Bu yurdun, bu toprağın insanı kendi geleceğini şekillendirmekte, kaderini belirlemekte zaman zaman istek ve aktivite göstermesine rağmen, çoğu zaman da işi oluruna bırakmış, başına gelenlere razı olmuştur. Nedense, kabahati de hep başkalarında görmüşüz.
Yok oluştan Ulusal dirilişe, Cumhuriyete ve Demokrasiye uzanan yoldaki mücadelesi Dünya örneği olabileceği gibi, elde ettiği bu değerleri korumadaki nemelâzımcılığı ve vurdumduymazlığı da örnek gösterilebilir.
Darbeler, toplum yaşamımızın, Kültür yapımızın, Siyasi yapımızın, Sanayi, Ticaret ve Ekonomik yapımızın, Sosyal yapımızın ve hatta Ulusal yapımızın şekillenmesinde belirleyici ve yönlendirici olmuştur.
Darbeler ve muhtıraların bize bıraktığı en büyük miras ise, taklit liderlerdir. Temelden ve kökten yoksun liderlerin en büyük becerileri ise, suskun ve edilgen bir toplumun ve aynı zamanda emre (iç ve dış) yatkın kadroların yaratılmasıdır. Bu kadroların en belirleyicileri, lider görüntüsü verilmiş yöneticilerdir.
Taklit liderlerin bir başka becerileri de, güçlü ve egemen görüntü verebilmeleridir. Son otuz yıllık dönemimizdeki liderlerin bazılarını dinlerken hayallere kapılmamak mümkün değil. Sanki Dünya egemeni bir Devlet, kişi başı Ulusal geliri kırk binler civarında, bütçesi fazla veren, cahil yurttaşı kalmamış, nüfusun yarısı yüksek tahsil yapmış, Üniversiteleri bilim, sanayisi teknoloji üretiyor diye düşünebilirsin. Bu ülkenin çalışanları mutlaka her türlü örgütlülüğe sahip ve ücret düzeyi iyi, emeklileri mutlu, üretici köylü ürettiğinden ve kazancından memnun, Adalet sistemi hak ve hukuk dağıtıyor, Hastaneleri umut, Okulları eğitim ve sevgi dağıtıyor zannedersin. Keşke öyle olsaydı!
Yapay liderlerden birisi, zamanında yapılan eleştirilere ve yurttaşların ‘Alışamadık’söylemlerine karşı, gayet pişkinlik içinde ‘Alışırsınız, alışırsınız’ diyebilmiştir. Demokratik bir liderin ağzından çıkmayacak bu ifade, ne yazık ki gerçek olmuştur. Ne yazık ki; yapılan kimi yakışıksız ve haksız uygulamalara, kamu temsilinde olmayacak davranışlara alıştık bile…
O kadar alıştık ki; Devlet yaşamımızdaki siyasi depremlere, hukuksuzluğa, yokluğa ve yoksulluğa, yolsuzluğa, ikiyüzlülüğe alıştığımız gibi, Doğal Depremlere de alıştık. Daha evvelki yıllarda geçirdiğimiz Depremler bizi öyle alıştırmış ki; Deprem zayiatını önlemek için çıkarılan yasaları bile doğru dürüst işletememiş, fiziksel olarak alınması gereken önlemlerin hiçbirini almamışız. Sonuç malûm: Ölüm, yıkım, yoksullaşma, gözyaşı!
Alışma dönemini tamamladık, şimdi hazmetme dönemini yaşıyoruz. Pişkinlikte kariyer yapmış yöneticilerimiz, toplumun tepkilerini engellemek için, kimi olumsuzlukları ‘Hazmettire hazmettire’ kabul ettireceğiz demişlerdi. Bu taktiğin nereden verildiğini söylemeye gerek yok. Bu memlekette bazı vaizleri dinlemeyen mi kaldı.
Terörde ve Depremde kaybettiklerimiz bahane edilerek, Cumhuriyet Bayramı törenleri iptal edildi. Güçlü Devlet, güçlü Millet zor zamanlarda belli olur. Aslında bu seneki bayramın daha coşkulu kutlanması ve bütün insanlarımızın katılımının sağlanması gerekirdi. Kaybettiklerimizin arkasından ağıtlar yakmak, ağlamak yerine, onların acılarını yüreğimizde saklı tutarak, geride bıraktıklarının acılarına, dertlerine daha bir istekli, daha bir coşkulu ortak olmanın yolları aranmalıydı.
29 Ekim törenlerinin iptali ile Cumhuriyet duvarından bir tuğlanın daha söküldüğüne tanıklık ettik. Oluşturulan suskun ve korkak toplum yapımızdan hiç sesimiz çıkmadı ve yönetenlerin bu bilinçli tercihlerini de hazmetmek zorunda kaldık. Cumhuriyet kurumları bu konuda sınıfta kalmıştır ve Cumhuriyet çocukları görevlerini yapamamışlardır. Ancak, birilerinin yaptıklarını rahatlıkla hazmederken, Cumhuriyeti ve Demokrasiyi hazmedemediğimiz, özümseyemediğimiz de acı bir gerçek olarak hayatımızdaki varlığını sürdürüyor!
Hazmettirme paralelinde bir öneri de bizden olsun. 23 Nisanda havalar soğuk oluyor, minik yavrularımız üşüyüp hasta oluyorlar. 19 Mayısta havalar sıcak oluyor ve sıcak altında yapılan törenlerde gençlerimiz bayılıp düşüyorlar! Minik ve gençlerimizi korumanın yolu, bu törenleri iptal etmekten geçiyor! Hiç vakit geçirmeyin; biz onu da hazmederiz!
Bir gün hazmetme dönemi de bitecek. Davranışlarımız ve tepkilerimiz böyle devam ettikçe; sonradan gelecek dönemin adını hayal bile etmek istemiyorum!