Dünyamız büyük felâketlerden birini daha yaşıyor. Doğa ağlıyor, İnsanlık ağlıyor… Japonya açıklarında meydana gelen Deprem ve sonrasında Denizde oluşan Tsunami (Liman dalgası) olayı… Deprem nedeniyle deniz dibinde meydana gelen zemin kayması ve açığa çıkan enerjinin suya geçerek, büyük ve yıkıcı deniz dalgalarının oluşması… Bir yanda Doğanın kendini yok edişi veya yeniden düzenlemesi, öte yanda insan güç ve üretiminin bazı güçler karşısındaki çaresizliği, yetersizliği ve yok oluşu…
Deprem ve Tsunami sonrası Japonya’dan yansıyan insan davranışları, Dünya insanlığına ders olacak nitelikteydi; özellikle bizim gibi ülkelere... Japon halkı depremle o boyutlarda özdeşleşmiş ki; sanki yaşamının bir parçasıymış, olması gereken bir hareketmiş gibi karşıladı. Bu davranışın arkasında yatan neden, çoğu ülke insanında bulunmayan kendine güven, sosyal yapıya güven, devlete güven ve sisteme güvendir. Japon halkı biliyor ki; halkı, devleti ve sosyal yapı, onu, içine düştüğü yıkımdan, sıkıntıdan ve olası tehlikelerden koruyacaktır. Japonlar, güven konusunda çok güçlü toplumsal duyguya sahip görünüyor…
Japon halkının cesur ve güvenli tepkisinde, uzak doğu felsefesinin etkili olduğu muhakkaktır. İnançlarında korkuya ve korkutmaya yer olmadığı, insan beyni ve gücünün her türlü zorluğun üstesinden gelebileceği güveni düşüncelere adamakıllı yerleşmiş, sızlanma ve ağlamakla, suçu başkalarında aramakla sorunlarını halledemeyeceği yaşam felsefesine dönüşmüş. Sorunun çözümünde belirleyici unsurun, bilim, akıl ve emek olduğunu bildiklerinden, ilâhi güçlerden yardım bekleme gibi bir eğilimde görünmüyorlar…
Büyük felâkete maruz kalan Japon halkı hiç mi korkmuyor? Şu anda belki de Dünya’da en fazla korku içinde olan onlardır. Çünkü tarihin ilk nükleer saldırısına maruz kalan bu halk, kitleler üzerinde insanlık suçu işleyenlere karşı fazla düşmanlık duyguları geliştirmeden yaralarını sarma çarelerini bulmuş, ancak ödediği fatura çok ağır olmuştur. Japon halkı bu tehlikeyi yaşayarak öğrendiği için, bu günkü korkularında haklıdırlar. İnsanlığa düşen görev, tüm dünya’yı da etkileyecek olan nükleer yayılmaya karşı çabalayan ve zor durumda kalan Japon halkına elden geldiğince yardımda bulunmak ve bir an evvel normal yaşama dönmelerine yardımcı olmaktır, güç birliği yapmaktır… Nükleer korkularına rağmen, Japon halkının vakur davranışını kutlamak gerek. Japon ulusuna ve tüm dünya insanlığına geçmiş olsun!
Bize gelince: çok daha düşük şiddetteki yer sarsıntıları ile köyleri, şehirleri alt üst, ruhsal olarak paramparça, ekonomisi yıkılan bir yapıya sahibiz. Olaylar sonrası birbirimize akıl satmayı pek severiz de, nedense soruna çare üretmeye gelince, elimizden bir şey gelmez. Geç öğrenen, hatta tüm zorlamalara rağmen öğrenemeyen bir yapımız var. Öğrenmemede, iyiyi, doğruyu aramamadaki inadımız, geri kalışımızdaki nedenlerden biri olarak her an ayağımıza dolaşıyor, yaşamımızı çekilmez ediyor. Japonların felâket sonrası davranışlarından çok ders çıkarmamız gerek…
GÜÇ SARHOŞLUĞU
AKP çevreleri (Siyasi ve Bürokratik) yeterince hak edilmemiş bir gücün sarhoşluğu içindeler. Kimileri çenelerini tutamıyor, şirazeyi iyice kaçırıyorlar. Her şeyde olduğu gibi, siyasetin de insani bir dili, sosyal bir ahlâkı var. Yaptığınız işte ahlâk sınırlarını bu kadar zorlarsanız, toplumsal tepkileri ve karşı vuruşları da kabullenmeniz gerekir.
Örtünme konusunda fikir beyan ettiğini sanan AKP’li ne diyor? “Örtünmeyen kadın, kiralık veya satılık eve benzer”. Kısacası diyor ki: örtünmeye kadın ahlâksızdır; parasını verip kullanabilirsin, fiyatını bulursan satabilirsin! Şayet sayın savcılar bu tanımlamayı özgürlük kavramında değerlendiriyorlarsa, hiçbir küfrün suç olmaması gerekir…
Bir diğer AKP’li allame, Kadın-Erkek eşitliği konusunda fikir beyan ederken diyor ki: “Fiş ile Priz ne kadar eşitse, kadın ile erkek de o kadar eşittir”. Yani eşitlik kavramını fiziksel ayniliğe ve farklılığa dayandırarak, işin sosyal ve hukuki yönünü yok sayıyor ve insani hak eşitliğini reddediyor…
Bu anlayıştaki kafaların her şeye hâkim olup yönettiği bir ülkede, bizde ikide bir Demokrasiden, özgürlüklerden, haktan, hukuktan bahsediyoruz. Galiba, gerçeklerle hareket edip mücadele etmek yerine, hayallerimizin mahkûmiyetinde iç büzülme yaşıyoruz; gerçekler bu kadar açık olmasına rağmen… Yanlışlarla mücadele etmenin insanlık görevi olduğu asla unutulmamalı ve insanlık kör inançlara kurban edilmemelidir!
**
Not: Rahatsızlığımda ilgilenen, ziyaretime gelen ve telefonla geçmiş olsun dileklerini ileten tüm arkadaş ve dostlarıma teşekkür eder saygı ve sevgilerimi iletirim.