyle küçülmek niye?
Bu eğilmeyen başlar layık mı işkenceye?
...
-Dedim efendi dayı geldim hacet için
Bu yıl kurak gitti ya, yandı bizim fındıklar
Parasız pulsuz kaldık açıkça derdim budur.
Elbet böyle gitmez ya, gelecek yıl mutludur.
...
Tapuları istedi şöyle dikkatle baktı
Olmadı alnındaki altın gözlüğü taktı
...
Tapularım atamın armağanı tapular
İçinde yaşadığım o sevimli yapılar
Böyle bir gün uçup gitti ellere
O yılki üç yüz lira oldu altı yüz heman
Ah! O faiz ne yaman ah o faiz ne yaman...
Tefecinin defteri gayyadır düşmeye gör
Tefeci denenlerle sakın tanışmaya gör
Adı batsın onların sönsün hep ocakları
Yıkılsın yuvaları köşe ve bucakları
(Yekta Karamustafa)
Tefecilik, değerlerden yoksun, sadece başkalarının sırtından kazanmaya alışmış ve çağlar boyunca birçok topluluğun sonunu hazırlamış bir kültürün adıdır. Maalesef bu kültür ülkemizde ve özellikle de fındıkla anılan Ordu ve Giresun illerimizde birçok ocağın sönmesine neden olmuştur. Bu illerimizde bugüne kadar sosyal patlama olarak adlandırılabilecek birçok olayın da ortaya çıkış nedeni olmuşlardır. 1970 ve 2006 yılında gerçekleştirilen fındık mitingleri gibi.
Ne kadar mücadele edilirse edilsin, tefeciliği körükleyen fındık politikaları değişmediği müddetçe bu çark bu şekilde dönecektir. Fındık politikalarının değiştirilmesi ve dolayısıyla tefeciliğin ortadan kaldırılmasında hiç kuşkusuz en büyük pay üreticinin olacaktır. Kendi meselelerine doğru teşhisler koyabilen topluluklar bu meselelerin çözümünde de başarılı olabileceklerdir. Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda Belediye Başkanımız Sayın Seyit Torun"un da bahsettiği gibi Tefecilik Ordu"nun gelişmesinin önünde bugüne kadar engel olmuştur. Böyle gittiği müddetçe de engel olmaya devam edecektir.