Şayet bir gün ‘Darbelerin Romanı’ yazılacak olursa, yazılımın kaynağı hiç şüphe yok Türkiye olacaktır. Çünkü darbeler, Askeri ve sivil yönlü sürekli akıcılık göstermektedir.
Askeri darbelerdeki itici güç dış dinamikler olurken, sivil siyasi darbelerdeki güç kaynağı, siyasilerin elde ettikleri beklenmedik seçim sonuçları ve ele geçirilen yetkilerin Hukuk çerçevesinde kullanılmamasıdır.
Türkiye’nin Altmış Beş yıllık çok partili ve sağ iktidarlar (güya demokrasi) dönemi, Askeri darbeler, darbe girişimleri ve muhtıralarla doludur. Yaşadığımız bu sürece Demokrasi dönemi değil, Darbeler, muhtıralar, darbe girişimleri dönemi diyebiliriz.
Türkiye anılan dönemde:
27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde olmak üzere iki askeri darbe,
19 Mart 1971, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 tarihlerinde üç Askeri muhtıra,
1957 Dokuz Subay olayı, 22 Şubat 1962, 20 Mayıs 1963, 20 Mayıs 1969, 9 Mart 1971 ve son olarak 15-16 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimleri yaşamıştır.
Askeri müdahale ve darbeler yetmemiş gibi, siyasetçilerimizin söz ve uygulamaları bir nevi sivil darbe niteliği taşırken, gelenekleşen darbe havuzuna da malzeme yığmaktadır.
Siyasetçilerimizin darbe yollarına taş döşeyen ve toplumsal kızgınlık ve kırgınlıkları arttıran sözlerinden örnekler sunalım:
Adnan Menderes’in DP. Milletvekillerine hitaben söylediği “Siz isterseniz şeriatı bile getirirsiniz,” “Ben orduyu yedek subaylarla da yönetirim,” “Odunu aday göstersem Milletvekili seçtiririm,” Üniversite Rektörleri için “Kara cüppeliler” demesi. 27 Mayıs 1960 darbesini halk nazarında nispeten meşrulaştıran, hukukun, mahkemelerin ve Meclisin üstünde yetkilerle donatılıp, Demokrat Parti Milletvekillerinden oluşturulan o ünlü ‘Tahkikat Komisyonu’, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın DP rumuzlu bastonla dolaşması…
Süleyman Demirel Siyaset kültürümüze hayli katkıda bulunmuş bir siyasetçidir ve olayları siyasi ciddiyetin ötesine taşıyarak ‘Orta oyunu’ kelamları ile topumu oyalamanın yollarını bulmuştur.
Ülkeyi kötü yönetip, “Yetmiş sente muhtacız” lafı ile sıkıntıları uzaklaştırmaya çalışması hayli düşündürücüdür.
“Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz”, “Dün dündür, bugün bugündür”, “Yollar yürümekle aşınmaz”, CHP’nin ‘planlı kalkınma’ önerisine karşılık, “Bize plan değil, pilav lâzım”, “Bana ‘Milliyetçiler adam öldürüyor’ dedirtemezsiniz”, “Kontrgerilla tartışması kadar havanda su dövülen bir konu yoktur”…
Necmettin Erbakan’da siyaset kültürümüze hayli düşündürücü katkılarda bulunmuş bir siyaset fenomenidir. “İmam Hatipler bizim arka bahçemizdir”, “Gün gelecek Rektörler başörtülü kızlarımız önünde selâm duracak”, “Kadayıfın altı kızardı mı?”, “Geçiş dönemi kanlı mı olacak, kansız mı?”, AKP için;”Onlar, evvel gelenlerin muslukçu başı olur!”...
Turgut Özal daha farklı katkılarda bulunuyor: “Benim memurum işini bilir!”, “Irak savaşına Amerikalıların yanında girersek, bir koyar üç alırız!”, “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz1”, “Demiryolları Moskof işidir!”, “Seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim?”, “Sen onu küçük Turgut’a anlat!”...
Bayan Çilleri es geçemeyiz, siyaset kültürümüze katkılarını inkâr edemeyiz. 33 Aydın insanımızın yakıldığı Sivas katliamı sonrası: “Oteli saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır!”, Cenabı Allah’ı size emanet ediyorum!”, Sivaslılara, “bu bacınız sizi il yapsın mı?”, Trabzonlulara hitaben, “sevgili Antalyalılar!”, Derin Devlet görevlisi Abdullah Çatlı içim, “Bu vatan için kurşun atan da, yiyen de şereflidir!”.
NATO toplantısında yanındaki bürokrata sorar: “Rusya temsilcisini göremiyorum, neden katılmadılar, mazeretlerimi var?”…
Ülkenin Elli yılını perişan eden sağ siyasetçilerin tümünden öğreti ve feyiz alan Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan siyasi söylemlerde Doktorasını tamamlamış bir siyasetçi olarak karşımıza çıktı. Siyasal kültürümüze katkı ve hizmetten(!) geri kalmıyor ve diyor ki; “Demokrasi bir Tramvaydır, Gideceğimiz yere kadar gider, orada ineriz”, “Demokrasi amaç değil, araçtır”, “Ben Ortadoğu Projesinin eş başkanıyım”, Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim”, “Askerlik yan gelip yatma yer değildir”, “Maaşım yetmediği için ticaret yapıyorum”. Yetmiyor, siyaset ve kültür katkılarını sürdürüyor. Yardım isterken “Anamızı ağlattınız” diyen vatandaşa: “Hadi ananı al git buradan!”, “Soru soran gazeteciye: Lan bana Anayasayı öğretme!”, “Hem Lâik hem Müslüman olunmaz!”, “Kıblemiz aynı olan insanlardan bize zarar gelmez!” derken: İşte bu sözlerle yönetiliyor ülkemiz. Bir cemaat (sözde hizmet hareketi) Devleti ele geçirmek için darbe yapabilecek güce erişiyor. Fethullah Gülen Halife olmaya çalışırken, çok güvendiğimiz Ordu mensupları tapınırcasına önünde eğiliyorlar. Böyle diyor anlı şanlı siyasetçilerimiz. Ve sonuçta, Türkiye darbelerden, teşebbüslerden, tehditlerden kendini kurtaramıyor.
15 Temmuzda Kıble şaşmış olmalı ki; Paralel yapılar kısa devre yaptı ve yangın çıktı
15 Temmuz 2016, Türkiye’ye yerleştirilmek istenen ‘Ilımlı İslam’ anlayışının bir bölümünün şimdilik mağlubiyetidir, belanın uzaklaştırılmasıdır. ‘Bir bölümünün ve şimdilik diyorum’; çünkü ‘Paralellik’ en az iki kanallıdır. Geleceği diğer kanalların davranışları belirleyecektir.
Humeyni’nin Şeytan olarak nitelediği emperyal ABD’ye seslenelim: Sizin oğlanlar başaramadılar, silahınız geri tepti! Türk halkı bildiğinizden daha cesur ve akıllı çıktı!
Beklentimiz; bizim oğlanların, hak, hukuk, bilim, özgürlük, bağımsızlık ve Demokrasi yolunda yapacakları doğru uygulamalarla, Türkiye’yi tam bağımsızlığa taşımalarıdır!