Son yılların sıkça dile getirilen terminolojilerinden biri de “Domino teorisi”. Domino teorisi nedir ve niçin sıkça dillendirilir oldu?
Aslında Doğa’nın ve İnsanlığın var oluşundan bu yana hayatın her alanında mevcut ve etkin olmasına karşın, siyasal edebiyattaki belirleyici yerini, ikinci paylaşım savaşı sonrasının ‘Soğuk Savaş’ döneminde almıştır.
Her türlü çevreyi dikkatle gözlemlediğimizde, insan ve doğal yaşamın her evresinde ‘Domino taşı’ teorisinin canlı ve hareketli olduğuna tanık oluyoruz. İki yıl önceki Dünya’yı korkutan Ekonomik kriz nispi oranda Domino etkisi yapmıştı. Ancak Liberal sömürü sistemine uyumlu akılcı(!) kararlar alınarak domino etkisi en aza indirilebilmiş; dünya ekonomik yıkımını belirli oranda azaltabilmiştir…
Halkların birbirinin kültürlerinden etkilenmelerini, bireylerin moda akımlardan etkilenmelerini, hatta inanç kabullerindeki etkileşimin domino etkisinde gerçekleştiğini de söyleyebiliriz…
Ekolojik yaşamda da Domino etkisinin şekillenmede önemli rol oynadığına tanık oluyoruz. Zaman içinde, çeşitli havyan ve bitki türlerinin Domino etkisiyle yok olduğunu görebiliyoruz. Doğanın egemen güçleri, emperyal yapıları, kendi yasaları işleyişinde kimi canlıların yok olmasına neden olabiliyorlar. Bilimin aktardığı veriler, binlerce canlı türünün doğal Domino etkisiyle yok olduğu bilgisini bizlere aktarıyor…
Domino etkisi en sert ve ani etkiyi siyaset alanında gösterir. Siyaset alanında kullanılan dilin ve yöntemlerin, çeşitli ikna ve yönlendirme fiilinin yanında, özellikle Demokratik olmayan idare ve sistemlerde baskıcı araçlara da başvurduğu için, birey ve kitle tepkisinin daha çabuk ve daha radikal örgütlenmesine neden olabiliyor… Siyasi yaşamdaki Domino etkisinin sertliğinin ve hızının bir başka nedeni, siyasetin, bireylerin ve kitlelerin günlük yaşamını her an doğrudan etkilediği, bu etkileşimin periferiye (çevreye) yaptığı etkiden kaynaklanıyor. Bir nevi, kitlelerin, düşüncelerin, eylemlerin buluşma noktası, atlama tahtası görevini yapıyor olmasındandır…
Son aylarda Arap (İslâm) dünyasında meydan gelen tepki ve kalkışmalar, ‘Domino teorisi’ çerçevesinde değerlendirilmektedir. Zaman içinde diğer Arap ülkelerini, hatta İran’ı içine alabileceği, kimi siyaset ve gözlemcilere göre Türkiye’yi de kapsayacak görünümde olduğu iddia edilmektedir…
Ülkemiz Türkiye yıllardan beri Ekonomik, siyasi, sosyal ve siyasal yapı bakımından pek rahat değil. Ufak tefek kaşımalara karşı bile oldukça hassas ve tepkili. Yüz yıldır ekilen karşıtlık tohumları günümüzde meyve verir duruma geldi. Dünya’da benzeri dahi olmayan ‘Ulusal Mücadelesi’ ve ‘Kurulan Cumhuriyet’ bile tartışma konusu yapılabiliyor. Buna rağmen, Arap dünyasında görülen, siyasi hedef, ilke, program ve liderlikten yoksun, daha ziyade yönetenlere yönelik, açlık ve yoksulluk tepkisi olarak gelişen kalkışmaların Türkiye’yi etkileyeceği uzak ihtimal olarak duruyor...
Çevresel etkileşim elbette kaçınılmazdır. Ancak ‘benzerlikleri ve yakınlıkları olan her ülkeyi etkiler’ diye kesin bir yargıya varmak bizi yanlışa götürebilir. Teorinin, ileri sürülen iddiaya tam ulaşabilmesi için benzerliklerin, idari yöntem ve yönetimlerin birbirini etkiliyor olması gerekir. Nitekim iki yıl önce yaşanan Dünya Ekonomik krizinde de aynı iddialar ortaya atılmış, ancak değişik ülkelerde değişik sonuçlar doğurmuştur. Bazı ülkelerde kriz artı değere bile dönüşmüş ve gelişmeye katkıya neden olmuştur. (Çin)…
Esas sorun, teorinin ne olduğu ve nasıl etkileyeceğinden (kötü etkileyecek) ziyade, bu tezgâhın kimler tarafından kurgulandığında yatıyor. Olaya maruz kalan ülke halkları bu işte en mazlum tarafı oluşturuyor. Ama ülkesinin sömürülmesine yeterince tepki koymuyor, koyamıyorsa da tamamen günahsız sayılmazlar. Yönetimi seçimle, darbeyle veya feodal yollarla ele geçirenlere karşı genel davranışındaki sessizlik ve kabul, o ülke halklarını da olayın oyuncularından yapıyor ve domino taşlarını dizenlerin suçlarına orta ediyor…
Cetvelle ülke haritalarını çizenler, sömürgecilikte ortaklaşanlar, şu anda Arap ülkelerinin içine düştüğü durumdan pek rahatsız oldukları düşünülemez. Siyasi ilke ve iradeden yoksun kalkışmaların sonunda karmaşaya ve bilinmezliğe dönüşeceğini ve bu karmaşadan yeni piyonları ile daha çok çıkar sağlayacaklarını biliyorlar ve onun hesabını yapıyorlar. Çünkü bu teoriyi şekillendirenler, domino taşlarını dizenler ve taşları hareket ettirenler kendileri olduğu için, kendilerini doğrudan ilgilendirmeyen bu konuda fazla endişeli davranmıyorlar. Domino taşlarını dizip yıkanlar, bu kalkışmaların sonunu bekliyorlar. Kendilerine bağımlı yeni bir yönetimin ve riski olmayan kârlı bir paylaşımın hesabını yapıyorlar... İşin temelini görebilenler, bu taşları dizenlerle, yerinden oynatıp devirenlerin de aynı güçler olduğunu göreceklerdir…
Şimdi, kalkışmaların yaşandığı Arap halklarını tarihi bir görev bekliyor. Sömürgeci sistemin akışına ve plânlamalarına dur demek; uluslar arası soygunculuğun dizip yıkarak zararını gördükleri domino taşlarını terse doğru hareket ettirip, bu dünya’da insan onuruna yaraşır yaşama haklarının olduğunu, işbirlikçiler, despotlar ve tiranlar tarafın yönetilmek istemediklerini Dünya insanlığına haykırmak!
İnsan, Arap halklarının uzatılacak havuçlara aldanmasını düşünmek bile istemiyor!