Bu yazıyı 12 Eylül darbesinden zarar görmüş biri olarak yazıyorum. Darbe sonrası yaşadıklarımı ve ne tür zararlar gördüğümü (maddi-manevi) listelemeyeceğim; ancak benim gördüklerim, yaşadıklarım, hayatıma etkileri ve benliğimdeki sonuçları, bu dönemde binlerce insanın yaşadıklarının yanında az kalır; kimilerine göre lâfı bile edilmez. Hele hele hayatını, çocuklarını, ana babalarını, kardeşlerini yitirenlerin çektiklerinin yanında hiç mi hiç!
Asırlardır kişilerin ve olayların arkasından sürüklenmeye alışmış, alıştırılmış bir toplumuz. Olumsuzlukları zamanında doğru yorumlayıp önlemek, nedenlerini ortadan kaldırmak yerine, sorunu görmezden gelmeyi, ertelemeyi veya bir başkası tarafından çözümlenmesini bekliyoruz; tıpkı 12 Eylülü yargılama isteklerinde olduğu gibi… Öyleyse 12 Eylül ve darbeler yargılanmamalı mı? Elbette yargılanmalı, ama izleri yok olmaya dönmüş, müsebbiplerinin çoğu bu dünyadan göçmüş, iki neslin hayatı karardıktan sonra değil! Ve şimdi biz, 12 Eylül darbesinin yargılanmasını, darbe ile derdi olmayanlardan, hatta darbeden nimetlenenlerden bekliyoruz ki; bu durum toplumsal paradoksumuzdur, acizliğimizdir, suçumuzdur…
12 Eylül darbesi nasıl yargılanmalı? Bu günkü iktidar erkinin yargılama isteği, “efendim siz sivil otoriteye karşı darbe yaptınız veya darbeye teşebbüs ettiniz” mantığıyla sınırlı. Sorun bu kadar olsa iş kolay. Darbeyi, öncesi, oluşumu ve sonuçları ile birlikte yargılamak gerekiyor. O günün toplumsal mantığıyla bir oylama yapsak, 12 Eylül gününün yargılanması en az %90 oranında reddedilir. Ama 11 Eylül ve 13 Eylül büyük bir oy farkıyla mahkûm edilirdi…
12 Eylül öncesi ülkemizdeki siyasal ve sosyal olayları ayrıntılı olarak hatırlamamız gerekiyor. Bir ülke düşününüz ki; sembolik olmaktan öte fazla bir siyasi önemi olmayan Cumhurbaşkanını seçemiyor. Seçilememe nedeni sadece senden-benden olsun inatlaşmasının ötesine geçmiyor. İki büyük siyasi Parti, hiçbir konuda uzlaşamazken, bir taraf ‘Milliyetçi Cephe’ adı altında saflaşarak adeta savaş cephesi oluşturuyor. Dönemin Başbakanı, kabile reislerinin bile işleyemeyeceği bir gafın altına imza atarak, ‘bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz’ diyerek, toplumun bir kesimini adeta toptan suçlu ilân ediyor. İktidarı ele geçirenler toplumun bölünüp parçalanmasına adeta çanak tutuyor. Kamu görevlileri ve işçiler Sağ-Sol olarak kutuplaşıyorlar, her fırsatta birbirlerini yemeye uğraşıyorlar. Anarşizm ülkede kol geziyor, her gün 10-15 yurttaşımız siyasi ayrılıklar nedeniyle katlediliyor. Sokaklar, mahalleler ayrılmış durumda, kimi evini, kimi mahallesini, kimileride yaşadığı kentleri değiştiriyor. Okullarında, üniversitelerinde kan gövdeyi götürüyor, Kahramanmaraş’ta, Çorum’da katliamlar yapılıyor, eğitim ve öğretim yapılamıyor. Ülkeyi yönetmekle yükümlü siyasi yapı bütün bunları umursamayarak didişmeye devam ediyor ve adeta birilerine gel gel diye sinyal veriyor, darbenin yollarına taş döşüyor…
Ülkeyi bu hale getiren 11 Eylül siyasetçileri, üst düzey görevliler, toplum adına yetki kullananlar, egemenler yargılanmalı mı? Elbette yargılanmalı! Ve sorulacak ilk soru: ‘Darbeye neden çanak tuttunuz, neden toplum barışını sağlayıp toplumun haklarını, hayatını korumadınız? Neden, neden? ‘ diye sorulmalı…
Ülkenin içine çekildiği bu durumu görünce, binlerce davetiyeyle darbeye ‘gel gel’ deyişimiz ve 12 Eylülün ertesi günü toplumun nasıl soluklandığı unutulmamalıdır…
Esas pandomima 12 Eylülün ertesi günü, 13 Eylülde başlıyor. Ortalığı sayıları milyonlara varan sahte kahramanlar kaplarken, milyonlarca ‘Vatan haini!’ yaratılıyor ve cadı avı başlatılıyor. Okullar, Hastaneler hapishaneye çevriliyor, zindanlar insanlarla dolduruluyor… Zindanlarda işkencenin bini bir para. Aklınıza gelebilecek ne tür işkence varsa, tümü insanlar üzerinde deneniyor, uygulanıyor. Yapılan işkencelerin çoğu bu gün bile ortaya çıkmış değil…
Olağanüstü Askeri Mahkemelerin talep ve kararları ile marifetli(!) görevlilerin insanlık suçu işkence uygulamalarının Basına yansıyan 12 Eylül sonrası küçük bir diliminin bilânçosunda 650 bin gözaltı, 2 milyona yakın fişleme, 7 bin idam talebi, 517 idam cezası, 50 idam infazı, 30 bin işten atılma, 14 bin yurttaşlıktan çıkarılma, 300 sebebi bilinmeyen ölüm, 171 kişi işkence ile ölüm, zindanlarda 43 intihar, cezaevlerinde 299 ölüm olayı meydana geliyor. Saydıklarımız 13 Eylülden itibaren Askeri, Resmi ve sivil yetki kullananların uygulamaları ve küçük bir parçası…
Ya insanlarımızın kırılan onurları, aldıkları maddi ve manevi darbenin yaşamlarının geri kalan bölümündeki etkileri nasıl hesaplanacak, mağduriyetleri nasıl giderilecek? Sadece Kenan Evren ve birkaç Subayı 12 Eylülde ‘darbe yaptınız’ diye yargılamakla insanlarımızın kaybolan hakları iade edilebilir mi?
Yargılama sadece 12 Eylül gecesini değil, 12 Eylül sebep ve sonuçları birlikte yargılanır, 12 Eylülün ön ve arka evresinde görev alan asker, polis ve sivil yetkililer yargılanırsa, yurttaşlarımızın hakları iade edilir ve mağduriyetleri giderilirse hedefine ulaşmış olur. Aksi bir yargılama toplumu aldatmadan öteye gidemez…