TARİH HEP DOĞRU MU YAZAR

Abdullah AYDIN

Ab.aydinn42@hotmail.com

                İnsanlığın binlerce yıllık geçmişini, sosyal, siyasal, ekonomik ve evrimsel değişimini, Tarihi belgelerden ve kitaplardan okuyup öğrenmeye çalışıyoruz. Okuduklarımızın, öğrendiklerimizin doğruluğu konusunda kimi şüpheleri taşısak da, tümden reddetme veya yerine gerçeği koyma gibi bir beceriyi gösterme şansımız yok…

                Tarih kitapları karşı tezlerin tartışılması veya sentezi ile yazılmıyor. Tüm Tarih kitapları tek yönlü ve karşı tarafı suçlayıcı, kendi tarafını övücü metinlerle doludur. Ancak, Tarihi her toplum “biz” olarak değerlendirdiğinden, yazılanlara inanmak gibi zımni bir mahkûmiyetimiz de var. Bu mahkûmiyet, çağ öncesi tanıksızlığına dayanıyor…                                                                                                                                                                                                                                                              Günümüzde, Tarihin nispeten daha objektif ve daha gerçekçi yazılıp, öğretilmesi, iletişim çağı olanaklarıyla mümkündür. Tarihi olaylar kimi güçler tarafından çıkar endişesiyle çarpıtılmaya çalışılsa da, yaşanan gelişmelere yeterince ve çok yönlü tanık ve belge sunulabilecektir. Buna rağmen aynı olay değişik kişi ve bölgelerde farklı yazılsa da, Tarih yazılımının daha doğru ve gerçeklere dayanacağı muhakkaktır… Zamanımızda Tarih, egemen güçlerin emrindeki Vakanüvislerin not ve övgülerini değil, çeşitli tanıklığa ve belgeye dayanan gerçekleri yansıtacak ve gelecek nesiller daha doğru bilgiler edinebileceklerdir…

                Tarih her gün yazılıyor; doğrusu, yanlışı ve yalanlarıyla… En çok bilgiye sahip olmamıza rağmen, yirminci yüzyıl tarihini bile kıyısından köşesinden tanıyabiliyoruz. Şurasından burasından kırpılıp eklense de, kimilerinin dünya görüş ve hedeflerini yansıtsa da, tanıklık ettiğimiz veya kimilerimizin katkıda bulunduğu yüzyılın defteri, kimi sayfaları açık kalmak üzere kapandı ve insanlık bir adım öteye atladı… İnsanlık, Yirmi birinci yüz yılın hikâyesini oynayıp yazmaya başladı…

                Tarih yazılmaya devam ediyor. Biz yaşayanlar, olayların kimine tanıklık ettiğimiz, bir kısmı hakkında doğrudan bilgi sahibi olduğumuz için, yazılan tarihin bazı sayfalarına inanmayacağız. Ancak, gelecek nesiller günümüz tarihinin doğru yazılıp doğru okunmasında bizim kadar şanslı olamayacaklar; çünkü yalan, yanlış ve doğruları zamanımızın istekleri doğrultusunda okuyup değerlendirmek zorunda kalacaklar…

                Ülke tarihleri karşılaştırmalı yazılmıyor. Tarih yazılımının, bilimsel gerçeklere, İnsan haklarına ve Hukuka uygun olup olmaması da engel teşkil etmiyor. Her ülke tarihine şoven duygular hâkimdir. Tarih kitaplarında, her ülkenin veya egemen güçlerin başarıları, üstünlükleri sayfaları süsler. Zayıflıklar, yenilgiler sayfalarda pek yer tutmazlar… Attığımız bir yumruğu sayfalarca yazarız da, yediğimiz onlarca yumruğu bir satırla geçiştiririz…

                Tarih yapım ve yazılımı devam ediyor. Gördüklerimiz, duyduklarımız, yaşadıklarımız kimine göre doğru, kimine göre yanlış.

                ABD Irak’a nükleer silah bahanesiyle saldırıyor ve bu ülkeye Demokrasi (!) götüreceğini söylüyor. Sonuç: Bir milyon ölü, bölünmüş ve terörün kucağına bırakılmış, zenginlikleri talan edilmiş bir Irak kalıyor. ABD, İngiltere, Fransa ve Irak tarih yazıyor. Doğrusu hangisi acaba?

