Devletlerin kuruluş elemanlarının en önemli ve etkili elemanlarının biri de ‘Diplomasi’dir. Aynı zamanda, Devletlerin kalıcılığında da başrol oynayan aktörlerin başında gelir…
Diplomasi, uluslar arası ilişkilerde en etkin güç birimlerinden biridir. Bir Devletin, Nüfus, Toprak ve Ekonomik büyüklüğü, o ülkelerin Diplomasilerinin de mutlak büyük olduğu anlamına gelmiyor, ancak itici güç olabiliyorlar…
Nüfus, Toprak ve Ekonomik olarak oldukça küçük ve Dünya ölçeğinde pek etkisi olmayan birçok ülke, Diplomaside oldukça güçlü atılımların içinde olabiliyorlar; çevre ve Dünya ülkelerinin birçoğunu etkileyebildikleri gibi, konumlarından ve güçlerinden daha fazla uluslararası yarar elde edebiliyorlar…
Diplomasiye etki edebilecek güçlerin biri de, toplumların ve ulusların kültür birikim ve varlıklarıdır. Kültürel yönden gelişmiş, bilimselliği esas almış, uluslararası ilişkileri karşılıklı yarar ilkesine oturtmuş ülkeler, diplomaside daha rahat, daha etkin ve çok daha geniş alanda hareket etme imkânını bulabiliyorlar. Bu hareketlilik de, o ülkeye Dünya siyasetinde ve beşeri yönlendirmede artı değerler katıyor ve fikrine danışılır ülke konumuna sokuyor… Saygı duyulan toplumlar ve Devletler de, uluslararası ilişkilerde her türlü gelişmeden yararlanma olanağını elde edebiliyorlar…
Devletlere ve uluslara çok geniş imkânlar hazırlayan Diplomasi konusunda, Devletimizin ve Siyasetimizin yeterince aktif, doğru ve başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Oluşan kanaatin doğru veya yanlışlığı, Dış Politikada ve iç yaşayış düzenimizdeki çelişki ve açmazlardan anlayabiliriz…
AKP Hükümeti ve Dış İşleri Bakanlığı, Dış Politikasını Ahmet Davutoğlu’nun görüş ve düşünceleri etrafında şekillendirirken, kimi zaman, ülkeyi birtakım olumsuzlukların içine atıyor. Özellikle komşularımızla ve bölgede ‘sıfır sorun’ istemiyle yola çıkan AKP ve Davutoğlu, ne yazık ki bazı sorunlara kaynaklık ediyor görünümündedirler…
Dış Politikada sıfır sorunu yakalayabilmenin il şartı, iç politikalardaki ortam ve ortamın toplumu ve farklı siyasi düşünceleri pozitif doğrultuda etkileme inandırıcılığıdır; ikinci şartı ise Dünya politikalarını ve Uluslar arası ilişkileri doğru okumaktan geçer. Devlet politikaları, her iktidar değişikliğinde veya her Bakan değişikliğinde farklılaşıyor ve bu farklılaşma topluma yeterince artı katkı yapmıyorsa, başarıyı yakalama şansı vardır diyemeyiz.
Dönüp baktığımızda, iç politikamız, bütünüyle çıkar ilişkileri yoğunluğunda seçim kazanma ve iktidar olmak üzerine kurgulanıp şekilleniyor. Bu amaç ve şekillenme toplumun yaşamsal sorunlarının çözümünde yetersiz kalıyor ve iç toslamalarımız başlıyor. Şayet: 13 Milyon yurttaşınız yoksulluk sınırının altında açlıkla savaşır durumdaysa, çalışır yaştaki nüfusunuzun %14 ü iş bulamıyorsa, Sağlık sorunlarınız karman çorman olmuşsa, Okullarınızda sınıflarınız hâlâ 50-60 öğrenci ile doluyorsa, Tarım ülkesini gıda maddeleri ithalatçısı durumuna düşürmüşseniz, Hukuk sisteminiz Adalet ve hak üretemiyor, özel mahkemelere ihtiyaç duyuyorsanız, Üniversite sınavlarında bile hile yapılabiliyorsa, Etnik terörü önleyememişseniz, Trafikte yılda binlerce yurttaşınız ölüyor, yaralanıyorsa, Kadınlarınızı birinci sınıf vatandaş yapamamışsanız, bütçenizin beşte birini dış borç faizi olarak kaybediyorsanız, siz duvara toslamışsınız demektir.
Dış Politika özellikle süreklilik isteyen bir yönetsel uğraştır, zikzakları asla kabul etmez. Son altmış yılımız dış politika zikzakları ile doludur ve sonuçları itibariyle Türkiye bu davranış biçiminden kârlı çıkmadığı gibi, bağımsızlığında birtakım zedelenmeler yaşamış, kimi ülkelere siyasi ve maddi bağımlılığı artmıştır. Bu durum karar alma hakkını yeterince kullanabilme yetisini de elinden almıştır…
NATO üyeliği yüzünden Askeri bağımlılığımız artarken, AB kanalıyla da ekonomik bağımlılığın içine düştük. Sıfır sorun derken, olmayan sorunlar ortaya çıkmış, var olan sorunlar da artarak devam etmiştir. Türkiye şu anda komşuları İran, Irak, Suriye, Ermenistan, Azerbaycan, Kıbrıs ile sorunludur. Bu sorunların oluşma ve devamında iç yetersizliğimiz olduğu gibi, dış politikamızın noksanlık ve yanlışlığı ile dış etkenlerinde rolü oldukça büyüktür… Perşembe günü Fransa Parlamentosunda görüşülen Ermeni yasa tasarısının sonuçları, bizim dış politikamız açısından yeterliliği veya yetersizliği sergileyeceği gibi, yeni bir hareket noktasının oluşmasını da sağlayabilir…
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ısrarla savunduğu ‘komşularımızla sıfır sorun’ politikası doğru bir seçenektir. Ancak söylemle eylem arasındaki çelişki, Davutoğlu’nu tekzip ediyor, inandırıcılığını yok ediyor. Hem yıllardır bazı bağımlılıkları artarak devam ettirilen ve içine sindirmiş bir siyasi yapıdaki bir Türkiye’nin, öyle kolayca bağımsız hareket edebileceğini düşünmek (gönül öyle istiyor ama) pek gerçekçi olmuyor…
Söylem kolay, eylem zordur. Konuşurken belki kimse ağzınızı tutmaz, ama eylem anında gözünüze yumruk yiyebilirsiniz. Türkiye gibi büyük bir ülkenin “Alternatif Paradigmaları ve Stratejik politik derinlikleri” olmalıdır. Ancak bunları hayata geçirebilecek derinlikli Politikacılara ihtiyacımız var. Bizim de ülke olarak en büyük noksanımız zaten bu değil mi?
Geldiğimiz nokta pek iç açıcı değil. Sıfır sorun diyenler, sıfır toslamanın mimarı konumundalar!
Not: Alternatif Paradigmalar ve Stratejik Politik Derinlik, Davutoğlu’nun kitaplarının