Neyi becerdik? Neyi mi? Neleri becerdiğimizi hâlâ görmüyor, duymuyor, anlamıyor musun be kardeşim? İster lügat anlamıyla, ister sokak anlamıyla, isterseniz ironi yaparak değerlendirin; çok şeyleri becerdik, çook!
Neler becerdiğimize en yakın tarihten başlayarak bakalım:
İşçi sınıfının kol kola girerek kardeşlik türküsü söyleyebildiği, sınıfsal dayanışmasını pekiştirdiği, içine itildiği haksızlıkları dışarı vurup, özgür, eşit ve güvenceli yaşam hakkı taleplerini haykırabildiği Emek Bayramını, korku, kavga ve dehşet gününe çevirmeyi, acı, gözyaşı ve terle yoğrulup kavrulmuş yüreklere, yeni dertler, yeni acılar eklemeyi becerdik…
Emekçi sınıfı örgütsüz bırakmak için, çalışanları sendikasız bırakmayı, Sınıf temelinden yoksun yandaş sendikalar yaratmayı, kimi Sendikaların başına ağalar oturtmayı ve İşçi sınıfını satmayı, taşeronlara, sermayeye çaresiz ucuz işgücü yaratmayı becerdik…
Birbirimizi zehirli gaz, kurşun, sopa, bomba ve Molotof kokteyli yanıcılarla sindirmeyi, dayak, kötekle hırpalayıp zindanlara doldurmayı, kimyasal iç savaş provaları yapmayı, hatta canları yok etmeyi becerdik…
Bağımsızlık, özgür bir Ulus ve yaşanası bir yurt sevdasıyla kurulup mücadele etmiş bir Mecliste, ‘ana-avrat dümdüz’ gitmeyi becerdik…
Bin yıldır yaşadığımız bu topraklar üzerinde, Emperyal sömürgeciliğin ‘böl-yönet’ oyunlarına alet olmayı, terörizmi, amipleşmeyi, birbirimizin gözünü oymayı, kanını emmeyi, becerdik…
Dünya insanlığına örnek olmuş ‘Ulusal Bağımsızlık’ mücadelesi verip, daha sonra damardan, göbekten başkalarına bağımlı olmayı, kul-köle olmayı, ülkeyi ve değerlerimizi sömürtmeyi becerdik…
Devleti ve halkı, ürettiği tüm artı değerleri iç ve dış sermayeye, emperyal soyguna peşkeş çekerek, Ekonomide sıfır noktasına getirip, çırılçıplak bırakmayı, sadaka ve iane ekonomisine bağlı kılarak, Mankurtlaşmış oy deposu yaratmayı… Bereketli topraklar üzerinde aç kalmayı, susuz kalmayı, işsiz kalmayı becerdik…
‘Demokratik haklar’ adı altında, cemaatlerin, tarikatların, aşiretlerin, gericiliğin, etnik ayrımcılığın şiddetine boyun eğme noktasına gelmiş bir toplum ve ülke yaratmayı becerdik…
Beyinlerde düne dair ne varsa unutmayı, dünsüz ve geleceksiz yaşamayı kabullenmiş bir gençlik yaratmayı, kan ve can vererek kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığını tartışmaya açmayı becerdik…
Sporda, dostluk yerine düşmanlığı yaratarak, birbirimizi karalamayı, önünü kesmeyi ve gırtlaklamayı becerdik…
Bilim yuvası olması gereken Üniversitelerimizin kimilerini Medreseye, bilim üretmesi, topluma ışık tutması gereken kimi öğretim görevlilerimizi, iktidar vaizi ve Molla’ya çevirmeyi becerdik…
Hukukla guguk arasında yol şaşıran mahkemeler, yargıçlar, savcılar yaratmayı… Sadece beni ve bizi övüp yazan, konuşan gazeteler, gazeteciler, yayın kuruluşları yaratmayı becerdik…
Yurttaşa, gaza basarak (ne gazı ise) çocuk yapmayı öneren, doğal ihtiyaç olan ‘içecekle’, keyif için alınan ‘içkinin’ ayırtında olmayan, kimi zavallıların neredeyse tapındığı bir siyasetçiye bu ülkeyi teslim etmeyi becerdik…
Papağan gibi, ‘Demokrasi’ sayıklamamıza rağmen, ne için kullandığımızı, ne anlama geldiğini bilmediğimiz oylarımızla ‘sivil Diktatör’ yaratmayı becerdik…
‘Yıllardır becerdiklerimiz sadece bunlar mı?’ demeyin. Becerdiklerimizin hepsini yazmaya benim kalemim de, kâğıdım da, belleğim de yetmez…
Şimdilik yazdıklarımla yetinin… Daha fazla şey istemesinler bizden be! Bu kadar iş becerdikten sonra, canını da veremez ya bu millet! Becerdik! Becerdik! Yaşasın, sapına kadar becerdik bee!