Aradan bir asır zaman geçmesine rağmen, toplumun büyük bir bölümü Atatürk’ü n ilkelerini ve hedeflerini anlamakta ve tanımakta direniyor, zorlanıyor. Üstelik bu direniş, çok Partili dönemimizin çeşitli kesitlerinde, sosyal, yönetsel ve siyasi destek bularak, direncini daha da arttırıyor; giderek reddetme durumuna geliyor ve de geldi!
Atatürk’ü anlamak için, Ulusal Kurtuluş Mücadele dönemi ve ertesi ile günümüz iç ve dış Politikalarını yenide gözden geçirmekte fayda var. Objektif bir değerlendirme, iki dönem arasındaki farkları ve tezatları gözümüzün içine sokacak ve geleceği daha doğru bir yolda aramamıza yardımcı olacaktır.
Altı asır hükmetmiş Osmanlı’nın en zayıf yönlerinden biri diplomasidir. Her şeyi güçle halledeceğini düşünen Osmanlı, ulaştığı yerlere sosyal ve kültürel yönden bir şeyler taşımadığı gibi, kendisi işgal ettiği yörelerin etkisi altına girmiş ve birçok değerini yitirmiştir. Kendi dilini kaybederek, Fars ve Arap dillerinin etkisi altına girmek bunun en somut örneğidir. Ulaşmak istediği yerlere sadece askerle gitmenin yanında, kültürü ve diplomasiyi de taşıyabilmiş olsa idi, Osmanlının ömrü biraz daha uzayabilir, Dünya’nın siyasi şekillenmesinde güç odaklarında biri olabilirdi…
Osmanlı’nın bir başka zayıf noktası kuruluş, varoluş ve devamının ana unsuru olan ve içinden çıktığı Türklere hiç güvenmemiş olmasıdır. Çok Milletli Osmanlı, Türkleri mümkün olduğu kadar Devlet yönetiminden uzak tutmuş, sadece sefer sırasında yetkilendirilmemiş asker deposu olarak görmüştür. Maliyesini, Dış Politikasını ve ekonomisini azınlıkların egemenliğine bırakarak, Saray hükümranlığı ile yetinmeyi yeğlemiştir. Birliğindeki yapıştırıcı ana unsuru yok sayan yapılanması kendi sonunun da çabuk hazırlanmasına neden olmuş ve tarihe gömülmüştür. Üstelik geriye Sosyal, Siyasal ve Ekonomik bir sürü borç bırakarak…
Dünya’da kendini en net ve doğru tanımlayan liderlerin başında Atatürk gelmektedir. Atatürk kendini tanımlarken, aynı zamanda Ulusuna da yürüyeceği yolun yönünü göstermiştir. “BENİM KARAKTERİM BAĞIMSIZLIKTIR” diyen Atatürk, Ulusunun, Devletinin ve geleceğin nasıl olması gerektiğini de işaret etmiştir.
Günümüzün siyasi, Ekonomik ve kültürel yapılanmamızda, dış ilişkilerimizde bu yolun terk edildiğini görüyor ve yaşıyoruz. ‘Bağımsızlık’ kavramı yanlış değerlendirilmiş ve kapıların dışa kapatılması olarak yorumlanmıştır. Hâlbuki bağımsızlık, karar vermede her türlü etkiden uzak kalabilmektir. Her türlü ilişki, girişim ve eylemin kararını hiçbir etki altında kalmadan verebilmektir.
Atatürk’ün bize karakter olarak bıraktığı bağımsızlık algımızda ilk gedikler ikinci paylaşım savaşı sonrası açılmaya başlamış ve günümüzde bu gedikler giderek çoğalmış ve büyümüşlerdir. Günümüz Dünya egemen sisteminin bu fırsatı kaçırmayacağı aşikârdı ve her türlü işimize ve ilişkilerimize müdahil olmaya başladı. Komşularımızla ilişkilerimizde, Kıbrıs olayında, Irak olayında, AB ilişkilerinde, NATO ilişkilerinde, özellikle Türkiye-Rusya (Türk-Sovyet) ilişkilerinde somut olarak yaşadığımız olaylar var…
Türkiye’nin yaşadığı etnik Terör olayında ve Ermeni sorununda yaşadığımız çıkmazların temelinde, bağımsızlık karakterimizin terk edilmesi ve her türlü ilişkilerimize dış güçlerin müdahil olmalarına ses çıkarmayışımız ve kabullenmemiz yatmaktadır. Ticari ilişkilerin ve kişisel dostlukların,
Uluslar arası ilişkilerde gerekçe olarak kullanılması dış politika unsuru olmamalıdır…
‘İleri Demokrasi’ adı altında bazı yerleşik değerlerimize yapılan saldırıların temelinde kuşkulu amaçların yattığı şüphesi vardır. Yakın gelecekte Ulusal Bağımsızlık kavgamıza, Cumhuriyete ve Devrimlere karşı bir mücadelenin yürütüleceği inancı giderek yayılmaktadır. Bu çabaların altında ‘Bağımsızlık ilkesi’ değerinin anlaşılamayışı yatmaktadır…
Bazı ülkelerin, Türkiye üzerinde baskı uygulamalarının temelinde de bağımsızlık anlayışımızdaki gevşeme yatmaktadır. Dış Politikada öyle efelenme, kabadayılık pek etkili bir unsur olmaz, olamaz. Dış politikanın temelinde bağımsızlık karakteri, kendine güven, ilişkilerdeki doğruluk ve karşılıklı yarar ilkesi yatmaktadır. Bu ilkeleri uygulayan bir diplomasinin başarıyı yakalaması muhakkaktır; cart curt atamaların sonu ise hep hüsrandır ve öyle de olmaktadır…
Atatürk’ün ‘Bağısızlık karakterine’ sahip çıkma derecemiz, geleceğimizi ve gelecekteki yaşam biçimimizi de belirleyen ana unsur olacaktır… Var olmanın temelinde ‘Bağımsız’ davranabilme yatmaktadır…