EMPERYALİZMİN GÜDÜM VE GÖLGESİNDE KÜRTLER BAĞIMSIZ OLABİLİR Mİ?

Abdullah AYDIN

 

EMPERYALİZMİN GÜDÜM VE GÖLGESİNDE KÜRTLER BAĞIMSIZ OLABİLİR Mİ?

 

abdaydin42@hotmail.com

 

                Bağımsızlık, sadece sınırları belirlenmiş bir toprak parçası ve o topraklar üzerinde yaşayan insanlara tüzel kişiliğin sahipliğini belirleyen belgeler vermek değildir…

                Bağımsızlık, sahip olduğun topraklar üzerinde, toplumsal iradenin egemenliği, Siyasi erkin toplumsallığı, her türlü konuda irade kullanabilme, temel insan haklarının ve özgürlüklerinin hiçbir engele takılmadan kullanılabilmesi, Hukukun, tüm yurttaşları koruma ve güvencesi altında alması, Uluslar arası ilişkilerde eşit koşullarda bulunabilme ve karar oluşturma gücüdür…

                “Böyle güzelim bir yer var mı” diye sorulabilir. El cevap: Böyle bir ülke henüz yok, ama olmak için çaba harcayan ülkeler ve topluluklar elbette var…

                Bağımsızlık mücadelesinin en belirgin ve somut örneği Türkiye Cumhuriyeti’dir. Öyle ki; Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin akabinde başardığı Sosyal, Siyasal, Kültürel, Ekonomik ve Uluslar arası ilişkilerdeki değişimler, birçok mazlum Ulusa örnek olmuştur, yol gösterici olmuştur. Ama ne yazık ki; geldiğimiz ve bulunduğumuz nokta hiç de iç açıcı ve övünülecek pozisyonda değildir…

                Ortadoğu ve geri kalmış İslâm toprakları asırlardır Siyaset ve Savaş oyununun plâtosu gibi kullanılıyor. Özellikle 21. Yüzyılda, Emperyalizm bu toprakları savaş sahnesi ve yaşayan insanlarını da bu iğrenç filmin figüranı olarak kullanıyor. İstisnası yok, tüm İslâm ülkelerinde kışkırtılmış savaş hali yaşanıyor…

                Osmanlı’nın parçalanıp yok edilmesi bitarafa, son otuz yıldır ülkemiz, Emperyalist emeller ve çıkarlar için kışkırtılmış kargaşa ve savaşın cephesi, tarafı durumuna getirildi…

                Coğrafi konumu itibariyle, asırların getirdiği değişken ilişkiler içinde olan Anadolu Coğrafyasında oluşan farklılıklar ve kimi çelişkiler, farklı tarihlerde, değişik sömürgen Dünya egemenleri tarafından kaşınmakta, halklar birbirine karşı etnik ve Dinsel temelde kışkırtılarak, güç oluşturmaları önlenmektedir…

                Ülkemizde son otuz yıldır devam eden, Kürt kisvesi geçirilmiş, uluslararası kışkırtma PKK terörü ve buna paralel oluşturulmuş ve legal görünüme sokulmuş Kürt siyaseti, Emperyal plânlamalar sonucu Türkiye Cumhuriyeti ile pazarlık aşamasına kadar getirildi…  Şimdi “Siyasi Statü” istemeye başladılar. Bir ülkede en güvenli Siyasi Statünün eşit yurttaşlık olduğunu yok sayarak…