                Emperyalizm, Kuzey Afrika’nın Müslüman Arap ülkelerinde kulakları aldatan bir isimle “Arap Baharı” adı altında,  terör üreten siyasi bir kalkışmayı başlatarak halkları birbirine kırdırıyor. Libya’nın zenginlikleri paylaşılıyor, sömürgecilere bende olmuş kukla yönetimler işbaşına getiriliyor. Devlet yöneticileri linç ediliyor, binlerce insan ölüyor ve o ülkelere de Demokrasi(!) geliyor! Libya, Tunus, Cezayir Tarih yazıyor, saldırganlar, işgalciler, sömürgeci batılılar da tarih yazıyor. Olayların aslını öğrenmek için kimin yazdığını okursak okuyalım, aklımızda hep şüpheler kalacak…

                Mısır’da Mübarek diktatördü, seçtirilip darbe ile devrilen Mursi gericiydi, Darbe lideri Sisi neci? Demokrat mı? Ya ölen o kadar insanın hiç değeri yok mu? Yoksullaşan Mısır halkı Tarihi nasıl yazacak? Darbeciler, Mısır’ın zenginliklerine göz koyan batılı Emperyalistler Tarihi nasıl yazacaklar? Dünya insanlığı hangi tarihi okuyup, hangisine inanacak?

Suriye’de Demokrasi yok diyor birileri. Oraya mutlaka Demokrasi götürmek gerek! Ne yapmalı? Hemen kalemşörler yalan senaryolar döşenmeli, halk dinsel ve etnik kışkırtmalarla birbirini boğazlar hale getirilmeli. Beşar Esad diktatörlükle, halkını katletmekle suçlanmalı. İki sene evvel birbirlerinin ağzına bal çalanlar düşman edilmeli. Suriye bölünüp parçalanmalı ve Demokrasi(!) getirilmeli. Eee… Ölen, sakat kalan, evini yurdunu terk edenler ne olacak? Ne yapalım, onların kaderi öyleymiş(!) Allah nasiplerini öyle yazmış(!) Yeter ki bize bir parsel daha açılsın, Suriye halkı da Demokrasiden(!) nasibini alsın denecek.  Tarihi Esad’da yazacak, İhvan’da yazacak, ÖSO’da yazacak, sömürgeci fitnelerde yazacak. İstediğine inanıp, istediğini beğenme şansın var. Nasıl olsa Suriye özgür ve Demokrat olacak!

Ülkemiz tarihi de birbirine zıt yazılımlarla doludur. Bin yıllık Anadolu serüvenimizin çeşitli evreleri, siyasi anlayış veya sosyal konumlara göre kritik edilmiş ve farklı görüş ve anlamlarla kitlelere sunulmuştur. Uzun yıllar Avrupalılar bizi ‘Türk’ olarak tanımlarken, biz kendimizi ‘Osmanlı’ olarak isimlendirmeyi tercih etmişiz…          Cumhuriyet dönemindeki yaşadıklarımız da tarihe farklı anlatımlarla geçmiştir. Ulusal Kurtuluş savaşı bile farklı gözlüklerle tanımlanmakta olup, kimine göre  ‘Özgür ve bağımsız bir Ulus’ yaratılırken, kimine göre ise Osmanlıyı yok etmekle ‘Ümmeti Muhammed’in’ önü kesilmiştir… Kimimize göre ‘Devrimler’ dönemidir ki, gerçeği de budur…

Çok Partili dönemimizin yazılımı ve değerlendirilmesi de tartışmalıdır. Kimimize göre ‘Demokratikleşme’ dönemi, kimimize göre ‘Darbeler Dönemi’,  Kimimize göre ise ’Dinsizlik’ dönemidir. Toplumumuzda, kimilerimiz ülkenin geleceği bakımından onlarca, yüzlerce yıl sonraki gelişmeleri hayal ederken, kimilerimizin gözü-kulağı hâlâ Ortaçağa takılı kalmış durumdadır ve Tarihin bu anlayışla yazılımı için uğraşmaktadır…

Son yıllardaki kimi yargılamalar da tarihimize farklı dillerle ve farklı görüşlerle yazılacaktır. Dün kahramanımız olanları, yarınki tarih okuyucularının kimileri, ‘Ulusal İrade’ gaspçıları olarak okuyup değerlendirirken, kimilerimizde tarihin en büyük hukuk yanlışı olarak okuyup değerlendirecektir…

Şu soru güncelliğini koruyacak ve dilimizden düşmeyecek: ‘Tarih hep doğru mu yazar?’ Hayır! Tarh bazen doğru yazar! Çoğu zaman egemenlerin isteğini yazar. Toplumlara da, yazılanların tümü doğruymuş gibi ezberletilir. Ve herkes ezberletilen yalan-yanlış tarihle övünür ve kendine pay çıkarır. Öyleyse Tarih nedir? Ve Tarih; karşılıklı doğru ve yalanların sentezidir…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.