Türkiye’nin Anayasalarla başı dertte. Yüz yıldır yapıp yıktığımız Anayasaların hiçbirinden memnun olunmadı. Kimi zorunlu şartlar altında yapıldı, kimi de Darbelerin ardından ve olağan dışı şartlar altında yapıldı. Bütün Anayasalar, günün şartlarının zorlaması altında yapıldığı için, temel hedeflere ulaşmada siyasileri ve toplumu tatmin etmedi.
Anayasalar yapıldığı dönemin ve Devleti yönetenlerin hedeflerini ve amaçlarını içeriyor. Yeteri kadar toplum tarafından tartışılmıyor, insanlar bilgilendirilmiyor.
Kurtuluş Savaşının özel şartlarında hazırlanan 1921 Anayasası, Millet Meclisini esas alırken, ‘Millet Egemenliğini’ temel ilkelerin başına koyuyor. Yasama görevini Millet Meclisine verirken, ‘Devlet Başkanlığı’ kurum ve sistemini reddediyor.
Tek Parti döneminin ve İkinci Dünya Savaşının zorluklarını yaşayan 1924 Anayasasında, Yasama ve Yürütme gücü TBMM’ nin elindedir. Temsil ve denetim yetkisini elinde tutuyor; Yürütme yetkisini Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu eliyle kullanıyor. Meclis, Hükümeti denetleyip düşürebiliyor. Kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı prensibini benimsiyor. Çeşitli değişikliklerle 1960 yılına kadar yürürlükte kalıyor.
9 Temmuz 1961 de kabul edilen Anayasa, Askeri yönetime son verip, iktidarı TBMM’ye devrediyor. Çift meclisi öngörüyor. Milli Birlik Komitesi ve Temsilciler Meclisinden oluşan Kurucu Meclis tarafından hazırlanan 1961 Anayasası, ‘Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi’nden oluşan ikili bir Meclisi devreye sokuyor. ‘Anayasanın üstünlüğü’, ‘Kuvvetler ayrılığı’ ilkelerini kabul ederken, Hâkim güvencesini ve Yüksek Mahkemelerin kuruluşunu sağlıyor. TRT ve Üniversiteler özerk oluyor. Çoğulcu toplum ve Sosyal Devleti benimsiyor, hakların özüne dokunulamayacağını kabul ediyor. Sendikal ve Siyasal hakların gelişimini sağlayan bir anlayışı kabul ediyor.
1982 Anayasası sert bir anayasadır. İlk Üç maddesini değiştirilemez kılarken, çoğulcu anlayışı benimsiyor. Yönetimde istikrar, temsilde Adalet ilkesini benimsemesine karşın, siyasi karar almada tıkanmaları önlemek adına kısıtlayıcı hükümler getiriyor. Çelişkili maddelerin çokluğu nedeniyle113 maddesi değiştirilmek zorunda kalınıyor.
1921 ve 1924 anayasaları hem kurulum, hem onarım anayasalarıdır. Egemenliği Saraydan ve bir kişiden alıp millete devrederken, Devletin yeniden yapılanması ve yurttaş hakları konusunda yeni açılımlar getirmeye çalışmışlardır. 1961 anayasası daha çok Demokratik açılımlar ve Sosyal iyileşmeleri öne çıkarırken, 1982 anayasasında, kısıtlayıcı maddelerle toplumu zapturapt altında tutma eğilimi ağırlıklı olarak kendini hissettirmiştir.
Sürü sürü beceriksizliğimizin yanında, yapılan, yapılamayan, yapılmak istenen çok şeyi de beğenmezlik gibi bir ukalâlığımız var. Yapılanın yanlışlarını düzelmek, üzerine katkılar koymak yerine, hepten yıkıp yok etmeyi yeğliyoruz ve bundan sadistçe bir haz alıyoruz.
İyi niyetle düşünen insanlar, bu ülkede toplum ve Kamu adına yetki kullanan kişilerden, yaptıkları yanlışlar, hatalar ve umursamazlıklar dolayısıyla özür bekliyorlar. Beklentileri boşa çıkacak. Çünkü bu ülkede bir yerlere getirilen/getirdiğimiz kişilerin çoğu, hak ettikleri için o makamlara ulaşmış değiller. Makamların işgalinde hangi oyunların döndüğünü bilmeyen mi var? Bu arada, yediğimiz kazıkları her gün biraz daha sivrilten ‘kendimiz değiliz’ diyebiliyor muyuz? Ara sıra aynaya bakabiliyor, başkalarına çuvaldız batırmadan, iğneyi kendimize batırabiliyor muyuz?
16 Nisanda bu ülkede bir oyun oynandı. Kimilerine göre bu bir Anayasa değişikliği oylaması idi. Hayır; yaptığımız Referandum değil, rejim seçimi idi. Biz 16 Nisanda bir kişiyi seçmedik; ama tarihimizin en büyük, en belirleyici ve en tehlikeli seçimini yaptık. Siyasi, Askeri, Hukuksal, Ekonomik, hatta beşeri tüm haklarımızı bir kişiye devrettik.
Yasaları nasıl yaparsanız yapınız, şayet iyi niyetle, toplum ve bireyler adına kullanılmıyorsa zarardan kaçmanız mümkün değil. 16 Nisanda kabul edilen(!) maddeler Anayasal unsurlar olamazlar. Bu maddeler sistemimizin paradoksudur. Bu maddeler Demokratik bir yönetim oluşturacak adalet özlü Anayasal maddeler değil, tek adamlı diktatörlük oluşturmayı hedefleyen Manifestoyu andırmaktadır… Ülke yararına olmayacağı görünen gerçektir.
Bütün noksanlık, sakınca ve kısıtlamalarına rağmen, nerede o beğenilmeyen eski Anayasalar! Dileğimiz, toplumuzun hiçbirinden memnun olmadığı anayasaları arar duruma düşmemesidir. Beğenmediklerimizi kısmen de olsa geri getirebilmek için epey çaba harcamamız gerekecek!