ŞAŞIRDINIZ MI?
ABDULLAH AYDIN
Bir sürü gürültü patırtı içinde, itham, iftira, karalama, küfür ve hakaret dolu söylemlerle kompoze edilerek genel seçim havasına sokulmuş bir yerel seçim yaşadık.
Seçim sonuçlarından kimimiz memnun, kimimiz şaşkın. Şahsen sonuçlardan memnun da değilim, şaşkın da.
Memnun değilsen, neden şaşkın değilsin dediğinizi duyar gibiyim. Şaşkın değilim, bu sonuçları az veya çok sezinleyebiliyordum. Sezgilerim çok mu kuvvetli? Hayır! Belki de toplum ortalamasının altında sezgiye sahibim diyebilirim. Ancak gözlerim görüyor, kulaklarım bazı söylentileri işitiyor.
Algılarından, sezgilerinden asla şüphe etmeyeceğim halkımızın bazı duyu organlarında ‘arıza mı var’ diye de şüphe etmiyor değilim. Geleceğin Sinema Filmlerine senaryo olabilecek olayların cereyan ettiği ülkemizde, halkımızın hiçbir şey olmamış gibi davranması, her türlü eylem ve davranışında normal hayat akışı içindeymiş gibi hareket etmesi, geri kalmış ülkelerin ve toplumların sosyo-siyasal naturasına uysa da, İnsan’ın doğal düşünsel naturasına pek uygun düşmüyor.
1950 seçimlerinden bu yana yapılan seçimleri hatırlıyorum da, hiç birinde 30 Mart seçimleri kadar kirli propaganda dönemi yaşamamıştık. Hiç birinde bu seçimde olduğu kadar şaibe olmamıştı. Seçimlerimizde bu kadar kavga olmamış, bu kadar insanımız ölmemiş, yaralanmamıştı. Bu durum, AKP iktidarının ülke yönetiminde gösterdiği zaafın sonucudur, beceriksizliğidir.
Ortaya dökülen itham ve şaibelerin çoğunu hepimiz yıllardır, aylardır duyuyor ve birçoğuna da basın aracılığı ile tanık oluyorduk. Rüşvet sayılabilecek kimi maddesel dağıtımların seçim zamanında yoğunlaşması düşündürücüdür. Bu nedenle de seçimlerdeki propagandalarında temel deliller hırsızlık ve yolsuzluk üzerine oturtulmuştur.
Ülke insanlarının tümünü kucaklaması gereken Başbakan’ın seçim konuşmaları ayrıştırıcı, cepheleştirici, ötekileştirici, karalayıcı ve hakaret doluydu. Demokrasiye talepkâr ve özümseyici bir seçmen kitlesinin bu tür bir söylem biçimini tümden reddetmesi ve ters tepki vermesi gerekirken, aksine alkışla destekleyip taltif etmesi, Demokrasimizin geleceği konusunda derin şüpheler yaratıyor.
Seçimler sürecindeki bir başka yanlışlık ve hukuksuzluk da, Partiler karşısında tarafsız kalması gereken Devlet Mekanizmasının iktidar partisi doğrultusunda seçimlerde müdahil olmasıdır. Bakanların oy sandıkları başında durmaları, yerel yöneticilerin davranış biçimleri ve çeşitli müdahaleleri, Devletin seçimlerdeki tarafsızlığına gölge düşürmüştür, söylentilere neden olmuştur. Muhalefet Partileri iktidar Partisinin yanında, Devletle de yarışmak zorunda kalmışlardır.
Seçim süreci ve sonucunun bir başka olumsuz yanı, bazılarının talebi olan bölünmüşlük haritasının şekillenmesidir. Muhalefet Partilerinin propaganda sürecinde ülkenin bir bölgesine gidememeleri, çoğu yerde aday gösterememelerinin nedenleri açıklanmalıdır. Seçim sonuçları gösterdi ki; oylar bölgesel etnik blokajla kullandırılmış, harita değişimine adım atılmıştır. İktidar partisi AKP’nin bu şekillenmedeki hata ve günahlarını, seçmen kitlesinin gelecekte nasıl değerlendireceği ise merak konularından biri olacaktır.
Yıllarca uygulanan antidemokratik, dinsel ve etnik baskılarla şekillendirilmiş mental yapı içindeki bir toplumun, başka türlü davranış sergilemesi ve seçmen eylemini hak, hukuk, özgürlük, eşitlik ve Demokrasi bazına oturtması düşünülemezdi. Nitekim baskıcı bir iktidara yeni bir güç kattığımız Demokrasi oyunumuz fos çıktı!
Seçtik veya seçildiler. Ama şöyle, ama böyle seçildiler. Yarın, öbür gün mazbataları ellerine verilir. Temennimiz, çalmadan, çaldırmadan yurttaşlara eşit hizmet vermeleri.
Hepsine yürekten başarılar diliyorum!