TÜRKİYE’DE NELER OLACAK?
Birol Ertan
Siyaset Bilimci/Yazar
Birçok okuyucunun yeni bir yıla umutla ve heyecanla girdiğini sanıyorum. Elbette, eski yılbaşlarında olduğu gibi heyecan ve umut, beklentiler ve projelerimiz yok. Buna rağmen, yeni yıldan herkesin bir ölçüde de olsa umutlu olduğunu görebiliyorum.
2015 ve sonrasına ilişkin kestirmeler yapmadan önce, 2014’ün sonuna gelinceye kadar neler yaşandığını bilmek ve iyi yorumlamak gerekir. Kronolojik bir hatırlatmadan söz etmiyorum. Sözünü ettiğim, 2015 başında Türkiye’nin nereye gideceğini anlamak için dünyanın ve bölgemizin nereye gittiğini bilmek gereğidir.
Dünya haritasını önümüze koyarak jeo-stratejik bir çözümleme yapmaya çalışalım. Türkiye’nin güneyinde ve doğusunda ayrı bir coğrafya mevcut, kuzeydoğusunda apayrı bir coğrafyayla karşı karşıyayız, kuzey batımız ise Avrupa Birliği ülkeleri ile sarılmış durumda. Güneyimizde Doğu Akdeniz’e komşu olan Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin toprakları, Ürdün ve Kızıl Deniz boyunca Sudi Arabistan yer almaktadır. Güneydoğu komşularımız Irak ve İran’dan sonra Basra Körfezi kıyılarında Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman bulunuyor. Doğudaki Gürcistan dışındaki komşularımız olan Ermenistan ve İran ise Hazar Denizi kıyısındaki kardeş Azerbaycan ile aramıza set çekmişler. Artvin’den Trakya’ya uzanan Karadeniz sahillerinin karşısında ise Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve yeniden Gürcistan ile paylaştığımız stratejik bir içdeniz bulunuyor. Karadeniz sularının Akdeniz yoluyla sıcak denizlere ulaşabileceği tek denizyolu ise İstanbul Boğazı’ndan geçiyor. Bu stratejik coğrafya, küresel oyunların merkezidir.
Enerji kaynaklarının yoğunlaştığı Orta Doğu coğrafyası ile Hazar havzasının Avrupa ile bağlantısını sağlayan Türkiye, aynı zamanda Karadeniz’in de sıcak Akdeniz sularına inişini sağlayacak tek kapıdır. Bütün bunların yanında, petrol ve doğalgaz yatağı Hazar Denizi’nde Rusya’nın komşusu olan Azerbaycan ve Türkmenistan’ın soydaşlarımız olması, Çin ile komşu olan diğer dostlarımız Tacikistan ve Kırgızistan ile Kazakistan’ın her iki coğrafyada da bulunması; Türkiye’nin etki alanını uzak bölgelere sürüklemektedir. Durum böyle olunca, Türkiye üzerine yapılan planların komşu ülkeler ile sınırlı kalması düşünülemez.
Küresel düşünüp jeo-stratejik akılla bakınca, Türkiye’de yerinden oynayacak her taşın dünyaya biçim veren egemen güçlerin ya da moda deyimle küresel güçlerin ilgi alanına girdiğini söylemek abartı olmaz.
Türkiye, yaklaşık 6 ay sonra yeni bir milletvekilliği genel seçimi (iktidar mücadelesi) ile yüz yüzedir. Bu süreçte, ülkede kritik gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Bu kritik gelişmeler, ülkenin geleceğini ve elbette ki genel seçimi de etkileyecek ölçüde önemlidir. Bunları başlıklar halinde sıralayarak genel çözümlememizi yapmaya çalışalım.
