Devlet; ‘sınırları belirlenmiş bir toprak parçası üzerinde, halk ve çeşitli kurumların oluşturduğu, ancak kurumlar üstü tüzel bir kişilik ve siyasal bir örgütlenme’ olarak tarif edilir.
Şekle göre, Federal ve Üniter yapıda oluşurlar. Kurumsallaşmaya göre, Otokratik, Teokratik, Liberal, Sosyalist adlar alırlar. Otokratik Devletler Monarklar ve Oligarklar, Teokratik Devletler Dini liderler, Sosyalist Devletler sosyal sınıflar eliyle yönetilirken, Liberal Devletlerde yönetime katılım daha geniş bir kesim eliyle yönetilir ve seçim esastır. Devletler, egemenliği kim elinde tutuyorsa ona göre şekillenmektedir.
Devlet yönetiminde asıl üzerinde durulması gereken nokta, Devletin nasıl yönetildiği ve Devlet-Toplum ilişkisinin niteliği önem taşıdığıdır. Adı Cumhuriyet olup ta baskıcı bir yönetimin egemen olduğu ülkeler olduğu gibi, Monarşik bir yönetim altında Demokrasinin bütün kurumları ile yönetilen ülkeler de vardır.
Demokratik Devletlerde Yasama, Yürütme ve Yargı gücü halkın elinde olmasına karşın, Otokratik ve Teokratik Devletlerde halk yönetime katılmaz. Yönetim, gücü elinde tutanlardadır.
Çağımız Devletlerinde aranan husus, ilk önce Demokratik olmasıdır; yetmez: demokrasi içinde Lâik, Sosyal bir refah işleyişini hâkim kılmasıdır.
Hükümetler Devlet’in işleyiş ayağıdır, kurumudur ve gücü elinde tutanlar tarafından belirlenir. Demokratik işleyiş içinde olan ülkelerde, Hükümetler seçim yoluyla halk tarafından belirlenirken, diğer rejimlere hükümetlerin belirleyicisi, gücü elinde bulunduran çok dar bir kesimdir. Hükümetlerin uygulamaları, doğrudan belirleyicilerin talepleri doğrultusunda şekillenir ve işler.
Devlet-Hükümet yapılanması içinde esas sorgulanması ve üzerinde durulması gereken husus ‘İktidar nedir ve kimdir?’ sorusuna cevap bulmaktır. Her hükümet, yönetimi elinde tutan her kesim iktidar mıdır? Uygulamalar ve yaşadıklarımız göstermiştir ki; her Hükümeti iktidar olarak kabul edemeyiz. İktidar, bir ülkedeki mutlak hâkimiyettir. Yaşadığımız çağda, rejimin adı ne olursa olsun, iktidar uygulamalarına tanık oluyoruz ve o ülkelerde de toplumsal rahatsızlıkları birlikte yaşıyoruz.
İktidar, Otorite ve güç toplanmasıdır. Dolayısıyla kendi varlığına yönelen hiçbir oluşuma izin vermez, hayat hakkı tanımaz. Bazı ülkelerdeki Parti yasakları buna örnektir…
İktidarları ayakta tutan temel güçler hemen her sistemde aynıdır. Bürokrasi, Askeri ve Polisiye güçler, Sivil militarizm, Din olgusu, sermaye gücü ve gelişen teknolojidir. Ülkemizdeki telefon dinlemelerini örnek olarak gösterebiliriz…
İktidar yapıları ve dayanakları farklılıklar gösterebilir. Otokratik ve baskıcı sistemlerde silahlı güçler, Sosyalist iktidarlarda sosyal sınıflar, Teokratik sistemlerde inanç kitlesi, Demokrasilerde de Halk egemenliği iktidarların güç aldığı kaynaklardır…
İktidar kullanımı, toplumun içinde bulunduğu şartlar ve toplumun sosyolojik-Siyasi ve Ekonomik gelişimine göre değişiklikler gösterebilir. Örneğin; Demokrasilerde iktidarlar baskı ve kaba güç yerine, toplumu ikna ve aldatma yöntemlerine başvurabilir… Baskıcı yönetimlerde ise bütünü ile korkutma ve aldatma egemendir… Bir örneğini, Oslo buluşmaları çerçevesinde Başbakan’ın açıklamalarında yaşadık… Devlet görüştü, Hükümet görüşmedi, Bürokrasi görüştü gibi…
İktidar değerleri ile toplumun değerleri çakışıyorsa, iktidarın yaptırım gücü arttığı gibi, ömrü de uzuyor. Burada iktidar ve Halkın buluştuğu değerlerin mutlak doğru olması gerekmiyor. Doğru olması gerekmediği gibi, mutlaka uzun süreli olacak diye bir garantisi de yok. Arap Baharı denen kalkışmalarda bu durumu somut olarak yaşadık. Mutlak egemen görünümde ve halkıyla bütünleşmiş gibi görünen Enver Sedat ve Muammer Gaddafi’nin düştükleri durum, siyasi ve Sosyolojik bir ders olarak karşımızda duruyor…
Bize gelince: Devlet yapılanmamız içinde yukarıda sayılanların tümü var. İyi yanımız var; gereğini yeterince yerine getirmesek de, Cumhuriyet rejimi içinde Demokrasiyi kör-topal yürütmeye çalışıyoruz. İçinde bulunduğumuz baskıcı rejimlerin egemen olduğu Coğrafyada ve Din kuşatması içinde yarı Lâik, yarı Demokrasi yürümeye, ilerlemeye çalışıyoruz. Becerdiklerimiz var, beceremediklerimiz var…
Kötü yanımız var; zor şartlarda oluşturduğumuz Cumhuriyet’in ve Demokrasinin temel değerlerini korumakta zorlanıyoruz, güçlendirmekten çekiniyoruz. Etnik farklılıklarımızın, inanç farklılıklarımızın giderek keskinleşmesi, Demokrasi ve insan hakları konusundaki anlaşmazlıklarımız ve vurdumduymazlıklarımız, Hukukun gelişimi ve dağıtımı konusundaki yetersizliklerimiz, eksilerimiz olarak hayatımızın her alanını etkiliyor, toplumsal gelişmemizin önüne set çekiyor…
Ülkemizdeki iktidar yapılanması ve uygulamaları, becerebildiklerimizin ve beceremediklerimizin tüm unsurlarını içinde taşıyor. Ülkemiz çok partili dönemde çok hükümetler gördü, ama bu günkü gibi bir iktidar görmedi. AKP Hükümeti, özde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ülkedeki her şeye hâkim görünüyorlar. Bu hâkimiyetlerini pekiştirmek ve iktidarlarını güçlendirmek için her türlü yasal-yasadışı, Demokratik-Antidemokratik uygulamayı göze alabiliyorlar. Devlet-Hükümet ve İktidar gücünü bu boyutlarda sele serpe kullanmak, ülkemizin ve demokrasimizin geleceği açısından pek yarar getireceği düşünülemez…
‘Ben iktidarım, her şeyi istediğim gibi yaparım demek yerine, ben ülkemi Demokrasiye ve Hukuk temelinde halkımı iktidara ve refaha taşıyıp tek söz sahibi yapmayı amaçlıyorum’ dense, ülke ve toplum adına daha doğru iş yapılmış olur!
İktidar ve halkımız ne der acaba?