Demokrasi, Başkanlık, Yarı başkanlık, Monarşik ve Parlamenter Demokrasi gibi çeşitli adlarla anılsa da, hepsinin ortak noktası ‘Güçler Ayrılığı’ ilkesini kabulü ve ‘Hukuk temelinde’ şekillenmeleridir…
Halkın egemenlik hakkını doğrudan ve dolaylı kullanabildiği tek sistem olarak kabul gören ‘Demokrasinin’ temel reddi ‘Güçler birliğidir’. Ülke yönetiminin ve halkın ortak yaşam prensiplerini belirleyen Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin tek elde toplanmasıdır…
Güçler birliği ilkesiyle tek elden yönetimin varacağı son istasyonun ‘Diktatörlük’ olduğunu Dünya yaşayarak gördü. Yirminci Yüzyıl Dünya tarihi bu acı örneklerle ve sonuçlarla doludur…
Biz böyle bir tehlikeyi yaşıyor muyuz? İktidar partisi AKP sözcülerinin ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kimi talep ve söylemlerini bir araya getirdiğimizde, Güçler birliğine ve tek adam yönetimine doğru bir talep, eğilim ve çabanın olduğunu söyleyebiliriz. Başbakan Erdoğan AKP Meclis Grubu yoluyla TBMM’ni bloke etmiş, muhalefetin hiçbir talep ve önerisi Mecliste itibar görmediği gibi, Başbakan’ın her istediği kanun olarak kabul edilmiştir. Gerekirse Anayasayı bile tek başımıza değiştiririz diyen Başbakan, temelde tüm güçleri elinde toplayacağı bir Başkanlık veya yarı Başkanlık sistemi istemektedir. Böyle bir hedef ve işleyiş, tehlikenin içinde olduğumuzun göstergesidir…
“Askeri Vesayeti yok edeceğiz” bahanesiyle, Ulus dışı güçlerin etkili olduğu iddia edilen bir organizasyonla kimi kurumları çökertme hareketi başarıya ulaşmış görünüyor. Hiçbir Hukuk kuralına sığdırılamayan Özel Görevli Mahkemelerdeki kimi yargılamalar organizasyonun hedef ve amacının ötesine geçmiş olmalı ki; Başbakan ve çevresi, Savcısı olduklarını söyledikleri yargılama yöntemlerinden ve sonuçlarından şikâyetçiymiş gibi görünmeye başladılar… Demokrasinin sadece Askeri değil, hiçbir vesayeti kabul etmediğini bilmezden geldiler…
Ergenekon yargılamaları, eline verilmiş belgelere ve ifadelerine dayandırılarak inşa edilen Tuncay Güney, birileri amacına ulaştıktan sonra, “Ergenekon bir projeydi, sahnelendi ve oyun bitti” itirafında bulunuyor ve ifadelerinin işkence altında alındığını söylüyor. Ne yazık ki; ele geçirilmiş ve özel oluşturulmuş kimi yargı kurumları, Silivri yargılamalarının öznesi durumuna gelmiş kişinin
İtiraflarını dikkate alacak gibi davranmıyor…
Unutulmaması gereken asıl husus, her türlü Hukuk dışılığın yapıldığına inanılan Silivri yargılamaları ve bazı kurumlar üzerine yapılan abanmaları BOP projesinden ve Arap Baharı kışkırtmalarından ayrı düşünmek hata olur. Yaşadığımız Askeri, Siyasi ve Hukuki skandallar, sömürgeci emellerin Ortadoğu’yu egemenlikleri altına alma projelerinin plânlanmış parçalarıdır…
Yurtsever aydın insanlarımızı ateşle yok edecek kadar insanlık duygularını kaybetmişlerin yargılandığı Sivas felâketi davası zaman aşımına uğratılarak, kör karanlığın cellâtları hukuk elinden kurtarıldı. Bu sonuç Başbakan Erdoğan’ın hoşuna gitmiş olacak ki: “Bu karar milletimize hayırlı olsun” diyerek memnuniyetini ifade ediyor. Bu ifade, zımnen de olsa Sivas katliamını onama anlamı taşıyor…
Dış ilişkilerde, iç politikayı yönlendirecek yöntemler izlerken, kimi güç odaklarına tehdit savurmayı da ihmal etmiyorlar. Ama karşı yanıt aldıklarında hemen çark ediyorlar, yanlış anlaşılma pozisyonuna yatıyorlar. Ciddi Devlet yönetimleri Dış Politikada orta oyununa asla ve asla yer vermezler. ...muş gibi yapıp halklarını kandırmaya çalışmazlar…
Başbakandaki kimi dönüşümler çarpıcı görüntüler veriyor. Özel Mahkemelerin tutuklama yöntemlerinden, yargılama yöntemlerinden ve uzun tutukluluk sürelerinden şikâyet ediyor. O zemin sanki kendisinin dışında oluşmuş gibi söylemlerde bulunuyor. Bilerek ölümün eşiğine getirilen çoğu suçsuz insanı ölüm döşeğinde ziyaret ederek bir nevi af diliyor. Başbakanın bu davranışları takiye görüntüsü verdiği için geniş çevrelerce pek ciddiye alınmıyor, samimi bulunmuyor…
Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarına düşen asıl görev, tutuklanmalarına, cezalandırılmalarına, mağduriyetlerine ‘ooh’ çektikleri insanları ölüm döşeğinde ziyaret etmek, mezarı başında el açıp dua ediyor görüntüsü vermek değildir. Asli görevleri, bu ülkede yaşayan tüm insanların her türlü mağduriyetlerini önleyecek hukuki zeminin, sosyal yapılanmanın yaratılmasıdır. Siyasetçilerin birincil görevleri, ikbal peşinde koşmak değil, tüm yurttaşlarının mutluluğunu sağlamak, hukukunu korumaktır…
Başbakanın son günlerdeki tavır ve söylem değişikliği, zorlayarak da olsa özür dileme, geçmiş yanlışları kabul etme olarak, hukuksuzlukların oluşumundaki Savcılık görevi katkısının itirafı ve ikrarı olarak değerlendirilecektir…
Şayet görüntüler samimi ise, yanlışlardan dönmek de erdemdir, fazilettir…