Türkiye’nin Kritik Sorunları :
Her an iç savaş noktasına taşınabilecek düzeyde Güneydoğu illerinde yaşanan ayaklanma girişimleri ve bunlarla bağlantılı olarak Kürt sorununun çözümüne ilişkin diken üstünde yürütülen çözüm girişimleri ve müzakereler
Hükümet içinde meydana gelen siyasi ayrılıklar nedeniyle ABD güdümlü cemaat örgütlenmesine karşı Hükümetin yürüttüğü kapsamlı mücadele
Çoğunluğu emperyalist devletlerin Türkiye’deki taşeronluğu rolünü üstlenmiş olan işadamları örgütü TÜSİAD ile Cumhurbaşkanı ve Hükümetin aniden ortaya çıktığı sanılan, ancak hep sıcak kalmış stratejik savaşı
Küresel güçlerce birkaç kez dizayn edilmiş ve siyasi yelpazedeki konumlarının ötesinde Batı çıkarlarına bağlanmış bir ana muhalefet partisi
Seçim öncesi bir anda mantar gibi kurulmuş tabanda karşılığı olmayan yeni siyasi partiler
Anayasa Mahkemesi’nin % 10 seçim barajını kaldırarak seçimlere barajsız bir biçimde gitme olasılığının ortaya çıkması
Bütün bu atmosferde, ülkenin yaklaşık 6 ay sonra gideceği bir genel seçim ya da iktidar mücadelesi.
Bu sisli ve puslu ülke atmosferinde seçimlere doğru yol alan Türkiye’de her küresel ve bölgesel gücün ayrı planları yürürlüğe sokulmuş durumdadır. Bazıları terör kartına oynarken, cemaatlere yatırım yapan güçler de bulunuyor. Yeni siyasi partilerin arkasındaki dinamik güçler ile mevcut siyasi partileri dizayn eden aktif güç odaklarını yabana atmamak gerekir. Ülkenin et etkili kurumlarını kontrol eden ya da yönlendirme yeteneklerine sahip dış kaynaklı güçler de bu savaşta yerini almıştır. Peki, bütün bu dış unsurların köşe kapma mücadelesinde Türkiye’ye özgü kurumların ve güçlerin nerede konumlandığı ya da oyunda yer alıp almadığı belli midir? Bu sorunun yanıtı için sayfalar dolusu yazılması gerekecek. Belki ileride bunu da yapacağız.
Türkiye, her birinin dört köşesinden sadece birinde penceresi bulunan yüzlerce daireden oluşan yüksek bir apartmandır. Bu apartmanın sakinleri, yalnızca kendi dairelerinin bulunduğu tarafı görürler ve apartman hakkındaki görüşleri de bu nedenle yalnızca kendi bulundukları konumla sınırlıdır. Yukarıdaki paragraflarda yaptığım açıklamalar, apartmanın bütün köşelerini görebilecek bir analize olanak vermek içindi. Küresel düşünüp yerel sonuçlara ulaşacağız. 21. yüzyılda siyasi analizlerimizde doğruya ulaşmak için başka seçeneğimiz de bulunmuyor.
Gelelim ülkemizin geleceğine ilişkin siyasi kehanetlerimize. Dünya, yeni bir soğuk savaş atmosferine girmişken, iki büyük mücadele alanında savaş tüm hızıyla sürmektedir. Birinci savaş, içinde bulunduğumuz Orta Doğu bölgesinde kanlı biçimde yürütülen enerji savaşı iken, ikincisi de Karadeniz’deki güçlü komşularımız olan Rusya-Ukrayna (ve aynı zamanda Rusya-Gürcistan) gerilimi çerçevesinde ABD ve AB’nin Rusya ile başlattığı ekonomik ve silahsız siyasi savaştır. İki savaşın da yanı başında ve bu savaşta tarafların ihtiyaç duyduğu bir ülkeyiz. Hal böyle olunca, önümüzdeki günlerde Türkiye’nin siyasi ve ekonomik olarak istikrarlı kalması zor görünüyor.
Sözün özü, 2015 yılında Türkiye’yi gerek siyasi, gerek ekonomik ve gerekse de diplomatik açıdan sarsıntılı günler bekliyor. Önümüzdeki aylarda uluslararası örgütlerin (BM ve diğer) Türkiye ile ilgili sürpriz girişimlerine, küresel ekonomik güçlerin Türkiye ekonomisine yönelik geniş çaplı müdahalelerine ve iç siyasette küresel güçlerin piyonlarının etkili dokunuşlarına sahne olacağımız günler yakındır.
Bekleyelim ve görelim.