Legal görünen ağızlar ve siyasetçiler, her ne kadar “bizim mücadelemiz Federasyon, bağımsızlık veya Türkiye’den ayrılmak değil, isteğimiz eşitlik ve Demokratik haklarımız için”, deseler de, temel amacın, kimi siyaset lobilerince haritaları çizilen “Büyük Kürdistan” olduğu herkesçe bilinmektedir. Olayı yumuşatmak için kimi mahfillerde “ Demokratik Özerklik” (sanki Diktatoryal özerklik veya Teokratik özerklik varmış gibi), “Anayasal Vatandaşlık” (sanki Anayasa dışı vatandaşlık varmış gibi)talepler dillendirilir oldu.Irak’taki yarı bağımsız Kürt bölgesinin oluşumundan sonra, genel amaç daha net biçimde ortaya çıkmış ve çevre ülkeleri rahatsız eder duruma gelmiştir. Suriye’de yaratılan karmaşada, Irak Kürt bölgesi oluşumunun itici güç olduğu yadsınamaz. İran’daki Kürtlerde sürekli kışkırtılmakta, ancak İran’ın bu konudaki tavrı, her türlü kalkışmayı bastırıp yok etmede katı, kararlı ve çekinmez doğrultudadır. Bizdeki terör ve karmaşada da, Irak Kürt bölgesinin destekleyici rolü vardır ve teröristler için üs, korunak ve Lojistik destek görevi yapmaktadır…

                “Kürt sorunu” olarak tanımlanan sorun yerel değil, uluslararasıdır. Ortadoğu petrolleri var oldukça da bu karmaşa sürecek ve bu niteliğini koruyacaktır. O yönünü dışta bırakarak, içimizdeki durumu tahlilimizde, siyasallaşan bir terör olayıyla iç içeyiz. Kendileri (T.C. Parlamentosunda olmalarına rağmen) Kürt siyasetçisi olarak tanımlayıp sunarak, Türkiye siyaseti konusunda hiç de samimi olmadıklarını gösteriyorlar…

                Türkiye Kürtlerinin Siyasal, Sosyal ve Ekonomik konulardaki konumları diğer ülkedeki Kürtlerle mukayese kabul etmez durumdadır. Kimi ülkelerde yurttaşlık kayıtları bile olmayanlara karşın, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genel Kurmay Başkanlığı, her türlü kamusal alanda, her türlü makama sahip olabiliyorlar. Ülkenin her yerine yerleşip, mal edinmelerinde hiçbir yasak ve sakınca yok. Ülkedeki her türlü Sosyal yardımlaşmadan eşit olarak yararlanabiliyorlar…

                Kürtçü siyaset güdenler Türkiye’nin birliği ve toplumsal gelişmesini esas almıyorlar, bölgesel siyaseti ( ırkçı) esas alıyorlar. Hep Kürtlerin ezildiğinden bahsederken, ülkenin diğer yerlerinde yaşayan yurttaşların sorunları, ezilmişlikleri, yoksullukları ile hiç ilgilenmiyorlar…

                Türkiye’de Kürt siyaseti güdenler hiç samimi değiller. Kürtçü siyaset yapanların, Toprak ağalarının, Aşiret reislerinin, Tarikat şeyhlerinin hiç birinin çocuğu ve yakını dağda değildir. Hepsi Türkiye’ nin en iyi okullarına okuyorlar, en gelişmiş yerlerinde köşe başlarını tutuyorlar. Yoksul gençlerin kandırılarak dağa çıkışlarını, terör örgütüne katılışlarını engelleme doğrultusunda hiçbir çaba göstermiyorlar, aksine, sözleri ve davranışlarıyla teşvik eder pozisyonda görünüyorlar.  Bu davranış biçimi terör örgütü ve sempatizanları için siyasi bir moral desteği ve güveni sağlıyor…

                Kürtçü siyaset güdenler samimi değiller; çünkü Türkiye’nin geri kalmışlığında etkin rol oynayan Feodalite ile hiçbir sorunları yok. Kaldı ki: Feodal yapının en etkin olduğu bölgeler Kürt kökenli yurttaşlarımızın yaşadığı bölgelerdir. Toprak Ağalığının, Aşiret Ağalığının, tarikat Şeyliğinin en yoğun olduğu bölge, Kürtçü siyasetin yapıldığı bölgelerdir. Sadece Kürt siyaseti peşinde koşanlar, ağızlarından düşürmedikleri “İnsan Hakları”, “Demokrasi”, “Özgürlük” kavramlarının hiç kullanılmadığı bu Ortaçağ yapısı Feodalite ile mücadele etmek yerine, Türkiye Cumhuriyeti ile kavga etmeyi ve onu zayıf düşürmeyi yeğliyorlar. Feodaliteyle mücadele etmezler, edemezler; çünkü kendileri Feodal yapının sahipleridirler… “Kürtler eziliyor” çığlıkları atarak, mensubu oldukları Feodal egemenliklerinin, üstünlüklerinin devamını sağlamaya çalışıyorlar…

