SİYASETİN DİLİ

Abdullah AYDIN

 

SİYASETİN DİLİ


                Abdaydin42@hotmail.com

 

            Siyaset, bir yönetme sanatı olduğu gibi, aynı zamanda dili, kelimeleri, cümleleri yerli yerinde ve insanları ikna edici biçimde kullanma ustalığıdır.

            Dilimiz Türkçede kelimeleri, cümleleri kullanmanın ne kadar etkili ve önemli olduğunu belirten deyişler hiç de az değildir. Örneğin: “Yaram kurşun yarası değil, dil yarasıdır”, “Dostun dili yaralar beni” gibi. Öte yandan “Dost acı söyler” diye bir terimimiz vardır ki, kullanılan dilin ne kadar acıtıcı ve gerçekçi olabileceğini de gösteriyor…

            Belagat, Retorik, Hitabet, Nutuk, Söylev gibi tanımlamalar, Uzdillik, Sözbilim ve konuşma sanatı dediğimiz kapsama girerler. Bunların dışında konuşma sanatının içine girecek birçok tanımlama ve isimlendirme mutlaka vardır…

            Konuşma sanatı ve dili kullanma biçimi insanoğlunun keşfettiği ve sürekli kullandığı yönlendirme yöntemlerinin başında gelir. Hayvanlarla kurabileceğiniz bir iletişimde bile, bir kedinin, bir köpeğin, kümesinizdeki bir tavuğun bile, çıkardığınız ses tonunuza göre davranış gösterdiğine tanık olabiliyoruz…

            Kelimelerin ve cümlelerin kullanım biçimi ve kitlelere ulaşımında ajitasyon vardır heyecan vardır, edebiyat vardır ironi vardır hiciv vardır, hüzün vardır hüsran vardır, tahrik vardır tahriş vardır, kılavuzluk vardır yönlendirme vardır…

Sosyal ve siyasal tüm değişim ve devrimlerde, kitlelerle kurulan iletişimde, hitabet ve konuşma dilinin oldukça etkin ve önemli olduğu tarihi örneklerle yaşanmıştır. İyi konuşmacılar tarihin her döneminde kitleleri etkilemişler, yönlendirmişler ve yapacakları işlere inandırmışlardır. Romalı Çiçero’nun (Cicero) kitleleri etkileme gücü tarihlerde not olarak kayıtlıdır. ABD bütünlüğünün sağlanmasında ve demokrasisinin gelişiminde Abraham Lincoln’un hitabet gücünün etkisi, Fransız devriminde kimi yazarların söylemlerinin kitleler üzerindeki etkileri oldukça yoğun olmuştur. Hindistan’ın bağımsızlığını elde etmesinde, Atatürk’ün ulusal kurtuluş mücadelemiz ve Cumhuriyetin kuruluşunda konuşma ve hitabeti etkili bir silâh gibi kullandıkları ve büyük kitleleri peşlerinden götürdükleri unutulmamalıdır.

Konuşmayı sanata dönüştürüp insanlık yararına kullananların yanında, aynı silâhı insanlığın mahvı doğrultusunda kullananların varlığı da unutulmamalıdır. Hitler’in, şahsi histerileri peşinde Alman ulusunu ve bütün Avrupa’yı felâkete sürüklemesi, konuşma sanatının kötü kullanımına en çarpıcı örnektir. Nazi Almanya’sının Propaganda Bakanı Göbels de kötü örneklerin başında gelmektedir. Baskıcı siyasal rejimlerin başında bulunanların hemen hemen tümü, ikna kabiliyetleri yüksek olan ateşli konuşmacılardır…

Siyaset dışında, konuşma sanatının en ustaca kullanıldığı alanlardan biri de inanç alanıdır. Din kurucuları ve onların yakın-uzak takipçilerinin de ikna kabiliyetlerinin yüksekliği şüphe götürmez. Binlerce yıldır insanlar aynı şeylere inanıyorlarsa, bu işin iletim ustaları, beyinlerde adamakıllı yer etmiş ve yerleşmiş demektir. Günümüzde de kimi tarikat şeyhleri ve kendilerine inanç önderi diyenler de, konuşma ve ikna silâhını ustaca kullanan kimselerdir.

Dilin en etkileyici, en doğru ve en düzgün kullanılması, sanata ve silâha dönüştürülmesi gereken alanların başında ‘Siyaset’ gelir. Ülke ve insanları yönetmenin ana şartlarından bir çoğunluğu elde etmektir. Onun da yolu, siyasetçinin kitleleri söylemleri doğrultusunda inandırmasından geçer. Ancak her zaman mutlak sonuç vermez, çünkü kitle psikolojisi ve talepleri durağan değil, çoğu kez değişkendir.

Siyasetimizin çok partili döneminde konuşmayı sanata dönüştüren siyaset ustalarına tanıklığımız olmuştur. Osman Bölükbaşı, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel siyasi dili iyi kullanan konuşma ustalarıdır. Bölükbaşı ve Demirel’in konuşmalarının hiciv ve ironi yönleri ağır basarken, Ecevit’in dili daha edebi ve okşayıcı öz taşıyan özelliklere sahipti...

Günümüze geldiğimizde, siyaset dilimizin oldukça kirlendiğine, ikna gücünü kaybettiğine, sokak jargonunun egemen olduğuna, belden aşağı vurulan darbelerin yoğunlaştığına tanık olmaktayız. Dilin bozulmasının temel nedeni, siyasi partilerin ideolojik özlerinin olmayışı ve siyasetin sadece bazı kişilerin ikbali paralelinde yürütülmeye çalışılmasında yatıyor. Demokratik siyasetin en belirgin hakkı olan eleştiri mekanizmasına, iktidar sahiplerinin kızması ve sövgüyle cevap vermeye çalışması oldukça sakıncalı ve kirleticidir. Muhalefette bulunanlar da karşıt görüşlerini, dil ustalığı ve temizliği içinde verme yükümlülükleri unutulmamalıdır.

Siyasetimiz gerçekçi ve inandırıcı olmak istiyorsa, öncelikle dilini, lisanını, temizlemek, karşısındakinin de kendisi kadar haklarının olduğunu kabul etmek zorundadır. Siyaset dilinin kullanımında en fazla falso yapan siyasetçi, ne yazık ki bu ülkeyi yönetmekte olan Başbakan Tayyip Erdoğan’dır. Tüm siyasetçilerimiz ve Özellikle Başbakan siyaset dilini temizlemek ve kitlelere örnek olmak zorunda oldukları asla unutmamalılar!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.