                CHP Milletvekili Birgül Güler Ayman’ın Parlamentoda yaptığı konuşma büyük tartışmalara neden oldu. Konuşma, T.C. Parlamentosunda bulunup, sadece Kürtçü siyaset yapanlar, Ulus ve Yurttaşlık kavramlarını doğru değerlendiremeyenler tarafından tepkiyle karşılandı. Aslında Ayman’ın konuşması Siyaset Sosyolojisi açısından doğru bir değerlendirme idi. Ulus kavramının yerine Etnik alt yapıları ikame etmeye kalkarsanız, ortada birlikte yaşanacak bir ülke kalmaz. Kendilerine karşı çıkanları Faşistlikle suçlayan, ancak kendileri faşizan eğilimlerin göbeğine batmış PKK uzantısı BDP, bu konuda daha dikkatli davranmak ve Kürt kökenli yurttaşları yanlış yönlendirmekten vazgeçmelidir…

“Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı “ elbette kutsaldır. Ancak birlikte ve barış içinde yaşamak daha da kutsaldır. Uluslaşmak o kadar kolay bir iş olmasa gerek. Doksan yıllık T.C. bu coğrafyada yüz yıllık Selçuklu’yu, altı yüz yıllık Osmanlıyı yaşamasına rağmen hâlâ “Uluslaşma” sürecini tamamlayabilmiş, tam bağımsız olabilmiş değil. Kaldı ki, Aşiretlerden oluşmuş, Feodalitenin boyunduruğundan kurtulamamış, yeterli dil oluşumunu sağlayamamış, henüz dili ile yazılı birkaç belgeye sahip olan, kışkırtılmaya açık bir anlayış içinde yaşayan ve farklı diller konuşan topluluğu bir Ulus olarak bir araya getirmek ve onlara çağdaş bir yaşam sağlamak oldukça zordur…

                Bu ülkede hangi etnik guruptan olursa olsun, etnik ve ırkçı siyaset güdenlere birilerinin bir zamanlar söylediklerini hatırlatmak isterim. Yaşadıkları ülkelerde Kürtleri sürekli kışkırtarak yeni bir İsrail peşinde koşan ABD Başkanı Barack Obama’nın en yakın baş danışmanı David Axelrod Türkiye’ye yaptığı bir ziyarette şöyle diyor: “Eker, büyütür ve biçersiniz. Gelecekte, burada ektiğiniz tohumlar çok değerli olacak”! Bu söz kulaklara küpe olmalıdır…

                Bu ülkenin her karışında yaşayan, her türlü farklılığa sahip insanların, ülke birliği ve hukuk içinde her türlü insani ve sosyal haklardan yararlanıp kullanabilmeleri sağlanmalıdır. Hak talepleri mutlak “Devlet karşıtlığı” olarak değerlendirilmemelidir…

                Ve ve bu ülkede siyaset yapanların, kendini Kürt siyasetçisi sayanların, Emperyalistlerin taşeronluğunu yapanların ve kandırılmak tehlikesi ile karşı karşıya olan iyi niyetli yurttaşlarımızın, ABD başkanı Barack Obama’nın baş danışmanının söylediğine ve Emperyalizmin niyetine dikkat etmelidirler. Bu topraklara Emperyalizmin tohumlarını ektirmeyelim. Hasadı bize zorla yaptırırlar!

                Şimdi soralım: Kendi adına tohum eken Emperyalizmin güdüm ve gölgesinde, varsayalım ki sınırlar çizildi; Acaba Kürtler bağımsız ve özgür bırakılır mı? Tek cevabımız var: ı-ıh!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.